Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 29, 2013, 11:14:57 ÖS

Başlık: Bir Levent İçin
Gönderen: Fatih - Kasım 29, 2013, 11:14:57 ÖS
Nehri geçmeleri gerekti. Bir asma köprü vardı biraz ilerde. Yetmiş-yetmiş beş levendi vardı çevresinde. Fakat dikkat etmeliydi. Bir saldırıya uğrayabilirlerdi. Zira bir gizli baskın yapılacağı hususunda haber almıştı. Denizlerin kurdu nice engelleri geçmişti de. şimdi burada bir avuç düşmana mı yenilecekti. Fakat denizin dalgalarıyla karanın dağları arasında fark vardı. Aslında dalgalar daha kaypak ve insanı aldatma ihtimali daha büyüktü. Dağlar böyle değil. Mehip ve râsih bir şekilde yerinde durur onlar. Onun için karada savaş daha kolaydır. Denizlerde ise oldukça zor... Yavaş yavaş asma köprünün bulunduğu yere doğru ilerliyorlardı. Çevresindeki leventler gayet yorgundu. Epey zamandır yoldaydılar. Hem deniz yolculuğu öyle hafife alınacak kadar kolay bir şey değildi. Bir taraftan dalgalarla boğuşmak, diğer taraftan deniz fırtınalarının kahir kemendinden geminin sülün boynunu kurtarmak, insanı kat kat yorgunluğun zincirine vuruyordu.

İkindinin koyu gölgesi dağlara, bayırlara siyah mürekkepli bir mühür gibi inmişti. Artık güneşin altın okları yavaş yavaş kırmızının tatlı bir tonuna bürünüyor ve gurup kızıllığından haberler veriyordu. Yakıcı sıcak hava, bir tatlı bahar meltemiyle ılık bir iklime bürünüyordu. Leventler kılınçları ellerinde sağlarını sollarını kollayarak asma köprüye doğru ilerliyorlardı. “Baba” diyorlardı denizler.. arslanı kaptanlarına... Babalarıydı elbette onların Oruç Reis. Zira ne zaman darda kalsalar, onlara yol gösterirdi, Allah'ın izni ve keremiyle... Her türlü dertleri ve ızdırabları ile ilgilenirdi onların. Bir babanın evlatlarına gösteremeyeceği sevgi ve şefkati gösterirdi onlara. Yemez yedirir, içmez içirir, giymez giydirirdi. İşte bu gün de aynı şefkatle onları koruyup kolluyordu.

Bir baskın olacağını haber alır almaz çevreyi kolaçan etmeğe bizzat kendi çıkmıştı. Atıyla leventlerinin çevresini bir anne kuşun yavruları için çırpınışı gibi telaşla dolanıyor, erlerine zarar gelmemesi için pür-dikkat bakışlarını dağlarda, tepelerde, ormanın sessiz ve ıssız yeşilliğinde dolaştırıyordu.

Ormandaki bir kıpırtı, bayırdaki bir ses, ağaçlardaki küçük bir hareket, onu ordusu namına endişelendiriyordu. Zira deniz kartallarını, karanın vahşî vaşak dişleri arasında heder ettirmek istemiyordu. Denizlerde kavgaya alışmış leventlerini, erkekçe döğüşmesini bilen erlerini bu binbir tuzağın kol gezdiği ve iyi bir tecrübe gerektiren vadide, bile bile ölümün kollarına atmak istemiyordu. Zira iyi bir komutan, ilk önce erlerini mümkün olduğu kadar iyi kollayabilendi. Onların en az zayiatla savaşlardan, vuruşmalardan kurtulmasını sağlamak en birinci görevlerindendi liderlerin...

