Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 19, 2013, 05:51:30 ÖS

Başlık: Anadolu ve Birlik-Bütünlük Ruhu
Gönderen: Fatih - Kasım 19, 2013, 05:51:30 ÖS
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/415/5823.jpg)

Canım Anadolu, dört mevsimin bütün güzellikleriyle yaşandığı coğrafyanla dikkatleri her zaman üzerine çekmiş, tarih boyunca birçok medeniyete beşiklik etmişsin. Dünyanın tam ortasında, bütün ticaret ve enerji yollarının kesiştiği bir noktada bulunuyorsun. Önceleri ipek, baharat ve pirinç; günümüzde de petrol, doğalgaz, elektrik, su gibi hayatî ehemmiyeti haiz olan kaynakların başka ülkelere aktarılmasında mühim bir kavşaksın. Sahip olduğun yeraltı ve yer üstü zenginlikleriyle de her zaman iştah kabartıyorsun.

Tasada ve kıvançta beraber olduğun aziz kardeşlerinle arana nifak sokmak isteyenler, tarihin her döneminde olmuştu. Senin müşfik ikliminde yaşayanların birlik içinde olmaları, sevinçlerinin ve acılarının ortak olması, renkleri, desenleri, dilleri ve hattâ dinleri farklı olsa da, ortak paydada buluşabilmeleri, birilerini her zaman rahatsız etmişti ve edecektir de. Ne de çok telâşlandırdın onları, bu birlik ve dirlik yurdu oluşunla. Bu yüzden onların sinsi ve açık oyunlarının, hilelerinin arenası oldun. Onlar, bin bir türlü oyunlarını gizleme gereği bile duymamışlardı. Biri, daha Lozan Konferansı'nda, istediklerimizi şimdilik kabul ettiremedik; fakat cebimize tekrar çıkartmak üzere koyuyoruz. Sizi hiçbir zaman kendi başınıza bırakmayacağız. Siz ne zaman kendi başınıza kaldıysanız Müslümanlar sizin çevrenizde toplandılar ve bizim için dert oldunuz. Biz Şark Meselesi'nden çok çektik. Bir daha size asla fırsat vermeyeceğiz sözleriyle yol haritalarını açıklıyor; bugünleri âdeta tasvir ediyordu.

Büyük şehirlerden birinde belediye başkanlığı yapmış bir zât şöyle diyor: "Zürih'te, bir otelde yanıma Türkçesi fena olmayan biri geldi. Adam, kendisinin mimar olduğunu söyledi. Anlatmaya başladı. Ben 12 Eylül öncesinde Türkiye'de barış gönüllüsü idim. Açık söylüyorum casustuk. Sizin mezhep ve kan davalarınızı çok iyi etüt ettik ve o civarın haritasını çıkardık. Millet de bizi oraya gitmiş, çocuklarına yabancı dil öğreten biri sanıyordu. Bundan dolayı biz onların misafirperverliklerini de görmüştük. Ama biz buna karşı ne yapıyorduk, aileler arasına gidip, unutulmuş düşmanlıkları, kan davası ve mezhep ayrılıklarını körüklüyorduk… Böylece huzuru bozduk. Sivas ve çevresinde olaylar başlattık. Pek çok masumun ölümüne sebep olduk. Daha sonra, yaptığımız işin korkunçluğundan, iğrençliğinden vicdan azabı duydum ve ülkemi terk ettim. İsviçre'ye yerleştim. Şimdi evlenemiyorum. Ben yüzlerce masum çocuğun ölmesine sebep oldum. Bu yaptığım, benim çocuğumun da başına gelebilir endişesiyle evlenemiyorum."

Birtakım dış güçler, kameralar önünde senin bütünlüğünden yana görünseler de, aralarındaki gizli anlaşmalarla, gizli görüşmelerle hep aleyhinde oldular ve sana bin bir tuzak kurdular. Ahmet Hikmet Müftüoğlu da bu konudaki görüşlerini şu şekilde dile getirir: "Kaç bayram var ki ben de gülmedim. Kaç bayram var ki, gözlerimden yaş yerine ateşler saçarak gizli gizli ağladım. Zavallı milletimle beraber her bahar dalları budanan asma gibi can acısıyla ağlarken, yine devri gelince mebzul bir meyve verebileceğimizi sanıyordum. Fakat her mevsimde bir kasırga, bütün tomurcuklarımızı koparır, ezer ve bizi bir yerlere çarpardı."1

Ey Anadolu! Artık kasırga çıkarmak isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakmak vaktidir. Cefakâr ve vefakâr insanın, inşallah bir daha bu oyuna gelmeyecek, sağduyuyla, akl-ı selimle hareket edecek. Bu defa inşallah ümit tomurcuklarının berhava olmasına müsaade etmeyecek, Anadolu çiçekleri diyeceğimiz rengârenk çiçeklerinin, bütün dünyayı sarmasını gözleyeceksin.

"Abdülhak Hâmid Bey: 'Bu memlekette efkâr-ı umumiye yok, hissiyat-ı umumiye vardır.' demişti."2 Artık efkâr-ı umumiyenin hâsıl olma vakti çoktan gelmiş ve Abdülhak Hâmid'den bu yana geçen şu kadar yıl, geçmişten hisse kapmak şuurunu vermiş olmalı.

