Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 19, 2013, 05:29:26 ÖS

Başlık: İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye Basını
Gönderen: Fatih - Kasım 19, 2013, 05:29:26 ÖS
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/418/5869.jpg)

"Dünya Savaşı" ifadesi, 1914'te ortaya çıktı. Bu ifade, o güne kadar görülmemiş şekilde bütün dünyayı içine alan bir mücadeleyi anlatıyordu. 1939'da başlayan bir sonraki savaşa da İkinci Dünya Savaşı adı verildi. İlk savaşın bitmesinden yirmi bir yıl sonra başlayan bu savaş, insanlığı bir defa daha dehşete düşürdü. Bu da ilki gibi, medeniyetin beşiği kabul edilen Avrupa'da çıkmıştı; ancak bu savaş, birincisinden daha dehşetliydi. Teknolojideki baş döndürücü gelişmeler, oldukça tehlikeli silâhların yapılmasına zemin hazırlamış; karalar, havalar, denizler, hattâ denizlerin altı tam bir savaş alanına dönmüştü.1

Birinci Dünya Savaşı'nda hedeflerine ulaşamayan Almanya, İtalya ve Japonya; savaş sonrası yeni bir harbin hazırlıklarına hemen başlamıştı. Bu ülkeler askerî sahada güçlenmek ve daha öldürücü silâhlara sahip olmak için var güçleriyle çalışıyorlardı. Genel hava; Dünya Savaşı'na bir süreliğine ara verilmiş gibiydi. Almanya ilk plânda kara Avrupa'sında genişlemek; İtalya, geçmişte kendisine verilmeyen Afrika'nın bir kısmını almak ve "Roma İmparatorluğu'nu diriltmek"; Japonya ise Uzakdoğu'da Okyanusya adalarında ve Güney Asya'da genişleyerek bir imparatorluk kurmak istiyordu. Kendilerine göre bu istekler, tabiî yollarla, zamana bırakılarak gerçekleşemezdi. Ancak bütün dünyayı içine alacak ve hızla gelişecek olan bir savaşla mümkündü.

Savaş ve Türkiye
Türkiye savaş öncesi, kalkınmasını henüz gerçekleştirememiş, birçok sahada dışa muhtaç bir tarım ülkesi görünümündeydi. Türkiye'nin bu savaşa katılması için hiçbir sebep yoktu. Türkiye, savaş esnasında takip edeceği yol haritasını yanlış çizmesi hâlinde, ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalabilirdi.

Türkiye İkinci Dünya Savaşı'na katılmadı. Önceleri topraklarından bir hayli uzaklarda başlayan mücadeleler, sonraları sınırlarına kadar dayanınca, savaşın yakıcılığını derinden hissetmeye başladı. Türkiye, o dönem endişeli ve tedirgin bir bekleyiş içine girdi. En iyi tercih, her ne pahasına olursa olsun, ülkeyi harp belâsının dışında tutmaktı. Türkiye dışişlerinin savaş karşısında politikası; "Türkiye tarafsız değildir; fakat savaş dışında kalmak için bütün çabayı gösterecektir." düşüncesi üzerine şekillenmişti. Bu, şu demekti; ülkeyi yeni bir maceraya sürüklememek adına, gerektiğinde her iki tarafla da uzlaşma ve anlaşmaya açığız.

Savaş devam ederken, tarafsız bir politikanın Türkiye'yi daha zora sokacağı ve özellikle Boğazlar sebebiyle bunun pek de mümkün olmayacağı görüşü, dış politikada izlenecek yola son şeklini verdi. Bu tecrübe, Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale'de yaşanmıştı. Sonunda karar verilmiş, müttefiklerin ve bu yolla Sovyetlerin yanında olunacaktı.

Almanya ve İtalya'nın saldırgan tutumları karşısında Türkiye'nin ittifak girişimleri ilk olarak İngiltere, Fransa ve SSCB'yle başladı. 12 Mayıs 1939'da İngiltere'yle, 23 Haziran 1939'da Fransa'yla Türkiye'nin de "Barış Cephesi" içinde yer aldığını açıklayan ortak bildiriler yayımlandı. Bunu SSCB'yle de benzeri bir anlaşma sağlanması yolundaki girişimler izledi. O sıralarda her ân müttefiklerle anlaşacağı beklenen Sovyet Rusya'nın harpten bir hafta önce bütün dünyayı şaşırtan bir sürprizle can düşmanı Almanya ile "Saldırmazlık Paktı" imzalaması ve dostluk kurmasına rağmen, sonraki zamanlarda mutlaka her iki ülkenin anlaşmayı devam ettiremeyeceği, er veya geç harbe tutuşacakları öngörüldü. Bu yüzden İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında 19 Ekim 1939'da resmen barış anlaşması imzalandı. Türkiye artık tarafsız değildi. Tercihini müttefiklerden yana yapmıştı.

