Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 21, 2014, 01:56:46 ÖS

Başlık: Düşüncelerin Çizgisinde
Gönderen: Fatih - Şubat 21, 2014, 01:56:46 ÖS
Genç adam, denizin kıyısındaki beton setin önünde dimdik duruyordu. Rüzgar saçlarını sağa sola savuruyor, ceketi çırpınıyordu fakat o hareketsiz bir heykel gibiydi. Halinden çok derin düşüncelere daldığı belliydi. Artık gözü kamaştırmayan güneşe gözleri dalmıştı. Denizin serin sularında son nefesini verircesine kıpkızıl kesilmiş yarıya kadar sulara gömülmüş gibiydi. Fakat o koca kızgın kütleyi bağrına basmak deniz için de kolay olmasa gerekti. Bütün sathı alev alev tutuşmuş, dalga dalga çırpınıyordu. Yığın yağın bulutlar da ufukta çöreklenmişti. Sanki deniz kaynayıp buhar buhar göğe yığılıyordu. İnsanlarda da bir telaş... Herkes bir yana koşuşuyordu. Hareketsiz duran sadece deniz kıyısında dimdik gözleri ufuklara dalmış duran adamdı. Evine gitmeyi birazcık geciktirmek istiyordu. Serin rüzgar ve manzaranın hatırlattığı zamanlar ötesi hâdisesinin hayâli ile ürpererek öylece düşünüyordu.

İnsanı duygulandıran manzara ve haller karşısında tüylerinin diken diken olması, gözüne yaşlar dolması ve yüreğinin ağzına gelir gibi olması yeni değildi. Çevresindekiler ona "şâir ruhlu" derlerdi. Gerçekten bugün olduğu gibi gurubu veya ayın doğuşunu seyrettiği, yağmurun şıpırtılarını dinlediği, yahut soğuk bir günde siyahlaşan küçük avucunu kalabalığa uzatan bir çocuk karşısında tâkati kesilir gibi belinin büküldüğü veya bir ihtiyarın ağlaması ile boğazına birşeyler tıkandığı ve hıçkırıklarını tutmaya çalıştığı olmuştu. Bazen de düşünceye daldığında "Alim olacak" diye takılırlardı. O ise düşünen bir kafaya ve hisseden bir kalbe sâhib olduğu için çok memnundu. Onlara pek aldırış etmezdi.

Fakat bir aydan beri düşünce ve hislerinde bambaşka buutlar hissediyordu. Daha önce üzerinde düşünüp de bir netice çıkaramadığı, daha doğrusu neticeleri birleştirip küllî bir hükme ulaştıramadığı hâdiseler, şimdi kulaklarına tatlı bir ilâhî gibi ruhunu dalgalandıran bir senfonizmayı koro hâlinde fısıldıyor gibiydi. Sanki gözüne bir dürbün vermişlerdi. Kâh teleskop oluyor, kâh mikroskop oluyor, Kâinatın, eşya ve hâdiselerin tenteneli perdesi altındaki gizli sırları keşfediyordu.

Bir ay ve bir yıl öncesine, hattâ yaşadığı bütün bir geçmişe kayıyordu zihni. İnsanları birbiriyle boğuşan canavarlardan korkunç, dünyayı mânasız, hayatı bomboş ve fuzulî, kâinatı kapkaranlık ve akıl almaz, hâdiseleri başıboş ve sıkıcı tahayyül ettiği, düşüncelerinin kalbini yaraladığı günleri...

Bir atom savaşının insanlığı yok etmesini ne arzu ederdi o zamanlar... Bütün bu lüzumsuz çalkalanmalar biterdi... Sonra da "neden iyilik ve güzellik hâkim olmasın?" derdi kendi kendine. "Fakat iyilik ve güzelliğin nasıl olacağını, neyle devam edeceğini de kestiremez, yine karanlık düşüncelere dalardı. Zaman zaman dünyada güzel birşeylerin olduğunu farketmez değildi. Yemyeşil çimenlik üzerine serpilmiş rengârenk çiçekleri dolaşan anlar, kelebekler, insanın zarif hareketleri ve tatlı duygulan, iyiliğin sevinci hayatı güzel gösterirdi. Bunlar da olmasa zâten yaşanmaz." derdi. Fakat bu hal öyle kısa ve geçici idi ki, bir hâdise, bir ayrılık, bir çirkin davranış, bir kaskatı nankörlük ve odun gibi hissizlik karşısında öfkelenir, yok olsun bu insanlar, yıkılsın bu dünya diye bağırası gelirdi. "Ben ve bu insanlar niye yaşıyoruz?" sorusunun cevabını veremezdi. Hayvanlar bizden daha iyi diye düşünür, bunun mânasızlığını da anlar ama işin içinden bir türlü çıkamazdı.

Bir gün bir örümcek ağına gözü takılıp kalmıştı. Gâyet düzgün çokgenler iç içe girmiş, düpdüzgün gerilmişti. Yine düşüncelere dalmıştı. Ağır ağır ilerlemiş, ilerde insanların izmaritlerini attığı bir çöp kutusu önünde durup kalmıştı. İşte bu kutunun da geometrik bir biçimi vardı. Biçimi var demek eksik bir ifade diye düşündü. "Biçim verilmiş " dedi. Belli ki insanları, sigara içtiklerini, geometriyi, ölçü ve hesâbı az çok bilen biri yapmıştı kutuyu. Örümceğin ise geometri ve mukâvemet bilmesi saçma geliyordu ona. Bal ansı ve inek de kimya bilmeliydi. Ya ağaçlar? O şuursuz varlıklar kimyayı öyle iyi bilmeliydi ki insanın başaramadığı fotosentezi yapabilmeliydi.

