Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Ocak 28, 2014, 11:11:32 ÖÖ

Başlık: Muhteşem Süleyman
Gönderen: Fatih - Ocak 28, 2014, 11:11:32 ÖÖ
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/420/5905.jpg)

Kanunî Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim'in Trabzon'da sancakbeyi olduğu dönemde dünyaya geldi (1494). Annesi Kırım Hanı'nın kızı Ayşe Hafsa Sultan'dır. İsmi, Allah kelâmına çok saygılı, hedefi sadece ve sadece "İ'la-yı Kelimetullah" olan Yavuz Sultan Selim tarafından, Neml Sûresi'nin 30. âyet-i kerimesindeki "İnnehu min Süleyman" ifadesine istinaden Süleyman Aleyhisselâm'ın isminden tefeül edilmek suretiyle verilmiştir. Çocukluğu Trabzon'da geçmiş ve bütün Osmanlı şehzadeleri gibi küçük yaşlardan itibaren İslâm terbiyesiyle çok titiz bir şekilde yetiştirilmiştir. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul'a, dedesi Sultan 2. Bayezid'in yanına gönderilmiş ve Osmanlı'nın mümtaz âlimlerinden Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den İslâmî ilimleri öğrenmiştir. Aynı zamanda Merkez Efendi, Sümbül Efendi, Yahya Efendi ve Ebussuûd Efendi gibi dönemin meşhur âlim, şeyh ve mutasavvıflarından dersler alarak, onların mânevî terbiyesiyle kendisini yetiştirmiştir. Bunun yanında fen, sosyal, edebiyat ve askerlik gibi sahalarda eğitim almış; Farsçayı, Arapçayı ve bazı Batı dillerini ileri seviyede öğrenmiştir. 20. yüzyıl İngiliz tarihçilerinden Sydney N. Fisher, Kanunî Sultan Süleyman'ın eğitimine dâir şunları söyler: "Zamanın hiçbir hükümdarı, Yavuz'un tek vârisi Kanunî Süleyman'dan daha iyi bir eğitim görmemiş ve büyük bir devleti idare için onun gibi pratik şekilde yetişmemiştir."

Günümüzde Giresun'un bir ilçesi olan Şebinkara­hisar Sancakbeyliği'ne, oradan Bolu'ya, kısa bir süre sonra da Kırım'daki Kefe Sancakbeyliği'ne gönderilmiştir. Babasının 1512'de Osmanlı tahtına geçmesi üzerine İstanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman daha sonra Saruhan (Manisa) Sancakbeyliği'ne atanmıştır.

1520 Eylül'ünde insanlar, iki farklı duyguyu birlikte yaşıyorlardı. Çaldıran'da İran şahını, Mercidabık ve Ridaniye'de Mısır Memlük sultanını yenerek İttihad-ı İslâm davasına büyük hizmetler yapan Yavuz Sultan Selim Han'ın vefatı, Osmanlı ülkesini mateme boğmuştu. Buna karşılık oğlu Süleyman'ın Osmanlı padişahlarının onuncusu olarak başa geçmiş olması da herkesi sevindirmişti. Kendisini şahsen gören Malta şövalyelerinden Anthoine Geuffroy, onu; "uzun boylu, zayıf, esmer çehreli, geniş ve yüksek alınlı" olarak tasvir eder. Siyah kirpikliydi ve kaşlarının arası biraz açıktı. Doğan burunluydu, mevzun ve yakışıklıydı, söz ve hareketleri ölçülüydü, aslan heybetli ve mert sözlüydü. Açık kaşlı olması, sinirli ve celalli olmayacağının, büyük dedesi Fatih gibi doğan burunlu olması ise, akıl ve hikmet sahibi olacağının işareti olarak yorumlandı. O, babası Yavuz Selim Han gibi celâl sahibi değildi. Dedesi Bayezid-i Veli gibi mülayim de olmadı. Daha ziyade büyük dedesi Fatih gibi vakur ve dengeli bir hükümdar oldu. Açık sözlü idi. Muhatabının sözlerinden, söylemediklerini anlardı. Batı kaynaklarında kendisinden kibar görünüşlü, çalışmaya düşkün, cihangir, bilgili ve başarılı bir asker olarak bahsedilmiştir.

