Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:41:57 ÖS

Başlık: Destanlarla İlmi Araştırmalar İç İçe
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:41:57 ÖS
Muhtelif kıt'alarda yaşayan insanlar ve yerli kabileler arasında büyük bir afeti anlatan destan mahiyetinde hikâyeler mevcuttur. Bu durum eski Gılgamış Destanı'nda dahi göze çarpar. Bu ilâhî afet unutulamamış, belki bir ibret için nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar intikal etmiştir. İnsanlığa ibret olması için İlâhî Kitaplarda anlatılan bu dehşetli hadise, birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki bölgelerde yaşayan yerli kabileler arasında dahi destanlaşarak mukaddes kitablarda desteklenmiş ve günümüze gelip ulaşmıştır.


1872 yılında Kuyuncik'te yapılan kazılarda Ninova (Asurluların şehri) Kraliyet Kütübhanesinin harebeleri bulundu. Bunlar arasında çivi yazısı ile yazılmış ve Şark tarihine "Gılgamış Destanı" olarak geçmiş bir Babil Destanı da vardı. Merkezî resim Uruk kralı, kahraman Gılgamış idi. Destanda belirtildiğine göre Gılgamış bir defasında şâhidi olduğu büyük tufandan haber veren büyükbabası "Uta - Napiş-tim"e gitmek istemişti. Uta - Napiştim, bazı alâmetlerle ikaz edilmiş, kendisi ve inananları için sular çekilinceye kadar içinde barınacağı bir gemi inşâ etmiştir. O da bir güvercin, bir kırlangıç ve bir karga salmış, karga geri gelmeyince ümmeti ile birlikte gemiyi terk etmiştir. Eski şarkta, bundan birkaç bin yıl önce gerçekten bir tufan vuku bulduğu şübhe götürmez. Asurlularda da, Babillilerdekine çok benzeyen bir tufan destanı mevcuttur.

Kahraman Gılgamış yerine burada Izdubar, atası Uta - Napiştim yerine de Hasis - Adra veya Xisuthros vardır. Babil - Hilla ile Bağdat arasındaki yolun ortasında bugünkü Abu - Habba tepesindeki eski Şuruppak şehrinin yokolması şeklinde zuhur etmiştir..

Babil metinlerinden anlaşıldığına göre geminin kalıntıları, Ararat (Ağrı) dağının güney tarafındadır. Araştırmacılar tarafından zikredilen yerde geminin karaya çıkış yerine işaret edebilecek olan üç kalas parçası bulunmuştur.

Dünya ü-zerinde birçok memlekette herşeyi mahveden tufandan bahseden destanlar yaygın vaziyettedir. Asya'da 13, Avrupa'da 4, Afrika'da 5, Avustralya ve Güney denizi adalarında 9, Amerika (Kuzey, Güney ve Orta Amerika) da 37 adet tufan destanı vardır.

Aztek'lerin bildirdiğine göre Tufanın müddeti 5 gün ile 52 yıl arasındadır. Sebeb olarak muazzam miktardaki yağışlar dışında kar fırtınaları da gösterilmektedir.

Hiddet, tâ yerin derinliklerinden gelmişti ve gönlü taşlaşmış kimseler taş kesilecekdi.
Ayrıca buzul erimesi (Edda), yağmurlu fırtına, zelzele, girdablı tayfun fırtınası ve deniz baskınları da bu arada zikr edilebilir. Çinliler sebeb olarak kötü ruh Kung-kung'un gazabı esnasında gökyüzünü taşıyan direklerden birini, bir kafa darbesiyle devirmesini gösterirler. Böylece gökkubbe dünyanın üzerine çökmüş ve muazzam yağmurlar her yeri sular altında bırakmıştır. Ayrıca Güney Amerika'daki Tiahuanaco bölgesinde de bir tufandan bahsedilmektedir.

Sümerler, büyük tufan tarihi realitesinde en ufak bir şüpheye dahi yer vermeden krallarının listesinde Mezopotamya hâkimlerini, tufandan önceki ve sonraki krallar diye ikiye ayırmaktadırlar. Bunların vakâyî - nâme (kronik) lerinde daima : "Ve sonra büyük tufan oldu ve tufandan sonra gökten tekrar krallar indi " diye geçer. 1922 den 1929'a kadar İngiliz arkeolog Wooley tarafından yapılan Ur'daki kazılarda, ancak muazzam bir âfâtın geride bırakabileceği muhakkak olan 2,5 m kalınlıkta bir kil tabakasına rastlandı. Bunun birikebilmesi için, muazzam yükseklikte bir suyun bu bölgede uzun zaman bulunması gerekli idi. Bunun da mânâsı: Irak çöllerinden Elaam tepelerine, eski Babil’den İran körfezine kadar bütün memleketin su altında kalması demekti.