28 Ekim 1940'da İtalya Yunanistan'a saldırdı ve savaş 1941'de bütün Balkanlara yayıldı. Alman orduları kısa sürede Avusturya, Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan ve Bulgaristan'ı işgal ederek Türkiye'nin Trakya sınırına dayandı. Almanya'nın Ankara'ya uyguladığı baskı, İngiltere ve Fransa'nın yanında olmak isteyen Türkiye'yi zora soktu.2 Bütün bu gelişmelere rağmen, savaş sonuna kadar Ankara'nın tuttuğu yolda hiçbir değişme olmamış, tuzaklarla dolu zor bir yolda, her defasında şu bilgiyi ilgili yerlere ulaştırmıştır: "Genel durum konusundaki endişeler yerindedir. Ama buna karşılık Türkiye'yi bir an önce savaşa tutuşturmak suretiyle alınan tedbirler bizim için karşılıksızdır, gereksizdir ve gücümüz dışında bir tehlikeyi göze almaktır. Saldırı olursa Türkiye kendini savunacaktır."

Tarafların ülkemizdeki basınını tesir altına alma gayretleri
Ülkemizde o dönem basın-yayın organları; Alman, Sovyet ve Müttefik yanlıları olarak üçe bölünmüştü. Dolayısıyla yayınlar da bu doğrultuda yapılıyordu. Basının büyük bir kısmı hükümetin izlediği dış politika doğrultusunda yayınlarına devam ederken, Almanya'yı destekleyen gazeteler de yok değildi. Alman taraftarı olanlar, devamlı savaş kışkırtıcılığı yapıyordu. Sağduyulu, ılımlı, gelecek adına öngörülü bir kesim ise, emperyalist savaş olarak adlandırdığı bu mücadeleye, Türkiye'nin sokulmaması yolunda yayınlar yapıyordu. Selim Ragıp Emeç'in "Son Posta"sı, Ethem İzzet Benice'nin "Son Telgraf"ı ve Asım Us'un "Vakit" gazeteleri bunlar arasındaydı.

İktidarın politikaları çizgisinde yayım yapanlar, Almanya'nın yoğun bir propaganda ve baskısı ile karşı karşıya kalmıştı. Almanya, bu faaliyetlerini bazen Alman gazeteleri ve radyoları aracılığıyla asılsız haberler yaymak, bazen de Türk basınına kendi firmalarınca verilen reklâmları bir baskı unsuru olarak kullanmak yoluyla yürütmüştür. Meselâ, 21 Ekim 1939 tarihli Tan'da, gazetenin Almanya aleyhine yayınlarını sürdürdüğü takdirde, reklâm veren Alman firmalarının temsilcilerince kendilerine bir daha reklâm verilmeyeceğinin belirtildiği iddia edilmiştir. Almanya'nın Türkiye'deki en önemli propaganda vasıtası, 1933'ten beri İstanbul'da her gün yayımlanan "Turkische Post"tur. Bu gazetenin yayını, Türkiye'nin Almanya ile diplomatik münasebetlerini kestiği 2 Ağustos 1944'e kadar sürmüştür. Gazetenin finansörü Deusche Orient Bank'tır.3

Yunus Nadi'nin "Cumhuriyet" gazetesi Alman taraftarıydı. Yunus Nadi, gazetenin sahibi ve başyazarıydı. Bir dönem milletvekilliği yapan Nadi, Alman yanlısı yazıları ve faaliyetleri sebebiyle emekli olmaya mecbur edilmişti. Gazetenin diğer yazarları Peyami Safa, Hüseyin Emir Erkilet de aşırı Alman hayranıydı.

Alman taraftarı diğer bir gazete ise Ziyad Ebuzziya'nın sahibi olduğu Tasvir-i Efkâr'dı. Bu gazetenin Genel Yayın Müdürü Cihat Baban'dı. Aşırı Alman hayranı emekli general Ali İhsan Sabis bu gazetenin askerî yazarıydı. Ayrıca Peyami Safa bu gazetede de yazıyordu. Ziyad Ebuzziya yazılarında, Alman emperyalizmini bir "milliyetçilik ülküsü" olarak sunuyordu. Milliyetçilik adı altında Turancılık gizleniyordu bu yazılarda. Türkçülüğün millî, coğrafî, sosyal, siyasî doğrultudaki programıyla, Almanya'nın desteğini alarak Sovyetler Birliği'ne saldırmayı hedefliyorlardı. Bunu gerçekleştirmek için de Almanya ile ittifakı teklif ediyorlardı. Bu akımın içinde genellikle Almanya ile ticarî bağları olan soylular, siyasî partiler içindeki kimi ağalar ve aydınlar yer alıyordu. Türkçülük, din, ahlâk ve büyük Türkiye sloganlarıyla gençlik ve halk tesir altında bırakılmak isteniyordu. Hitler Almanya'sı Türkiye'deki bu tür çevrelerle münasebetler kurdu, onlara destek verdi. Almanya'nın yanında savaşa girilmesi, sosyalist bir ülke olan Sovyetlerin tesirinin yok edilmesi ve oradaki Türklerle Anadolu Türklerini birleştirerek, Turan'ın gerçekleştirilmesi dönemin ülküsü oldu. Bu düşünceleri neşreden "Bozkurt", "Çınaraltı", "Börü", "Millet", "Orhun", "Türk Yurdu" gibi dergiler bu dönemde ortaya çıktılar.

