Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 24, 2013, 10:50:34 ÖS

Başlık: Olmak veya Görünmek
Gönderen: Fatih - Kasım 24, 2013, 10:50:34 ÖS
“Biz üç şeyi kaybettik ki -şahsen onları çevremde nadiren görüyorum-: 1. Güzel yüzlerden iffeti, 2. Güzel sözlerden diyaneti, 3. Dostluklardan sadakati.” Bu tespitiyle Yahya b. Muâz’ın kendi devrindeki iki yüzlülüklerden yakınması, zâhirde “görünen” ile bâtında “olunan” arasındaki derin ve geniş uçurumu vurguluyor. Yüzü güzel görünüyor ama iffetsiz. Hayırlı sözler söylüyor ama dini zayıf. Dost duruşlu ama vefasız. Güzel yüzlerden haya, şirin sözlerden dinî maya ve dostlardan vefa uçup gidince, artık ne geriye kalan güzelliğin, ne tatlı sözün, ne de dostluğun hiçbir asl ü astarı, kadr ü kıymeti kalmıyor. Iki yol var: Ya yüzü çirkinleştirip özün hayasızlığına yakınlaştırmak; güzel sözleri azaltıp dinî bağı gibi zayıflatmak ve dost görüntüsünü vefasızlığı âşikare kılarak yayınlamak gerekiyor -ki istenilen bu değildir-. Ya da yüzün güzelliğine iffetin güzelliğini ilave etmek, hayırlı sözlere dinî özü maya çalmak ve dostlukları vefa ile âbideleştirmek icap ediyor -ki istenilen budur-.
“Özü-sözü bir insan” derler örfümüzde, işte öyle olmak. Dış “görünen”dir, iç “olunan”. Iki yüzlü olmak, münafıklıktır. Nifak üzere ölmemek için hemen âcilen iki yüzden birini terketmek lazım. Tabii ki menfi yüzü terkedip müsbet olanı tercih etmektir asıl olan. “Içi-dışı aynı olmak” hedefindeyiz ve değilsek bile olmalıyız. Maalesef bir de “içi-dışı bir görünen”ler vardır ki, gizli nifakın bu mertebesini sahibi bile farkedemez, tıpkı zifiri karanlık bir gecede, siyah bir taşın üstünde yürüyen siyah karıncanın izleri gibi, gizli şirk gibi. Eâzenallahü minnî ve minnâ… Bu kimselerin hayr u hasenattaki azm ü gayretleriyle büyük bir ihtimalle ihlasa nail olacakları ve saadet-ı dâreyne ulaşacakları umulur.

Kur’an ve Sünnet’te münafıklarla alakalı ayet ve hadislerdeki ilahî ve nebevî değerlendirmelere bakıldığı zaman açıkça anlaşılan gerçek şudur ki: Insanın aslî/zâtî değeri “olduğu”dur; lizâtihî değeri ise “göründüğü”dür. Eğer lizatihî görüntü, Allah için ise ihlası nisbetinde hakikate inkılab eder; en azından o görüntü dua makamına ulaşıp sahibini göründüğü hal üzere kabul buyurması Allah’tan ümit edilir. Şayet lizatihî görüntü, masiva için ise sahibi de nifak damgasını yer, dışı müslüman içi imansızlar zümresine dahil edilir. Her ne kadar mü’min olsa da iman zaafiyetlerinden ötürü amelde nifaka düşen niceleri vardır ki, eğer irade-i cüz’iyeleri ile imanlarını amelleriyle güçlendirmezler ise, amelleriyle imanlarını zayıflata zayıflata birgün o tek inanç çekirdeğini de kaybedebilirler. Her bir günahta küfre giden bir yol vardır tespitine olmaz olası bir örnek olabilirler, maazallah…

“Olma” ufkuna uzaktan uzağa hayal kurmak da bir duadır. Böyle bir dua görüntüyü oldurur, olgunlaştırır. Daim dua varsa, daim umut var demektir. “Görüntü” mutlak anlamda kötü değildir. Zevâhirini düzeltemeyen, bevâtınını hiç düzeltemez. Görünendeki tasarruf görünmeyen üzerindeki tasarruftan daha kolaydır, fizikteki bir değişiklik, metafizikteki bir değişiklikten daha rahattır çünkü. Esasen en büyük inkılaplar, Mukallibü’l-kulûbun elinde sürekli tekallub edip duran kalplerde gerçekleşir. Binâenaleyh “görüntü”yü düzeltebilmek, “olma” yolunda kat’ edilmiş büyük bir ilerlemedir, adeta yarı yoldaki konaklama yerine ulaşmışlığı gösterir.