İşte kulaklarına hoş nağmelerin gelmeye ve ruhunun raksetmeye başlaması, madde tül perdesinin ucunu kaldırıp altına bakması, oradan feyizlerin fışkırıp gönlünü doldurması böyle başlamıştı. Bu hislerini başkalarına açma ihtiyacı duymuş, birden menfaatperestlerin kendinden kaçtığını ve etrafını duygularıyla rezonans olabilen kimselerin aldığını görmüştü. Büyük bir lutfa mazhar olduğunu, sanki cennete girdiğini hissetmişti. Artık çoşkun, girişkendi. İşinde neş'eyle çalışıyor, etrafına hiç aldırmıyordu. Evine koşa koşa geliyor, bir an önce cennete girmek ister gibi acele ediyordu. Bu bulutların üzerinde gezer gibi hâl epey devam etmişti. Evindekiler düşünceli, asık suratlı bir adamın yerinde mütebessim, kendileriyle ilgilenen birini bulmanın sevinciyle mes'ut, çevresi kendilerine tepki göstermeyen, karışmayan bir arkadaştan şikâyetsiz idiler. O artık eşyâ ve hâdiselerin belli bir hedefe aktığını ve belli maksatlar için sevk edildiğini, sebep netice kânunlarının şaşmadan işlediğini, kâinatın nabız ve kalbinin muntazaman attığını görüyor, doluyor ve çoşuyor, herkesi herşeyi seviyordu. Herşey ona dost ve arkadaştı.

Yine düşünüyordu zaman zaman. Ama karamsar, bedbin değil, sebep-netice bağlantısını kurarak, nizam ve intizamı idrak ederek düşünüyordu. Bu düşünme ise huzurunu kaçırmıyor, kendini harekete, birşeyler yapmaya itiyordu. Birşey yapmayınca huzuru kaçıyordu. Evet, bir eksik vardı. Düşünceden yorulmuş gibi başı önüne düştü. Vücuduna bakıyordu... Dimdik duruşuna... Dimdik duruşu, bunun farkında oluşu, ayağının parmağını kıpırdatması, hissetmesi ve görmesi, bunlar hiç de basit değildi. Daha derinlere daldı. Vücudunun her köşesinde, hayır, her hücresinde bir fabrika harıl harıl çalışıyor, küçücük işçiler ve askerler kanında koşturup erzak, hammadde ve artık maddeleri taşıyorlar, kimyevî ve fizikî denge bir an bozulmuyor, bozulsa derhal gerekli müdahale yapılıyor, zehirleyici ve kirletici maddeler derhal istihale görüyor, herşey tıkırında işliyordu. Birden başını göğe kaldırdı! Hatta ayak parmaklarının uçunda dikildi. Göğe sıçrayıverecek kadar çoşkun bir his taşıyordu ruhundan. Hızla geriye döndü. Caddede yürüyen insanlara baktı. Bütün bu insanların vücutları da aynı şekilde değil miydi? Onlar da aynı bin bir nimetin kendilerine koşuştuğu dünyada yaşamıyorlar mıydı? Vücutlarında ve etraflarında olan bunca hâdisenin hiçbirine hükümleri geçmezdi. Biri duruverse, ihtimam kalkıp bir an ihmal edilseler yaşamaları biterdi.

O halde? Adamın biri çenesini ileri uzatmış, gözlerinde hırslı bir ifade, pardesüsüne bürünmüş gidiyordu. Bir diğeri lâkayd elleri cebinde, Önünde gidenin adımlarına boş nazarları takılmıştı. Biri çantasının kulpunu sıkı sıkı tutmuş, koşar gibi yürüyordu. "İşte eksik bu!" diye mırıldandı. Senfonizmayı bozan bu yaratıklar... Makinayı yapan ustanın makinanın çalıştırılmasına dair yanına koyduğu veya gönderdiği katalogu okumayan, dinlemeyen, ona karşı ilgisiz kalan ve bu yüzden makinalarını çalıştıramayan, yanlış çalıştıran, bozan akılsızlar... Bir an durdu... "Eşyânın tabiatı bu..." diye düşündü. Boşluklar açılacak, eksikler ortaya çıkacak, doldurulmaya, tamamlanmaya uğraşılacak. Bozanlarla tamir edenler olacak. Tâ kemâle doğru gidilsin ve bulunsun, tadılıp doyulsun. Duyup doyduğun kâinat senfonizması içinde senin de yerin bu işte... Yıkılışı yapılış, yapılışı yıkılış tâkip edecek. Tâ Kâinat fabrikası işlesin ve mahsul versin. Durma, monotonlaşma olmasın. Faaliyet devam etsin. Yapıcılar kalmayınca fabrika bütün bütün yıkılacak, zâten vazifesini bitirmiş olacak. Ondan sonra elbette yapanlar mükâfat, yıkanlar ceza görecek.

Huzurla gülümsedi. Güneş tamamen batmıştı. Tepedeki minareleri gözledi. Yukarı doğru yürürken insanlara içinden "mezarları doldurmak için ne bu acele dostum?" dedi ve gülümsedi, âşinâ bir çehre arayarak aralarına karıştı gitti.

Başlık: Ynt: Düşüncelerin Çizgisinde
Gönderen: Rüya. - Temmuz 10, 2014, 11:46:13 ÖÖ
Emeğine Sağlık, Paylaşım İçin Teşekkürler gull
Başlık: Ynt: Düşüncelerin Çizgisinde
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 11:37:16 ÖÖ
 eys bravoo bravoo