Müttefikler (İngilizler, Amerikalılar ve Fransızlar) ise, o dönemde Alman taraftarlığını yapan basına karşı kendi kurmuş oldukları basın bürolarıyla karşı koymaya çalışıyordu. Amerika'nın Beyoğlu'nda bir "Haberler Bürosu" vardı. İngiliz elçiliği de, bir propaganda bürosu kurmuş ve dergi yayımlıyordu. Özellikle Alman ordularının zaferler kazanarak ilerleyişini gazetelerinde büyük puntolar hâlinde vererek, Türk kamuoyunda Alman hayranlığı oluşturma gayretlerine karşı gazetelere yazı, haber ve resimler hazırlıyor, broşürler yayımlıyor, büroların geniş salonlarında fotoğraf sergileri açıyorlardı. Bütün bunların yanında "Beyoğlu / Fransızca", "Yeni Dünya / Türkçe", "İstanbul / Fransızca" ve "Signal / İngilizce, Fransızca, Almanca ve Türkçe" gibi yabancı dillerde yayın yapan gazeteler de vardı. Ayrıca yerli basında yayın hayatını devam ettiren Yeni Sabah, Haber, Tan, Son Telgraf, Vatan Alman taraftarlarına karşı müttefikleri savunan gazetelerdi. Vatan gazetesinden Ahmet Emin Yalman ve Yeni Sabah'tan Hüseyin Cahit Yalçın bu yönde yazılarıyla öne çıkan isimlerdendi.

Savaş yıllarında Türk gazete yazarları, zaman zaman savaşan devletlerce davet edilerek, propaganda maksadıyla kullanılmak istenmiştir. Bu davetler, ilk zamanlar Fransız, İngiliz hükümetlerince, daha sonraları da Almanlar tarafından yapılmıştır. 1940 yılında müttefik yanlısı bir grup gazeteci 8 Şubat'ta Paris'e, daha sonra Londra'ya gitti. 1942 Eylül başlarında ise müttefiklerin savaş gayretlerini yerinde görmek için başka bir gazeteci grubu, Londra'ya oradan da ABD'ye gönderildi. Almanlar da Türkiye'yi kendi saflarında savaşa çekebilmek için, bir grup gazeteciyi, propaganda maksadıyla Doğu Cephesi'ni gezmeye davet etti. 1942 Temmuz'unda N. Sadak, A. Us, N. Nadi, Nevzat Güven ve S. Serper'den oluşan gazeteci bir grup, Berlin'e gitti. Aynı zamanda parlamenter olan bu gazeteciler, daha sonra, Fransa ve Lüksemburg'u; 6 Ağustosta Sivastopol'ü ve Kırım'ı ziyaret ettiler. Dönüşte Budapeşte ve Sofya'ya uğrayıp yurda döndüler. Türk gazetecilere, gezi süresince Alman askerî başarısı telkin edilmeye çalışıldı.4

Netice itibariyle; İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye savaşa katılmadan toprak bütünlüğünü koruma yönünde bir siyaset takip etmiştir. Savaşan tarafların karşılıklı istihbarat mücadeleleri, ülkeyi propaganda savaşlarının yaşandığı bir yer hâline getirmiştir. Savaşa müdâhil ülkeler, ülkemizin siyaset adamlarını ve aydınlarını tesir altına alma yönünde imkânlarını sonuna kadar kullandılar.

Gerek İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devlet­leri ve Sovyetler Birliği'nin, gerekse Almanya ve İtal­ya'nın basın yayın yoluyla, Türk halkını, aydınlarını ve yöneticilerini tesir altına alıp kendi saflarında savaşa sokma gayretleri, bir netice vermemiş ve Tür­kiye İkinci Dünya Savaşı'nın korkunç acılarını ve felâketlerini yaşamamıştır. Bu neticenin alınmasında, o devir idarecilerinin basiretinin yanında, dönemin mânevî önderleri ile gönül insanlarının da büyük rolleri vardır. Buna en güzel örnek, Bediiüzzaman ve talebelerinin Allah'ın bu milleti bu büyük savaştan koruması için yaptıkları dua ve yakarışlardır.


Dipnotlar

1. İbrahim Artuç, II. Dünya Savaşı, 1.Cilt, Kastaş Yayınevi, İstanbul,1999.
2. a.g. e, ss: 172–179.
3. O. Murat Güvenir, II. Dünya Savaşı'nda Türk Basını, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, İstanbul,1991.
4. Baki Öz, Bıçağın Sırtında Siyaset/ II. Dünya Savaşı'nda Türk Dış Politikası, İstanbul, 1996, ss: 78-86.
Başlık: Ynt: İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye Basını
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 05:16:52 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye Basını
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 10:29:45 ÖÖ
 eys