Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 19, 2014, 10:18:21 ÖÖ

Başlık: Karanlık ve Bir Çiçek (1. Bölüm)
Gönderen: Fatih - Şubat 19, 2014, 10:18:21 ÖÖ
Ziyad, çizgili geniş elleriyle çiçeğin üstünü kapattı ve sordu:
" Yakup, çiçek nerde"
Kâinattan ve ellerinden başka bir şey görmüyorum, dedi Yakup.
Ziyad, ellerini çözdü, çiçeği gösterdi ve bol çizgili yumuşak elleriyle tekrar örttü çiçeğin üstünü. "Şimdi kapat gözlerini." dedi.
Ne görüyorsun?
Karanlık ve bir çiçek, dedi Yakup.
Oradan ayrıldılar çiçeklerle birlikte.
Yakup, dedesinin bu davranışlarına alıştığı için üstelemedi. Bir gün Yakup çok soru sorunca; "Unutma evlâdım! Tilkiler cılız, patlıcanlar semizdir. Nice büyükler küçüklere yeniktir." demişti dedesi.
Sade kıyafetleriyle kış geldi yeniden. Dedesi gözleri çapaklı Yakup'u yatağından kaldırdı... Yürüdüler, yürüdüler. Yolda sadece eşyanın sesini duydular.
Eşyanın sesi bir vücut işaretidir, "Biz de varız!" derler.
Ama dede, çok az kişi biliyor bunu.
Çiçeğin yeşerdiği yere geldiler ve karlar sustu. Hatırladı Yakup burayı.
Dedesi: "Kapat gözlerini Yakup." dedi. "Ne görüyorsun?"
Karanlık ve bir çiçek...
Cümlenin devamıymış gibi Ziyad devam etti: "O çiçek?" dedi, Annesinin evlâdıydı, öncekilerin devamı. Bak şimdi o çiçek nerde? Yokluğa mı gitti renkleri, sesi.. Bir vücudu kaybetti; ama kainatın çekirdeğinin gözbebeğinde bir vücut kazandı, bunu okuyanların ve dinleyenlerin adedince vücutlar... Ve daha niceleri çiçeğin sinemasını seyrettiler. Bir vücudu kaybeden binlerce vücudu kazanan bu çiçek kaybolmadı Yakup. Unutma!
Bir mezara eğilir gibi dizlerini kırdı; ağarmış, ayna ile her buluştuklarında dillerine "Dikkat et!" sözünü pelesenk eden saçlarla süslü başını kaldırarak "Unutma Yakup!" dedi. "Çiçekler depremlerden etkilenmezler."
***
Yakup, horozun sesiyle uyandı. Vücudunu örten yorganı ortasından tutup zarf gibi katladı. Aynaya baktı, kocaman yüzünde çapakları gördü, bir de başak tarlasını andıran saçlarındaki küçücük kepekleri. Şu kepekler, çapaklar olmasa, suyla görüşmezdim galiba, dedi.
Odasının balkonsuz, geniş penceresinden kalın perdeyi çekip ince perdeyi iyice aralayıp dışarıya baktı. Odanın yeni vazifesi: ferahlık vermek.
Çiftçiler tarlaların saçlarını tarıyorlar, kısaltıyorlar, biçiyorlar, vefa bekliyorlar; ama vefa beklemek doğru değil... Doğru olsa da, eksik, vefa istenilmez verilir.
Yüzünü odasına doğru çekerken gözleri enik seslerine takıldı. Aklına Rikfi'nin sözü geldi. Kızarcasına kendi kendine söylendi:
Her şey savaş hâlinde olsa, hiçbir bebek büyümez, gökyüzü bir cam parçasına girmeye razı olmazdı.
Tahta evin gıcırtıları, anneye, Yakup'un geldiğini haber verdi. Anne kalbi bu sesten evvel Yakup'un aksayan ayağının sesini aldı. O sırada annesi ruhunun nakşa dökülmüş hâli, el-kalb işlemesi danteli, vefat eden kocası Mesud'un sandıktaki mektubunun üzerinden aldı ve yeşil kitabın üstüne koydu. Mesud dedi, galiba artık seni buldum. el-Kitab'dan öğrendiği gibi, Mesud'la birlikte, O izin verirse Nice hatıra bir damlaya sığdı ve sol gözünden aşağıya indi. Ziyad, seslice cümlesini tekrar etti inerken.
Her şey savaş hâlinde olsa, bulutlar toprağa su vermez; tavuklar, yavrularını korumak için köpeklere saldırmazdı.
Annesi de son cümlesini söyledi: "Bu kitap bir daha örümcek danteli görmeyecek Lalahan."
Aşağıya inmişti Yakup. Annesinin hazırladığı bahar gibi kahvaltısını görünce açlığını hatırladı. Dedesi de içeriye girdi. Onunla beraber sabahın serinliği ve tazeliği de. Dedesi ile birlikte oturdular.
Bugün işin var, dedi. Bizim Biyors'a gideceksin. Ziyad dedem gönderdi, bizim Safran'a bir elbise dikmeni istiyormuş. Çarşamba akşamki görüşmelerine yetiştirilebilirse iyi olur, diyeceksin.
"Baş, göz üstüne." dedi Yakup, annesinden öğrendiği el hareketiyle.
