(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/420/5902.jpg)
İnsanlığın iftihar tablosu Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyayı teşrifleri, kurtuluşumuz için bir müjdedir. Yeniden dirilişimizin habercisidir. Kurumuş yeryüzünü canlandıran bir membadır. O'nunla (sallallahu aleyhi ve sellem) gelen rahmet esintilerini hisseden gönüller, İlâhî Mesaj'a kulak vermiş, doğru bildikleri yanlışlarından sıyrılmış ve dirilişe yönelmişlerdir.
Bugün ise pek çok insan hakikatten, mesajdan ve gerçek rehberden mahrum gayr-i insanî bir hayat yaşıyor. Gençlik serkeş olmuş, inananlar birbirine düşmüş, Müslümanlar zillet ve sefalete mahkûm hâle gelmiş. Bütün bu insanlara müjde, diriliş ve kurtuluş gerek. Kurumuş gönüllerimizin yeşermesine vesile olacak Nebiler Sultanı Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) iyi tanınması ve iyi tanıtılması gerekiyor.
Bu büyük vazifeyi üstlenecek, insanlık için her şeyini ortaya koyacak gönül erlerine ve Hak dostlarına ihtiyaç vardır. Elhâk bu gönül erleri ve bu Hak dostları mesuliyetlerinin farkındadır. Onlar ihtiyaç sahibi gönüllere ulaşmanın bir vefa borcu olduğunun şuurundadır. Bu şuurla koşan hizmet erleri, şeytanın ve nefsin desiselerine rağmen, şahıslara, küçük hatalara takılıp kalmazlar. Temsil ettikleri davanın kudsiyetine bakarlar da, benliklerini kolayca aşarlar.
Bilirler ki, hizmet yolunda da hatalar olabilir. Bu yanlışlıkların üzerine gıybetle, tenkitle gitmezler. Kavgayla, kıskançlıkla, gayz, kin ve nefretle hiçbir yere varılamayacağına ve hiçbir şey elde edilemeyeceğine inanırlar. Hakk'ın hatırı için "hizmet" eder, doğruyu söylerler. "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol." (Hûd:112) mealindeki İlâhî Beyan onları derin düşünmeye sevk eder ve âdeta bir deniz feneri olur.
Onlar omuzlarındaki yükün Nebiler Sultanı'nın (sallallahu aleyhi ve sellem) emaneti olduğunun şuurundadırlar. İslâm ve Kur'ân onlara emanettir. Bu büyük emanet, küçük ve basit şeylere feda edilemez ve o ancak vahdet-i ruhiye ile korunur. Bilhassa milletlerin birbirini yemeye çalıştığı günümüzde, inananlar birbirlerini Allah (celle celâluhu) ve Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) hatırı için sever, iyinin daha iyisini bulmak için kavga ve münakaşaya düşmezler.
Onlar öfkelerini yenen gerçek pehlivanlardır. Bilirler ki, insanın en zayıf damarlarından biri öfkedir. Aşırı öfke, aklın âfetidir. Kontrolsüz hiddet, insanı küçültür, değerini azaltır. Soğuk ve tipi, ilk önce zirveleri vurur. Bu yüzden onlar hep îsar hasletiyle hareket ederler. Bu onlara hiç kaybettirmez. Kazanma gibi bir fırsat varken kaybedecek duruma düşmezler.
Müminlerin en büyük derdi, karakterli, hayırlı bir nesil yetiştirmek olmalıdır. Külfetsiz nimet yoktur. Her nimetin bir külfeti vardır. Binaenaleyh, onlar kolaya talip olmaz, karşılarına çıkan zorlukların külfetlerini de kucaklar, yeryüzünde muvazene ve denge unsuru olmaya çalışırlar. Bunun yolu da, rehberimiz, efendimiz Hazreti Muhammed'i (sallallahu aleyhi ve sellem) anlamak, tanımak ve O'nun Sünnet'ini ihyâ ederek hayatımıza uygulamaktır.