İnsanlar, Kur'ân'daki Hz. Süleyman (as) ile alâkalı âyetlerden yola çıkarak Sultan Süleyman döneminin çok hayırlı olacağını söylüyorlardı. Hz. Süleyman'a verilen devletin ona da verileceğine inanıyorlardı. Gerçekten de bu düşüncelerinde yanılmadılar ve Osmanlı tarihinin en muhteşem dönemini yaşadılar. Evet o, İ'la-yı Kelimetullah'ı kendine dava bilip, fetihlerden geri kalmayan ve at sırtında ömür geçiren bir padişahtı. Kanunî Sultan Süleyman, 46 yıllık hükümdarlığı döneminde zamanının çok büyük kısmını seferlerde, harp meydanlarında geçirmiştir. Padişah olunca, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti." diye düşünen Avrupalıların sevincini kursaklarında bırakmıştır. Fiilen l3 defa harbe katılmış, Osmanlı Devleti'ne en ihtişamlı dönemi yaşatmış, babasından devraldığı 6.557.000 kilometre karelik Osmanlı topraklarını 46 yılda 14.893.000 kilometre kareye çıkarmıştır.

Kanunî bütün Osmanlı padişahları gibi Allah rızasını ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisini kendisine düstur edinmiştir. Babası Yavuz Sultan Selim'in: "Allah rızâsı için bütün dünyayı fethetmek istiyorum!" idealini yücelterek, bütün hayatını gaza meydanlarında geçirmiştir. İ'la-yı Kelimetullah davası uğrunda fütuhatta bulunan Kanunî, Peygamberimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) aşkıyla yanıp tutuşmuş, bütün hayatı boyunca gaza meydanlarında hep bu ulvî gayeyi gözetmiş ve Peygamberimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) iltifatlarına mahzar olmuştur. Bir gün rüyasında Hazreti Peygamber'i (sallallahu aleyhi ve sellem) görür ve şöyle bir emir alır: "Belgrat, Rodos ve Bağdat kalelerini fethedesin; sonra da benim şehrimi îmâr edesin!" Kanunî, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) emrini alınca Haremeyn'i imar projesini başlatmış, hattâ vasiyetinde şahsî servetiyle, hacıların su ihtiyacını ortadan kaldıracak bir vakıf kurulmasını istemişti. Medine'nin etrafının surlarla çevrilmesinden sonra kızı Mihrimah Sultan, Arafat'ta bulunan Ayn-ı Zübeyde suyunu Mekke-i Mükerreme'ye ulaştırarak, şehri suya kavuşturmuştur. "Muhibbî", "Âcizî", "Meftunî" gibi mahlasları kullandığı 3.000 civarındaki şiirinde bir İslâm halifesi olarak, Allah'a olan şükran duygularını dile getiriyor, Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve sellem) övgü ile bahsedip şefaat diliyordu.

Kanunî; fikir, ahlâk, irfan sahibi, maddî ve mânevî kemâlâtı şahsında toplamış mümtaz bir Osmanlı padişahı idi. Uzun ömrünü, insanlığı huzur ve saadete eriştirmek için harcadı. Güçlü bir iç disipline, sarsılmaz bir azim ve iradeye, son derece cevval bir mizaca sahipti. Venedikli bir seyyah onun, "Allah'tan çok korktuğunu, akıllı ve temkinli olduğunu, az yediğini, ata binmekten hoşlandığını, dinî merasimlere pek riayetkâr olup, fukaraya bol sadaka dağıttığını ve kitap okumaya düşkün olduğunu" yazar. Zalim krallların zulmü altında inleyen insanları kurtararak, onlara İslam'ın merhamet ve adaletini tanıttı. Bütün muvaffakiyetlerin Allah'tan olduğu, kulun ancak bu lütuflara bir vasıtadan ibaret bulunduğu şuuruna sahipti. O, kul hakkından çok korkar, âdil bir devlet adamı olmaya gayret ederdi.

