Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 29, 2013, 11:06:04 ÖS

Başlık: Bu Senin Hikayen
Gönderen: Fatih - Kasım 29, 2013, 11:06:04 ÖS
Dış dünyayı keşfetmek için bir ömür gayret gösteriyoruz. Akıllıca tesbitler yapmak ve vartalara düşmemek için aklımızın bütün fakültelerini çalıştırıyoruz. Hele şahsi menfaati gerektiren ticari işlerde ne borsa kalıyor en küçük teferruatına kadar bellediğimiz ne de enflasyon, devalüasyon... Dış dünya bizi yeterince meşgul ediyor ve içimizdeki duygu ve hisleri kendine çekip ruhumuzu kendi ikliminde eritiyor.

Özüne dönen insana “içe dönük” veya “pasif” deniyor günümüzde; “uyanık değil”, “çevresinden bigane yaşıyor”, “gündemi takip etmiyor” veya “klasik” gibi isimler takılıyor. Son zamanlarda hiç ummadığınız kişilerden bile bu ve buna benzer sıfatlar duyabiliyorsunuz; kendisiyle yaka paça olan kişiler hakkında...

Siyasetten anlamayan veya piyasadaki ekonomik çıkarları takip etmeyen, mark ve dolarla işi olmayan, sadece toplumun yükselişi ve onun manevi değerlerini koruma adına çalışma yapan şahısların, silik bir şahsiyet olarak tanımlandığı günleri yaşıyoruz.

Mehmet Akif in “Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?” mısraında olduğu gibi sessiz yaşayanlar, pürüzlük yapmayanlar, “toplumun yeteri kadar derdi var, bir de ben yara açmayayım”, “zaten herkesin canı dudağında, bir de ben bunalım oluşturmayayım” diyenler, nesli tükenmiş tipler olarak belleniyor içtimâî hayatta.

Seven değil, kin duyan; insanlara iyi davranan değil, değişik ve orijinal olsun diye iğneleyici sözlerle çevresinde şerrinden sakınılan, boyun eğen itaat eden değil, ne olursa olsun boyun eğdiren ve ezmeyi şiar edinen tiplerin toplum içinde revaç bulduğu günleri idrak ediyoruz..

Kendi içimizde bir dünya taşıdığımızın farkında değiliz. Onu onarmak için gayret göstermek gerektiği halde, dış dünyanın eksik ve gedikleriyle uğraşıyoruz. Necip Fazıl’ın

“Boşuna gezmişim yok tabiatta
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.”

dediği dünyayı adım adım biliyoruz. Nokta nokta keşfetmeye uğraşıyor ve avucumuzun içi gibi bilme gayretini gösteriyoruz. Pekâlâ, ya özdeki dünya. içimizdeki ruh, kalbimizde yaşattığımız geçmiş ve geleceğiyle bizim ilgimizi bekleyen cihan. Onun keşfi için veya daha itminan içinde ve mutlu bir iklime kavuşması uğrunda ne gibi gayretlerimiz var?

Bahçemizdeki fidanlar, çiçekler ve ondaki düzen ve intizam nasıl bizi meşgul ediyorsa, kendi özümüzdeki çöl ve yeşilliğini kaybetmiş yürek, sahraya dönmüş kalbimiz ve ruhumuz da bizi, en az o bahçe kadar ilgilendirmeli değil mi?

Bir hissin ölümüyle kıyametleri koparan ve günlerce ağlayıp sızlayan has kullar nerede, her gün binlerce latifesinin köküne kezzap dökülen ve özü kupkuru bir toprağı hatırlatan ve asla bu uğurda bir damla gözyaşı dökmeyi bile akıl edemeyen çölzedeler nerede?

Eline aldığı zikir ve fikir kitaplarını göz yaşları içinde hatmederek, bir vesile ile kalb ölümünün önüne geçmek için gayret gösteren civanmertler nerede, her gün binbir günah ile kalbi ve kafası zift tenekesine dönmüş, fakat bunun farkında bile olmayan sineler ve dimağlar nerede?

