Mareşel Montecuccoli bir çok Batı diline çevrilerek klasik olmuş tâbiye kitabında Türk ordusunu şöyle anlatıyor:
...Osmanlı Devleti o derecede kudretli ve kuvvetli bir imparatorluktur ki hesapsız sayıda mükemmel eğitim görmüş askerlerden müteşekkil ordusu her an harbe hazırdır. İstenildiği anda yürüyüşe geçebilen bu ordu her zaman emre âmâdedir. Ordunun yürüyüşe başladığını daha düşman öğrenmeden Türk ordusu muharebe sahasına girmiştir. 1660 yılında gemilere manda ve öküzleri koşup Tuna yoluyla
Belgrat'a Osiyek'e Budapeşte'ye Türkler'in çektirdikleri gemiler ve taşıdıkları yiyecek ve ağırlıklar tarif edilemez akıl almaz. Gerek ordu yürüyüşünü gerekse ağırlık naklini Osmanlılar bütün hileleri kullanarak saklarlar. Düşman casuslarına daima ters hedef verirler. Her seferindeki hileleri de bir öncekinden farklıdır. Nitekim herkesi Venedik seferi yapacaklarına inandırıp birden Transilvanya'da görünen Türk ordusu şaşkınlık yaratmıştır.
Malta'ya gideceklerini yayıp Girit'e sefer etmeleri de böyledir. Savaştan çok önce vaktiyle tedarik görmek Romalılar'da usul ve kaide idi.
Osmanlılar zuhurlarından bu ana kadar Romalı'ların bu usul ve kaidesini aynen tatbik etmişlerdir. Osmanlılar ordusundaki her çeşit san'at erbâbı işçinin sayısı şaşılacak kadar çoktur. Kılavuzları ve casusları da çoktur. Ordunun büyük ağırlıkları ve topları bulunduğu için nakliyeye ehemmiyet verilir.
Diğer milletlerin tahammül edemedikleri tâkat getiremedikleri meşakkatlere Türk ordusu alışıktır. Çok iyi siper ve tabya yaparlar. Ordunun yürüyüşü fevkalâde sür'atlidir. Bizde "Türk'e ayak kurşundan ve el demirdendir." atasözü meşhurdur. Türk askeri cesurdur.
(krş. Cevdet I 92-3)