Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Dini Bilgiler ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Nisan 11, 2014, 12:55:25 ÖS

Başlık: Zehirle pişmiş aş; Sabır
Gönderen: Fatih - Nisan 11, 2014, 12:55:25 ÖS
(http://cdncms.zaman.com.tr/2014/04/11/kursu.jpg)

Sabır, yücelme ve fazilete ermenin mühim bir esası ve iradenin zaferidir. O olmadan, ne ruhu inkişaf ettirmeden ne de yücelip benliğin sırlarına ermeden bahsedilemez.

Sabırla insan, toprağa, ete, kemiğe bağlılıktan kurtulur. Onunla yüce âlemlere ermeğe namzet bir kutlu olur. Sabır, öteler ötesi saltanatlara ulaşmak için dar bir geçit, aşılmaz bir zirve ise, gönlünü o âlemlere kaptırmış hakikat eri de, geçilmez ve aşılmaz gibi görünen geçitlere ve şahikalara meydan okuyan bir Heraklit’tir. En sarp yokuşları dümdüz ve ovaları da pürüzsüz gören bir Heraklit...

Evet, fıtrat, onu tanımayan ve yürüyüşünde ona ayak uyduramayan ayakları kırar, ruhları da çiğner geçer. Onu tanıyan, hareket ve davranışlarıyla onun ruhundaki sessiz infiâllere dem tutan ve ona yeni yeni Dâvûdî nağmeler kazandıranların elinde de balmumu gibi olur.

Aceleci yaramaz çocuklar!

Ah, bu sırrı kavramayan ve bir türlü sabretmeye yanaşmayan aceleci yaramaz çocuklar!..

Evet, nice kendini bilmez ve fıtrat tanımaz kimseler vardır ki; yıllar yılı doludizgin gitmiş, fakat bir çuvaldız boyu mesafe alamamışlardır. Ve nice sessiz, gürültüsüz kimseler de vardır ki, derin nehirler gibi durgun ve hareketsiz görünmelerine rağmen, durmadan yürümüş; adım adım ilerlemiş, önünü kesen karanlıkları teker teker tepelemiş ve karşısına çıkan engelleri en sezilmedik şekilde toz duman etmişlerdir. Sessiz, gürültüsüz; gösterişsiz ve âlâyişsiz... Tıpkı mercan gibi. Deniz derinliklerinde ızdırap görmüş; ızdırap yaşamış; kanda boğulmuş ve zebercet ufkuna ulaşmış mercan...

Tohum, bu sessizlik ve sebat içinde taşı toprağı deler, gün-yüzüne çıkar. Tomurcuk, yüz defa bağrını güneşe açar ve yüz defa gecenin karanlıkları karşısında gerilime geçer, sonra varlığa erer. Ya yavru? Bir ‘rüşeym’ halinde anne karnında belirip, karanlıktan karanlığa intikâl eden yavru; onun serencâmesi hepten garip ve garip olduğu kadar da sabır ve teennî gamz etmektedir. Evet, şekillerin ve kalıpların her çeşidine gire gire, tam dokuz ay sonra, o gül-endam kametiyle dünyaya ayak basar.

Varlık âleminde her şey ama her şey sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve direnişle, hedefine doğru adım adımdır. Acele etmeden; fıtratta carî kanunları gözeterek ve yön-yol değiştirmeden...

Ah, aceleci insan! Sabırsızlık gösteren sadece sensin. Sensin, eşya arasındaki tertibe riayet etmeyen! Sensin, yükselirken mesafelere tahammülü olmayan ve tırmanmada birkaç merdiveni birden atlamak isteyen! Sensin, sebepleri gözetmeden netice bekleyen! Sensin, olmayacak kuruntulara gömülerek hayâlden sırça saraylar kuran! Sonra da yalancı vehmin ve aldatıcı ümniyelerin altında tükenip giden! Sensin, düşünmeden konuşan, konuştuklarına pişmanlık duyan ve birbirini takip eden pişmanlıklardan ders almayan, uslanmayan! Bir bilsen; bu halinle, ne kadar sevimsiz ve ne kadar uğursuzsun!.. Keşke, her biri beliğ bir hatip ve her biri bir dil olan çevrendeki hâdiselerden ders alarak, eşya arasında bulunan tertibe riayet etmeyi; sebep ve neticelerin hakkını gözetmeyi ve hayâlinle değil; imanın, azmin ve iradenle var olmayı bilseydin!..