Hatta denizden çok uzakta olan Amerikanın güney batısında yaşayan Hopi kızılderililerinin bile, ülkelerini kaplayan, dağların tepelerine kadar yükselen ve yeryüzünde neredeyse bütün hayatı silip süpüren muazzam bir tufana ait destanları vardır.

İlim çevrelerince Tufan gerçeğini dile getiren apayrı iki araştırma dikkatleri kendine çekmektedir. Bunların birisi, 11.600 sene önce yaşamış küçük bir deniz mahlukunun kabuklarının jeoloğlarca incelenmesi; ikincisi ise 8000 yıl kadar önce bir adamın elinden çıkan yazıların arkeologlar tarafından okunup araştırılmasıdır.

Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi Asurlulann başşehri Ninova harabelerinde 1850 yılında amatör bir İngiliz arkeologu, Sir Henry Layard bozulmamış binlerce kil tableti bulmaya muvaffak oldu. Tabletler Londra'daki British Museum'a gönderildi. Hayatını bu işe adayan ilim adamları, günümüze kadar gelebilen bu garib kama şeklinde kile basılmış çivi yazılarının şifrelerini çözmeye başladı. Bunlardan George Smith, "Bir gece, tam o gün temizlenmiş olan bir tablet parçasını eline aldı ve gittikçe artan bir şaşkınlık içinde Asuri dilinde su baskınının bir haberini okumaya başladı. Smith'in okuduğu parça "Gılgamış Destanı"nda anlatılan tufan'ın Babilce tercümesi idi. O, Uta-Napiştim adında bir kişiden söz ediyor ve onun bir gemi yaptığını ve cihanşümul tufandan kurtulanlardan olduğunu anlatıyordu. Nuh'un (a) kıssası ile bunun benzerliği hayret vericiydi ve bunun tesadüf olmasına pek ihtimal yoktu...

1877'de Pennsylvania Üniversitesi (ABD) Mezopotamya'da yapılacak bir kazı için para ayırmaya karar verdi. Sümerlilerin eski Nippur şehrindeki kazıdan 50.000 tablet çıkarıldı ki, bunlar hâlen incelenmektedir. Bunların arasında 3700 yıllık bir tablet parçasında Gılgamış Destanında kaydedilmiş olan Tufan'ın başka bihaberine rastlandı.

Daha sonra 1922'de bir İngiliz arkeoloğu Sir Leonard Wooley, Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki çölün ortalarında kazılara başladı. Burada bulunan muhteşem bir tapınağın kırık kulesi bir zamanlar, Sümerlilerin başlıca şehirlerinden biri olan Ur'un yerini işâret ediyordu. Wooley'in adamları kumda derine gittikçe büyük bir keşif yaparak, Ur'un krallar mezarlığını meydana çıkardılar. Sümer Kralları ve asillerinin gömülmüş olduğu bu mezarlıkta birçok sanat eserlerine rastlandı. Miğferler, kılıçlar, müzik âletleri, o zamanın modasına göre şekillenmiş altından, gümüşten ve kıymetli taşlardan yapılmış daha başka sanat eserleri... Hatta bunlardan başka kil tabletlere hayret verici bir ustalık ve mehâretle ve yüksek bir teknikle pres edilmiş tarihî kayıtlar...

Wooley, henüz kazısına başlamadan evvel ilim âlemince Sümer Krallarının isim listesi ve kısa tarihleri bilinmekteydi.

Araştırmacı, Ur'da kral listelerindeki aynı adları taşıyan yazılar bulmuş ve hatta bunların arasında Ur'un ilk krallık ailesini kuranın dahi adına rastlamıştı. Kralların listesine göre ilk hanedanlık, Tufandan sonra başlamıştı. Wooley, mezarlığın ilk Ur hanedanlığından önce başladığı neticesine vardı ve aynı zamanda yüksek derecede gelişmiş bir medeniyetin ilk hanedandan önce mevcut olduğuna inanıyordu.

Bunların iyice incelenmesinden sonra Wooley daha derinlere ve mezarların altına doğru kazıyı ilerletmeye karar verdi. İşçiler çamur olmuş tuğlaların içinden bir metre kadar derine daldılar ve çanak çömlekleri kırmaya başladılar. Ama Wooley'in ifadesiyle:"Sonra birden bire herşey durdu. Artık ne çanak, ne çömlek, ne kül vardı, yalnız suyun getirdiği temiz çamur. "

Delme matkabı ile araştırma yapan Arap işçileri Wooley'e artık bulunacak bir şey kalmadığını, başka yere gitmek gerekeceğini söylediler. Fakat Wooley araştırmasında çok ısrarlıydı. Böylece kazıya devam edildi; iki buçuk metre kadar temiz kil tabakasından geçilerek daha derinlere dalındı ve sonra birdenbire işçiler son taş devri kültüründeki insanlar tarafından yapılmış zımpara taşından âletler ve çanak, çömlek parçalarına rastgeldiler. Wooley bizzat çukura indi, kilden duvarları inceledi, bazı notlar aldı ve ekibinden iki kişi çağırarak onlara bunu açıklayabilip açıklayamayacaklarını sordu. Onlar söyleyecek birşey bulamadılar. " Hanımına da aynı soruyu sorunca, o birdenbire yerinde döndü ve "tabiî bu, tufandır'" dedi." Ve Wooley de bunu "doğru cevap" olarak kabul etti.

