Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Dini Bilgiler ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Mart 07, 2014, 09:21:32 ÖS

Başlık: İnsan Açısından Vahdet ve Kesret Dengesi
Gönderen: Fatih - Mart 07, 2014, 09:21:32 ÖS
Evet, kalb ve ruhun hayat seviyesine erip otağını ruhânîlerin uçuştuğu zirvelere kurabilen, lâzaman ve lâmekân, lâleyl ve lânehâr hak erleri için kesret de vahdet de problem olmaktan çıkar ve birer "ma'kûlü'l-mânâ" haline gelirler.

Bu her zaman hep böyledir; bir taraftan, insanlığın idrak ufkunu tabiat-i beşeriye zulmeti kuşatsa da, bir başka zaviyeden her şeyi ve herkesi nur-u hakikat ve ziya-i vahdetin ihata ettiği duyulur ve hissedilir. İnsan, cismanî tabiat atmosferinin üstüne yükselebildiği ve nazarını öteleştirdiği takdirde, vahdet dünyasının aydınlıklarıyla tanışır; idrak, ihsas ve müşâhedelerinde kendini el değmemiş, göz görmemiş sürprizler sağanağı içinde bulur. Ne var ki, böyle bir mevhibe sağanağı mazhariyetine eren hak yolcusu, eğer diyanetin ruhundaki ahengi koruyamaz ve bağlı bulunması gerekli olan usûlü'd-din prensiplerinden uzak düşerse, iç içe kazançlar kuşağında kaybetme ihtimali de söz konusudur. Zâhir-bâtın, aynı hakikatin göz ardı edilmeye tahammülü olmayan birer buudu olduğu gibi, bu isimlerin tecelli alanı sayılan kesret ve vahdet ahkâmında muvazeneye riayet de fevkalâde önemlidir.

Onun için seyr-i ruhanîde sırf bâtınî hüviyet ve onun inkişafı sayılan müşâhede ve mükâşefeleri nazara alanlar, tevhîd-i hakikîyi, "lâ mevcude illa hu – O'ndan başka hakikî bir mevcut yok." şeklinde duymuş ve ifade etmişler; sadece zâhirî hüviyete bakıp ona değer verenler ise çok defa naturalizme saplanmış ve şirkte boğulmuşlar; zâhir ve bâtını beraber kabul etmenin yanında, hâl ve zevk televvünü ile az da olsa bâtını bir-iki kadem öne çıkaranlar ise –hakka daha yakın olmaları müsellem– tevhîd-i kâmili meşhûdâtlarına bağladıklarından "la meşhude illa hu – Meşhûd olan sadece O'dur." diyerek, gaybe imandaki ıtlakın enginliğine rağmen, imanî mülâhazalarını kayıt altına almışlardır. Mütalâa ve değerlendirmelerini tamamıyla esmâ ve sıfât-ı sübhâniye ile irtibatlandırıp varlık ve hâdiselere bu zaviyeden bakanlar ise, tevhid telâkkilerini ıtlakın enginliğiyle ele alıp zâhirî tevhidleriyle "fark"a mürâât, bâtınî tevhidleriyle de "cem' maa'l-fark"a işaret sadedinde "la mabude illallah – O'ndan başka mâbud, maksûd ve matlûb yoktur." hakikatiyle gürlemiş, Kur'ân ve Sünnet'le ortaya konan hakikî ve iltibaslara kapalı bir tevhidi ilân etmişlerdir. Zannediyorum, işte böyle bir telâkki sayesinde, hem tevhîd-i Zât hem de tevhîd-i sıfâtın vurgulanması yanında zâhir ve bâtın arasındaki muvazene de korunmuş olacaktır.
Başlık: Ynt: İnsan Açısından Vahdet ve Kesret Dengesi
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 29, 2018, 02:46:33 ÖS


 Emeğine Yüreğine Sağlık