Aman Allah'ım o da ne? İşte birden bire nereden çıktıkları belli olmayan bir yığın asker belirivermişti önlerinde. Demek ki, tuzak haberi doğruydu. Bir kısmı da arkalarından saldırıya geçmişti düşmanların. Namertçe bir saldırıya uğramışlardı. Kıskaca almışlardı onları. Oruç Reis leventlerini etrafına topladı. Ve bir kısmını önden saldıran düşmanlara bir kısmını da arkadan gelenlerin üzerine gönderdi. Kendisi de her iki taraf için döğüş veriyordu. Kendilerinin beş altı misli bir orduyla karşılaşmışlardı. Bir kısmı ormandan, bir kısmı dağlardaki kayaların ardından, bir kısmı da vadinin gizli kuytu köşelerinden çıkıvermişlerdi birden bire önlerine. Asma köprüye az kalmıştı ama, vuruşmak mukadderdi. Zira çembere alınmışlardı. Leventler kılıçlarını düşman kellelerinde işletirken bir kısmı da vurulup şehit düşüyordu. İkindinin koyu gölgesi mührünü iyice işletmişti dağlara bayırlara. Ağaçların dallarında tünemeye hazırlanan kuşlar; kılıç şakırtılarından, ok vınlamalarından, mızrak uğultusundan korkup telaşla uzaklara doğru uçup gitmişlerdi. Oruç Reis, bir taraftan kahramanca vuruşuyor, bir taraftan da önlerindeki kahir seti yarıp asma köprüye ulaşmaya çalışıyordu. Askerleri, onun hedefinin asma köprüye ulaşmak olduğunu bildiklerinden aynı hamlenin ritmiyle savaş veriyorlardı o yöne doğru... Kılıçlardaki kan, ikindinin kırmızıya çalan ışığıyla daha da koyulaşıyor ve vadilerde oynaşan ceylanları çağrıştırıyordu. Yer yer akan kanlar çalıların dallarına bulaşıyor ve anında pıhtılaşıp derelerdeki böğürtlenlerin görünümünü veriyordu gözlere.. Düşman askerleri biçilmekle bitmiyordu. Sanki topraktan biter gibi tekrar terar ortaya çıkıyordu yeni yeni askerler. İki ordu da oldukça zayiat vermişti. Savaşa savaşa asma köprüye yaklaşmışlardı. Oruç Reis, bir ara leventlerine haykırdı. “Leventlerim, oğullarım, köprüyü geçin!” Bu ses karşı yamaçlarda tok ve gür bir yankı oluşturdu. Leventler, bu kudurmuş kâfir güruhundan kurtulmak için köprüye doğru koşmaya başladılar. On-on beş levent ile Oruç Reis şimdi köprünün karşı yakasındaydı. Artık kurtulmuşlardı. Bütün iş köprünün iplerini kesip düşman askerlerini diğer tarafta çaresiz bırakmaya kalmıştı. Oruç Reis geniş yüzlü keskin palasını çekti belinden ve köprünün ipine bir iki darbe vurdu. Tam o sırada karşı taraftan bir ses yükseldi. “Baba baba!” diye iniltiyle karışık bir yalvarmayı hatırlatıyordu bu ses. Bir levendi düşmanların arasında kalmıştı Oruç Reis'in. Kahramanca vuruşan levent çemberi yaramamış ve kâfirlerin akrep kıskacında sıkışmıştı.. Oruç Reis, kartal bakışlarını karşı taraftaki levendi üzerinde gezdirdi. Palasını beline sokup köprüyü geçmeye başladı. Etrafındaki leventler, gitmemesi için yalvarmaya başlamıştı. “Hazır kurtulmuşken köprüyü kesip bu iş burada bitsin” diyorlardı her biri. Fakat Oruç Reis baba şefkatiyle bağrına bastığı leventlerinin bir tanesi için bile hayatını feda etmeye hazırdı. Onlara, “Bir kardeşimiz düşmanla savaş vermektedir. Siz gitmememi söylüyorsunuz. Bu ne biçim erliktir. Siz isterseniz ipleri kesin ve ardımdan gelmeyin, biz kardeşimle beraber erkekçe vuruşuruz” deyince leventler coştular ve onun ardından akın edip büyük bir hızla köprüyü geçtiler. Düşman, onları ellerinden kaçırdıkları anda karşılarında görünce, sırtlanlar gibi saldırıya geçti Osmanlı leventleri üzerine. Buna hücum değil, üzerlerine çullanmak dense daha doğru olurdu. Ellerinden kaçırmamak için daha da kuvvetli çembere almışları şimdi onları. Kahramanca vurup vurulan leventlerin hepsi şehit düşmüştü. Akşam güneşi gurup çizgisine inmek için ağaçların arasından sıyrılıp giderken. Oruç Reis de leventleriyle beraber öbür aleme uruç etmişti. Kâfirlerin çoğu kırılmıştı. Ayakta kalmış birkaç tanesi de yara bere içindeydi.

Tarih bu günü hayırla yad edecekti. Dağlar taşlar şahitti bu diğergâmlığa. Kurtulmuşken tekrar düşman içine dalmak, bir levendi kurtarmak için düşmanın ateş çemberine girmek her babayiğidin kârı değildi.

Asma köprü de şahitti buna. Belki de o, şimdi esen rüzgârla hafif hafif titreşirken bir tek levent için kendini ölümün kollarına atan bu kahraman Kaptan-ı Derya'ya tarihin şeref bestelerini örüyordu. Kimbilir?

Başlık: Ynt: Bir Levent İçin
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 25, 2017, 08:39:55 ÖS
 eys bravoo bravoo