Mikroskobik analiz, temiz milden kalın bir tabakanın, eski Sümer medeniyetini yok edecek kadar geniş ölçüde, bir tufan tarafından meydana getirildiğini ortaya koyuyordu. Burada büyük su baskınının, tarih kitaplarındaki an'ane ile tıpatıp uygun ve tartışılamayacak kadar gerçek jeolojik delili ortaya çıkıyordu. İlim adamlarına göre İlâhî Kitapta (Kur'an) yazılı olan Tufan artık tamamiyle gün ışığına çıkıyordu. Gılgamış Destanı ile Nuh'un (a) kıssası Mezopotamya Çölünde kazılan bir kuyuda ortak bir kaynakta birleşmiş oluyordu.

Öbür taraftan 1960'ların sonu ve 1970'lerin başında iki Amerikalı, Meksika Körfezi'nin dibinden ince uzun silindir şeklinde kaplarla tortuları yukarı çektiler. Bunların içinde mini mini bir hücreli foraminifer adı verilen planktonik organizmalar vardı. Satıhta yaşarken bu organizmalar kabukları içinde suyun sıcaklık ve tuzluluğunun kimyevî "kayıtlarını" tutmuşlardı, üreme zamanında kabuklar çıkarılıyor ve denizin dibine düşüyorlardı. Bu durum, zemindeki tortuyu meydana getiriyordu. Bir kesiti 100 milyon yıldan fazla eskiye giden iklimlerin kaydını tutuyordu. Her inç (2,5 cm) lik bir tortu silindiri yeryüzünün geçmişinin 1000 yıl kadarını sergiliyebiliyordu.

Bu çökeltiler, Miami Üniversitesinden Cesare Emiliani ile Rohde İsland Üniversitesinden James Kennett ve Cambridge Üniversitesinden Nicholas Chackelton'dan kurulu iki ayrı ekip tarafından incelendi. Her iki ekip, tuzlulukta dramatik bir değişiklik tesbit ettiler. Bu da Meksika Körfezine muazzam bir tatlı su baskını olduğunu ispatlıyordu. Radyoaktif metodu kullanarak Jeokimyacı Jerry Stipp (Miami üniversitesi) bu su baskınının aşağı yukarı 11.600 sene önce olduğunu tesbit etti.

Emiliani, tartışmaya dahi yer vermeden, muazzam miktardaki suların Meksika Körfezine akmış olduğunu ifade ediyor. "Biz bunu biliyoruz." diyor. Çünkü foraminifer kabuklarının oksijen izotop nisbetleri Meksika Körfezinin suyunun tuzluluğunda geçici bir azalmanın meydana geldiğini göstermektedir. Bu açıkça belirtmektedir ki, 12.000 ile 11.600 yılları su baskınının yani tufanın esas dönemine rastlamaktadır. Böylece hiçbir şüphe ve tereddüde mahal bırakmadan tufan hakikati ilim âlemince de tesbit edilmiştir.

Emilian'in bu tesbitleri Jeolog Kennett ve Shakolton tarafından kuvvetlendirilmektedir. Çünkü onlar da Missisipi nehri ve kollan vasıtasıyla Meksika Körfezine muazzam suların aktığı neticesine varmışlardır. Bu suyun maksimum akış zamanında, satıhtaki tuzluluk kat'i olarak takriben % 10 azalmıştır.

Kadim Kitap (Kur'an)'da Tufanın tarihi hakkında bir malûmat verilmemiştir. O, yalnız Tufanın vuku bulduğunu anlatır. Şimdi çoktan ölmüş o ufak mahlûkların kabukları insanoğlunun pişirilmiş kil parçacıkları üzerinde bıraktığı o en eski kayıtlar ve ilmi araştırmalar, bir vakitler dünyanın gerçekten cihanşümul bir Tufana uğradığını kat'i olarak isbatlamış bulunmaktadır.
Başlık: Ynt: Destanlarla İlmi Araştırmalar İç İçe
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 03:08:09 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Destanlarla İlmi Araştırmalar İç İçe
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 11:34:04 ÖÖ
 eys