Sabrettiğin kadar varsın

Sen, sabrettiğin kadar var ve Hakk’ın katında da sabrın kadarsın. Kitabı’nın güzel diye parmak bastığı en güzel haslet ve en güzel huyları, arızasız ve ara vermeden yaşamadaki sabrın ve azmin kadar... Ve çirkin diye tespit ettiği sevimsiz şeyler karşısında da dayanma gücün ve sebatın kadar... Nihayet, tepeden inme başa gelenler karşısında, tavrını değiştirmeden:

‘Gelse celâlinden cefâ,

yahut cemâlinden vefâ;

İkisi de cana safâ,

lütfun da hoş kahrın da hoş’

gerçeğine dilbeste, yürekliliğin ve hoşnutluğun kadar...

Bütün yükseltici şeyleri, ara vermeden sürekli olarak yaşama; alçaltıcı şeylere karşı devamlı teyakkuz ve direnme; nihayet, beklenmedik anda ve beklenmedik şekilde, seni ırgalayan ve örseleyen umum belalara karşı yılgınlık göstermeden dayanma; evet, işte acılardan acı ve neticesi itibarıyla de zülâllerden zülâl sabır budur!

Kol kanat verip yerinden ayrılmama... Mum gibi eriyip gitme; yine yerinden ayrılmama...

Nerdesin azim, nerdesin irade! Nerdesin civanmertlik ve nerdesin yiğitlik! Durmadan yön ve yol değiştirme bizi şaşkına çevirdi. Her gün ayrı bir şeye dilbeste olma bizi bitirdi. Ve durmadan mihraptan mihraba koşma, bizi kıblesiz hâle getirdi...

Bir Hakk dostu; ‘beni bir kedi irşat etti’ der. Avını beklediği delik önünde, sabahlara kadar gözünü kırpmadan bekleyen bir kedi... Ya sen, insanoğlu! Tavrını değiştirmeden, nazarını ayırmadan ne kadar bekledin ebedî mihrabında?.. Evet, kaç defa düzenin bozuldu; hizmetin hebâ oldu da, gönül koymadan darılmadan yeni baştan deyip yürüdün yoluna?.. Ve kaç defa, kapılardan kovuldun, diyar diyar sürüldün de, dönüp yine başını koydun sevgilinin eşiğine?.. Yoksa sen, senden evvel gelip geçenlerin hâlleri başına gelmeden cennete gireceğini mi sandın? Oysa onlara öyle ezici sıkıntılar, öyle kımıldatmaz ızdıraplar dokundu ve öylesine sarsıldılar ki, Nebi (sas) ve maiyetindeki inananlar: ‘Ne zaman Allah’ın yardımı?’ dediler. Bil ki, O’nun yardımı yakındır. Sabredip kulluğunu sürdürenlere; canını dişine takıp günahlara karşı koyanlara; bin defa düzeni bozulduğu hâlde ümit ve azmini yitirmeyenlere.

Evet, ‘Cânân yolunda, dağdağa-i câna düşmeyenlere; Girdik reh-i sevdaya, gayrı bize bir şey lazım değil’ diyenlere...
Başlık: Ynt: Zehirle pişmiş aş; Sabır
Gönderen: вαşκαп - Mart 25, 2016, 05:00:03 ÖS
 cgp
Başlık: Ynt: Zehirle pişmiş aş; Sabır
Gönderen: Özgür Kız - Mayıs 31, 2018, 03:52:14 ÖS
 eys