Kahvaltı faslından sonra Yakup bir asker edasıyla Biyors Amca'ya doğru yola çıktı. Yolda ayakları ile toprağın taşın senfonisini dinlerken bir sesle irkildi. Birden başını soluna çevirdi. Balkonlu evde bir kadın Biyors'a diktirdiği elbiseyi giymiş üzerinde deniyordu. Kızının daraltma önerisine karşı çıkıyor ve elbisenin kendisine ait olduğunu ifade ediyordu. Sözleriyle adeta kızının zihnindeki kiremit rengi tuğlalara keçe döşeyip duymaması gereken seslerden onu korumak istiyordu.
Yakup içinden: "Elbise onun, ama balkon varken korumak zor." dedi.
Bu sefer senfoniye dudakları da katıldı.
"Ben?" dedi Yakup. "Uzaklık ve yakınlıkta şu mevcudatla eşitim."
Hiçbirimiz diğerine ilâh olamaz ve hepimiz var edildik. Yani ilâhlıktan uzaklıkta, kulluğa yakınlıkta eşitiz biz.
Dedesine ait bu garip söz hoşuna gitmişti. Zaten oldum olası, sadece kendisinin anlayacağı şekilde sözler söylemeyi severdi. Belki anlaşılmaktan korktuğundan, belki de endişe ettiğinden.
Biyors Amca'nın küçük ve meşhur dükkânına vardı. Yakup, kolu olmayan kapıyı yavaşça iteledi; tahta kapı aç kalmış gibi gıcırdadı; Riça ve Biyors'a gelen var diye haber verdi.
Tanıdık kokusu işte Biyors Amca'nın dükkânının.
Arkadaşı Riça'yı üzerinde tuhaf bir elbise ile gördü. Riça çıraklığa başlayalı bir ay olmuştu. Terzi Biyors, ücretlerini peşin verirdi. Yakup'un en sevdiği arkadaşlarındandı Riça. Bir de Rikfi vardı. Onu hiç sevmez, her gördüğünde suratına bağırası gelirdi Yakup'un. Merdiven çıkma oyununda tanımıştı Rikfi'yi Yakup. Bu oyunda, şehrin 24 büyüğü evinin damına durumuna göre basamaklı merdivenler diker, çocuklar da kendilerine en yakın merdivene tırmanmaya çalışırdı. Çıkılan her merdivene bazen küçük, bazen farklı bir hediye... Riça o gün evine en yakın 16 basamaklı merdivenin hepsini çıkmış. Dam dönüşü hediyeleri alırken neden daha uzun değil ki bu merdiven, bak diğeri 21 merdivenli demiş herkesi kızdırmıştı. O gün bugündür Yakup Rikfi'yi sevemez; ama arkasından da asla konuşmazdı. Bazen ona acır, bazen kendini zorlayıp dua bile ederdi. Riça ise, kimseye eyvallahı olmayan bir çocuktu. Kimseyi işi için yormaz, kendi işini kendi yapmayı çok severdi.
"Ailesi fakir, ondan böyledir!" diye bir ses geldi içinden Yakup'un. Yakup'un gönül mağarasından başka bir ses buna itiraz etti: "Babası fakir diye isyan eden onlarca Riça var. O bunu istedi, ne olursa olsun."
Riça'nın üstünde bordo noktalarla, nakışlarla bezenmiş, mavi ince uzun çizgileri olan koyu bir elbise vardı. Terzi Biyors hünerini gösterircesine kısaltıyor, uzatıyor, biçiyor, kesiyor; Riça'yı oturtuyor, kaldırıyor. Bunları görünce Biyors Amca'nın eski bir sözünü hatırladı: En iyi elbiseler demişti, en renkli olanlar ve iğne ile en çok dostluk kuranlardır.
Yakup, Riça'nın elbise karşısındaki tutumunun, biraz önce balkonda gördüğü o kadından farklı olduğunu anladı.
Elbise onun değil, hem fiyatı peşin.
Biyors Amca'nın mavi gözleri Yakup'un geldiğini fark etmişti; ama elbisenin gözeneklerine yerleştirdiği rengârenk iplerin insicamını bozmamak için başını kaldırmamıştı.
Hoş geldin evladım! Gel bakalım Ziyad'ın portakal çiçeği. Ne istiyorsun?
Birkaç hızlı nefes alıştan sonra Yakup. "Bizim Safran'a elbise istiyorum Biyors Amca."
Biyors Amca kendinden emin bir eda ile: Seni Ziyad gönderdi değil mi, dedi. Ziyad'ın ince tebessümünü hatırlayarak.
Ha! Evet, onu söylemeyi unuttum. Dedem gönderdi. Ha! Bir de çarşambaya yetişebilirse iyi olur, dedi.
Biyors Amca Yakup'a: "Evladım! Hadi sen git. Ben Safran'a elbise dikemem. Ama sen elbiseni aldın. Hadi git bakalım."dedi.
Başlık: Ynt: Karanlık ve Bir Çiçek (1. Bölüm)
Gönderen: Rüya. - Temmuz 10, 2014, 11:49:02 ÖÖ
Emeğine Sağlık, Paylaşım İçin Teşekkürler gull
Başlık: Ynt: Karanlık ve Bir Çiçek (1. Bölüm)
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 11:30:25 ÖÖ
 eys