En kötü insan kötülüğü açıkça işleyendir, hayasından dolayı gizli işleyene gelince o diğerinden birkaç mertebe üsttedir. Vakıa insanlardan utandığından dolayı alenî günahlardan kaçınmak değildir asıl olan, Allah’tan haya etmek lazım. Fakat insanlardan da haya etmez hale gelen kişinin akıbeti büsbütün Allah’a kalmış demektir. Bu yüzden, çevreden ayıplanma ve dışlanma korkusuyla karışık da olsa utanma hissi varsa, o insanın birgün Allah’tan da layıkınca utanıp gizlice işlediği günahları terketmesi kuvvetle muhtemeldir, muhayyeldir… Modernite özlü çağların çok yüzlü görüntüsüne bakınca gayr-i ihtiyarî doğuveriyor insan gönlüne şu ötelere ufûl özlemi. Diyorsunuz ki: Güzeller iffetsiz, sözler diyanetsiz ve dostlar sadakatsiz ise şayet, yerin altının üstünden hayırlı olduğu zaman dilimi gelmiş demektir.

Hani Konyamızın ufkundan dünyaya yükselen sevgi güneşi, vedûdiyet sultanı Mevlana Celaleddin er-Rûmî’nin enfes bir sözü var: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyor. Ne kadar isabetli ve gerekli bir tavsiye. Akla gelen bu ilk ve ana mana gayet doğru. Iç ile dışın bütünleşmesini salıklıyor. Yüzde yüz katılmamak mümkün değil. Ne var ki sırf bir hususa bilvesile vurgu yapabilmek için, şahsen edep ve nezaket sınırlarım dahilinde kalarak, biraz da cehaletimden aldığım bir cesaretle, vicdanımdan yükseldiğini sandığım bir dürüstlük serzeniş ve seslenişini kaydetmek mecburiyetinde kalıyorum, affımı talep ederek: -Karamsar bir yaklaşım olmayacaksa-

Eğer Mevlana’nın dediği üzere, bazılarımız itibariyle olduğumuz gibi görünsek, acaba içimiz dışımıza nasıl yansırdı, ruh dünyamızdaki bunca günah çöplüğüne rağmen kaç kişi kalırdı etrafımızda, bilemiyorum. Ya da göründüğün gibi ol, diyor. Yine bir kısmımız itibariyle şayet göründüğümüz gibi olsak, yani zahirde gözüktüğü şekliyle küfür hal ve ef’alini hatırlatan günahlar, içimizi de tamamen küfür zulmetiyle karartmış olsa, ne kadar iman kalırdı, ne ölçüde vicdan, öyle değil mi? Bizim ekserî halimiz, kalbi imanlı, kalıbı çamurlu bir kulun durumu. Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün değil de, belki olman gereken gibi ol ve olmaya çalış ki gönlün gibi görüntün de olsun ve olgunlaşsın…

Sözün özü, özün sözü: Ister Hâlık’la, isterse halkla hakikat özlü hak dostluklar kurabilmek ve ındallah hak dost olabilmek için, bâtındaki ve zâhirdeki güzellikleri eşleştirip, eşli de olsa çirkinlikleri ise önce eşsizleştirip sonra da dulu ait olduğu ademiyete geri göndererek.. tekvinî ve tenzilî âyetler çerçevesinde “olunması gerektiği gibi olmaya çalışmak” ve “olunan ile görünen” arasındaki farkları da fıtrî kuvvelerin desteğinde ciddi ve samimi gayretlerle âzâmî ölçüde asgarîye indirip, geriye kalan farklılıkları ise mahcûbiyet ve hasretin gözyaşlarıyla paklanmış “olma niyeti”ndeki dua kanatlarıyla kapatmak icap ediyor sanıyorum, kanaat-i acizanemce, mingayri haddin… Mükemmellik şahikasının güneşi, gülüşünde güller açan Gül Nebi’nin: “Allahım, sûretimi güzel yaptığın gibi, sîretimi de güzelleştir.” duasına tevessül ile…
Başlık: Ynt: Olmak veya Görünmek
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 06:39:32 ÖS
 eys bravoo bravoo