20. yüzyılın en önemli tarihçilerinden kabul edilen ve Osmanlı tarihi üzerine yazdığı beş ciltlik eseriyle tanınan Romen tarihçi Nicolae Jorga, "Kanunî'nin Charles-Quint'den daha büyük bir şahsiyet olduğunu, başında bulunduğu Türk devletini, Avrupa'nın hiçbir devletinin aynı müddet içindeki tekâmülüyle mukayese dahi edilemeyecek derecede geliştirip halefine teslim eylediğini" yazar.

Kanunî, yaratılış itibariyle çok konuşmadığı gibi, vereceği kararlarda da acele etmezdi. Bir konuda karar vermek istediği zaman çok düşünür, gerekenlerle istişarelerde bulunur, çıkan neticeye göre verdiği karardan geri dönmezdi. Devlet nüfuz ve haysiyetine halel getirecek konularda müsamaha göstermezdi.

Ünlü Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1888-1977) ise, Kanunî'nin devlet idaresindeki karakterini şöyle tasvir eder: "Kanunî, devlet nüfuz ve haysiyetine halel verecek bir şeye müsamaha göstermediği gibi, bu gibi hâllere meydan verilmemesini de tavsiye ederdi. Kendisi ile görüşenlerin kapalı mütalâalarından, maksatlarını sezer ve ona göre cevap verirdi."

Kanunî'nin yüksek hasletlerinden birisi de, kabiliyetli insanları keşfedip önemli makamlara getirmesiydi. Tam mânâsıyla bir insan sarrafıydı. Bali Bey'e yazmış olduğu bir mektubunda, insanları tanımasıyla alâkalı ipuçları vermektedir: "Bir kimseyi hizmetinde kullandığın zaman sakın evvelki hâline itimat etmeyesin. Çok kimseler vardır, elinde fırsat olmadığı zamanda zahitlik ve iyilik yüzü gösterip, eline fırsat geçtiği zaman Firavun ve Nemrut olur. Ol kimseleri tecrübe edip göresin. Eğer evvelki hâli son haline uygunsa hizmetinde kullanasın." Zamanında Barbaros Hayreddin Paşa, Mimar Sinan, İbn-i Kemal, Ebussuûd Efendi, Sokollu Mehmed Paşa, Baki, Fuzuli gibi sahalarında zirve olan çok sayıda değerli insan yetişmiştir.

Tevazusu da büyüklüğünün şahidiydi. Cihan hükümdarı olmasına rağmen, etrafındakilere alçakgönüllülükle muamele ederdi. Tebaasından birisi olan Ebussuûd Efendi'ye, "Yaşda yaşdaşım, dinde dindaşım, ahiret karındaşım..." diye hitap ederdi. Onun, büyük tevazu sahibi olmasını, şu vak'a da göstermektedir. Barbaros Hayreddin Paşa, Preveze Savaşı'ndan sonra, Sarayburnu'ndan Haliç'e girmektedir. Kanunî Sultan Süleyman, vezirleri ve paşaları ile bu muhteşem manzarayı, sarayının önünden seyretmektedir. Paşalardan biri heyecanla Kanunî Sultan Süleyman'a dönerek: "Sultanım, dünya böyle bir manzarayı acaba kaç kere seyretti? Sizler ne kadar övünseniz azdır!" der. Kanunî Sultan Süleyman ise buna: "Paşa, böyle bir durum karşısında fahretmek mi, yoksa Rabb'imize hamd ile şükretmek mi gerek?!." diyerek cevap verir.

Kanunî Sultan Süleyman, lüks ve şatafattan hoşlanmazdı. Sadeliği ona babasından yadigârdı. Çocukluk yıllarında bir gün Trabzon Sarayı'nda süslü elbiseler içerisinde babasının yanına gitmişti. Babası ona bakmış ve: "Oğlum bu ne hâl. Annene giyecek bir şey bırakmamışsın." demişti. Bu tatlı dersten çok etkilendi ve hayatı boyunca lüks ve şatafattan uzak kalmaya çalıştı.