İç dünyam! Sana ne gadirler ettim. Sana ne gaflet kementleri attım! Senin sülün boynunu nice zincir ve prangalarla tutup, nice badireler çektim! Sana ne ölümcül acılar çektirdim! Senden ne kadar bigâne kalıp, kulağımı ağyara çevirdim; senin ebed feryadına bütün duygu düşüncelerimi sağır ve kör edip, nice şehvet ve zevk vadilerinde at sürdüm, gözü dönmüşçe dolaştım ve kendi kendimi idam ettim. İç dünyam! Senin çiçeklerine zehirli usâreler akıtmayı maharet bilenlerden biri de benim. Seni dış dünyanın ota çöpe gelmez ve hiçbir kişiyi mutlu etmeye yetmeyecek kadar değersiz ve fani şeyleriyle özdeş gördüm. Bazen onları senden üstün tuttum, ölüme ve yokluğa sürülmene ferman çıkardım.

İç dünyam beni affet! Ey kalbim, beni affet. Sizi yüce ufuklara taşımak için gayret üstüne gayret göstermem gerekirken, kökten kopanlar gibi yaptım ve onların cerbeze ve lakırdılarına kulak verdim, böylece sizi unuttum. Sizin toprağınızı her an manevi pınardan ve ledünni kaynaktan besleyip cennet-âsâ bir iklime çevirmem gerekirken, özünüzü kuruttum, susuz ve aç kalmanız için, elimden ne geliyorsa yaptım.

Beni cezbeden fani sevgililer, dünyanın rengi, deseni, ışığı şimdi gözümde beş para etmezse de hâlâ kalbimi, yani seni onların pençelerinden kurtaramıyorum. Bir vahşinin tırnağı, kanadına çizik atmışçasına titreyen gönül kuşum! Niçin sessiz ve çaresiz pusmuşsun, ten kafesinin bir kenarında? Yoksa ürktün mü, şu dünyanın levsiyatından, yoksa için mi ürperdi, şu dünyanın acımasız darbelerinden? Hicran, hüzün, elveda çığlıkları seni cihandan küstürdü mü? Fani sevgililerin kalbinde bıraktığı acılar ile dünyaya gücendin de, ondan mı çekildin bir kenara, sessiz, kimsesiz titriyorsun ve ecel anını bekliyorsun?

İç dünyam! Nisyan perdesi ardına atılan, garip bir köle gibi oldun. Sanki içteki kaos seni yuttu.

Unutuldun ve küsûfa tutuldun. Sen yakarışlarınla baş başa, efgânlarınla iç içe, feryatlarınla gamlı, hüzünlü ölümü bekliyor gibisin. Müsterih ol gönlüm.

Sana Mesihî nefhayla diriliş sunacağım bir gün. Seni yabanın kurduna kuşuna teslim etmeyeceğim. Özünde bir tutam yeşillik kalsa da, onu değerlendireceğim. Asla yese düşmeyeceğim. Dış dünya Tih çölüne dönse de, ben ilk filizi senden çıkarıp, sonra da çöllere yeşillik bestesinin tohumunu ekecek ama bu uğurda asla yılgınlığa düşmeyeceğim.

Dış dünya çorak ve susuz vadiler gibi perişan olsa da, ben öz pınarımdaki sızıntıyla veya bir katre yağmurla yeniden diriliş bestesini oluşturacağım. Artık bu iş burada biter deyip yenilgi çığlıkları atıp, bu cihanı terk etmeyeceğim. Ne kendimi, ne de benim gibi mağdur olanları, bu susuzluk ve yangın içinde bırakıp, atalet ve yeis içinde ölümü beklemeyeceğim.

Evet, seni bırakmayacağım ne olursa olsun. Senin dirilişin demek, cihanın tekrar bahara uyanışı demektir. Bir insanın topyekün insanlık olduğunu bilenlerdeniz. Öyleyse ye’se düşmek yok. Öyleyse “yenik düştük ve kaybettik!” demeye gerek yok. Sana üfleyeceğim “ba’sü ba’de’l-mevt” nefhâsı, bütün insanlığın gönlüne ve ruhuna üflenmiş gibidir; bunun idraki içindeyim.

Ben özüme. kalbime, ruhuma, vicdanıma sahip çıkıp, ilk önce kendi kurtuluşumu sonra da bahara hasret kalmışların dirilişini gözleyecek, bunun için gayret ve azmimi elden bırakmayacak, ömrüm oldukça bu uğurda sarsılmaz bir yürekle zafer ufuklarına yürüyeceğim. Bunun için Hakkın huzurunda and içiyorum.
Başlık: Ynt: Bu Senin Hikayen
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 11:05:32 ÖÖ
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Bu Senin Hikayen
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 29, 2018, 02:40:53 ÖS
 eys