Hisleriyle hareket etmenin, memleketi ne durumlara düşürdüğü yakın ve uzak geçmişte yaşanan misâlleriyle ortadadır. Fert ve millet olarak duyulan her söze inanma safdilliğine düşülmeden, hâdiselerin perde gerisinde sinsi plânların olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Yalan haberlerle cemiyeti kendi istedikleri doğrultuda yönlendirmek isteyenler vardı ve var olmaya devam edecektir. Bu plânlara göre sen, hep başkalarının gösterdiği istikamette, başkalarının işaret ettiği yolda yürüyecektin. Ne zaman çizginin dışına çıksan senin başına olmadık gaileler çıkardılar. Hassaten son iki asırdır hep kendi derdinle uğraşmaktan, etrafına bakmaya hiç fırsatın olmadı. Müslümanların dertleriyle dertlenemedin. Seni sürekli meşgul ettiler. Senin toprağına otuz, elli ve yüz yıl sonra yeşerecek nifak tohumları ekmişlerdi. Bu nifak tohumlarından yeşeren zakkumlar, etrafını sardı. Bir tarafa kımıldayamadın uzun bir süre. Kimi zaman bir ısırgan otu oldu tohumları, elini ayağını daladı; yol alamadın. Evet, senin geleceğine dâir sinsi plânları olanlar vardı. Vardı ama unuttukları bir şey de vardı. Senin de şefkat ve rikkat kanatlarının altında basiretli, fetanetli, arif, himmeti milleti olan zevattan büyüklerin vardı. Bu büyük zâtlar, yeri geldi kurs adıyla, unutturulmak istenen Yüce Kitabı okudu ve okuttu. Yeri geldi "oku"duklarından ilhamla kitaplar yazdı ve cehaleti boğdular. Gözetildiler, takip edildiler, hapis yattılar, sürgünlere gönderildiler; ama bir an bile, bu millete hizmet etmekten vazgeçmediler. Yeri geldi "uhuvvet" dedi, "ihlâs" dedi, "istiğna" dedi, haykırdılar. Gürül gürül çağlayanlar oldular kürsülerde. Kan seylâplarına çevirmeye çalıştıkları coğrafyana akıtılmak istenen bütün kötülük sellerinin önünde set oldular. Üzerinde asırlardır yaşayan aziz insanların iman, uhuvvet, sabır, şecaat, tevekkül gibi güzel sıfatların, senin üzerinde oyun kuranların akıllarına hiç gelmedi. Sen her defasında "Bu da geçer ya Hu!" deyip düştüğün yerden doğrulup kalkmayı başardın ve yoluna devam ettin.

Diline, törene, dinine, imanına musallat oldular. Ancak senin özündeki sarsılmaz metaneti, gözden kaçırmışlardı. Ruhunun yüceliğinden bihaberdiler. Evet, kardeşlik senin mayanda vardı. Tâ 1400 yıl önce savaş meydanında son anlarını yaşarken, su diye inleyen ancak tam içmek üzereyken yandan gelen "su" sesini duyunca "Ona götür!" deyip başkası için son saniyelerinde bile kendisini değil, başkalarını düşünen fedakâr ruhlar yetiştirmişti bu kardeşlik. Dükkânına gelen ikinci müşteriye "Ben siftah yaptım, komşuma gidin, ondan alın." diyen değerli insanlar her dem taze tuttu bu kardeşliği. Nitekim kendisine, üşümesin diye hiç tanımadığı İstanbullu bir kardeşinin gönderdiği battaniyenin arasından çıkan 5.000 lirayı "Bu benim hakkım değil!" diyerek iade eden depremzede Vanlı, ne güzel gösterdi bu kardeşliğin hâlâ diri olduğunu… Senin milletindeki bu kardeşlik fikri diri olduğu müddetçe, sözü dinlenen biri olmana kim mâni olabilir?

Şair bu birlik ve bütünlük duygusunu, "Girmeden tefrika bir millete düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" mısralarıyla ne güzel anlatır. Millî Mücadele yıllarıydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden bir grup milletvekili, Ankara'nın bir köyüne ziyarete gitmişti. Köye giden vekillerin etrafını sarmıştı genç, ihtiyar herkes. Ayaküstü yapılan kısa bir sohbetten sonra, köy odasına geçilmişti. Sözlerinden güngörmüş bir ihtiyar olduğu anlaşılan Ömer Ağa, vekillerden bir istekte bulunmuştu: "Heybe dinli olmayın, torba dinli olun." diye. Vekiller önce Ömer Ağa'nın ne demek istediğini anlamamıştı. Bu yüzden heyet içinde bulunan Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver ihtiyara dönmüş ve merakla sormuştu: "Baba bu ne demek?" diye. İhtiyar Ömer Ağa büyük bir bilgelikle cevap vermişti: "İki tarafa bölünmeyin, hepiniz bir tarafta toplanın, birlik olun, anladın mı?"3




Dipnotlar

1. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Çağlayanlar, MEB, s. 134,İstanbul, 1971.

2. Hüseyin Kazım Kadri, Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım, Hazırlayan: İsmail Kara, Dergâh Yayınları, s.220, İstanbul, 2000.

3. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Seçmeler, Milli Eğitim Basımevi, s. 219, İstanbul, 1971.
Başlık: Ynt: Anadolu ve Birlik-Bütünlük Ruhu
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 04:25:10 ÖS
 eys bravoo bravoo