Sultan Süleyman, kılı kırk yararcasına yaşayan adalet timsali ve hakperestlik âbidesi bir insandı. O, İslâmiyet'i en mükemmel şekilde, adalet, hakkaniyet, insanlık ve yüksek ahlâkî faziletlerle temsil etmişti. Kanunî Sultan Süleyman'ın karıncalar karşısındaki hassasiyeti bilinse, sair itham ve iftiraların asla mümkün olamayacağı kendiliğinden anlaşılacaktır. Kanunî Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülebilmesi için Şeyhülislâm Ebussuud Efendi'den şu beyitle fetva istemişti:

"Dırahta ger ziyân etse karınca
Zararı var mıdır ânı kırınca"
(Mahsüllere zarar veren karıncaların öldürülmesinde dinen bir zarar var mıdır?)

Kanunî'nin bu sorusuna Ebussuud Efendi bir beyitle şöyle cevap verir:

"Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca."

Bu fetva üzerine Kanunî, karıncaların öldürülmesinden vazgeçmiştir.

Onun, toplumun huzur ve güven içerisinde olması başlıca hedefiydi. Macaristan seferlerinden birisinde, gayrimüslim kadınların yol kenarına dizilmiş ve askere bir şeyler sattıklarını görmüştü. Bu manzara karşısında gözleri dolmuş ve halkının askerden korkmadan bu işi yapmalarından dolayı Rabb'ine şükretmişti. Hâlbuki aynı dönemde Avusturya ordusunun geçtiği yerlerdeki insanlar, çoluk çocuğunu ve silâhlarını alıp ormana saklanmaktaydı. Askerine karşı da aynı derecede merhametliydi. Onların ruh hâlini çok iyi bilirdi. Seferlerde aralarında dolaşır, hepsini gözyaşları içinde bırakacak hitabeler söylerdi.

İlme ve âlimlere değer verir ve hürmet ederdi. Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi dünyaca meşhur tefsirini yazıp kendisine takdim etmesi üzerine, 200 akçe olan maaşını 600 akçeye yükseltmiş ve çok değerli hediyeler vermişti. Yine Mimar Sinan'ın şaheseri Süleymaniye'nin temelini uğurlu ve bereketli olması için Ebussuûd Efendi'ye attırmıştı. Aynı caminin çevresine devrin en büyük eğitim kurumu olan Süleymaniye Medreselerini yaptırmıştı.

Netice olarak Kanunî Sultan Süleyman devri, hem sosyal, siyasî ve ekonomik açıdan, hem ilim, kültür, hukuk, sanat ve edebiyat açısından, hem de İslâm'ın dupduru bir şekilde yaşanması bakımından Osmanlı Devleti'nin en muhteşem dönemidir.


Kaynakça
- Atilla Şahiner, "Sultan Süleyman Kanuni", Lacivert yay., 2008.
- Güler Tüzün, "Muhteşem Süleyman", Ana yay., 2004.
- Metin Özdamarlar, "Kanuni Sultan Süleyman", Timaş yay., 2009.
- Yavuz Bahadıroğlu, "Kanuni Sultan Süleyman ", Nesil yay., 2009.
- Mustafa Armağan, Kır Zincirlerini Osmanlı,Timaş yay., 2010.
- Mustafa Armağan, Büyük Osmanlı Projesi, Timaş yay., 2006.
- Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, 1999.
- Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 4.c.
- İsmail Çolak, Osmanlı'nın Gizli Tarihi, Nesil yay., 1999.
- Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi, 2009.
- Adem Suad, 100 Osmanlı Büyüğü, Akis yay., 2010.
- Yavuz Bahadıroğlu, Biz Osmanlıyız, Nesil yay.,2008.
- Mustafa Armağan, Osmanlı'nın Mahrem Tarihi, Timaş yay., 2005.
Başlık: Ynt: Muhteşem Süleyman
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 04:50:37 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Muhteşem Süleyman
Gönderen: Özgür Kız - Haziran 21, 2018, 07:00:39 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık