Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: SeuĿ. - Aralık 21, 2013, 10:38:02 ÖÖ

Başlık: Bir ASK Hikayesi..
Gönderen: SeuĿ. - Aralık 21, 2013, 10:38:02 ÖÖ
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta
 okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir
 kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı
 saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok
 genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz
 zaman
 aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse
 bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı
 arkadaşında
 kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise
 ablasında....
 Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden
 evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların
 durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre
 sonra...
 Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de
 çok
 mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama
 öylesine sıkı
 kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi
 umursamadılar.
 Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve
 ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman
 aşımına
 uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para
 kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık
 hale
 getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi
 onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça
 sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının
 olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi
 olmayınca, “bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek,
 bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk
 yerine, sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm”
 derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma “Hayır, ben senin
 için ölürüm” diye yanıt verirdi hep...
 Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü
 kadın,
 Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....” Kütüphanenin
 ikinci rafında başka bir not olurdu, “Mutfaktaki masanın
 üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma” Mutfaktaki
 masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya
 koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi
 zaman
 en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla
 karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi
 zaten....
 Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun
 olursa
 olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına
 ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde,
 daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı
 ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. kadın da
 mimarlık
 bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık
 daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde
 dolaşırken,
 harap durumda
 bir ev gördü kadın, üzerinde “satılık” levhası
 asılı olan. “Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi adama. “Bu
 viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda
 çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet
 edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...” “Sen istersin de
 ben hiç hayır diyebilirmiyim?” diye yanıt verdi adam.
 Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım
 emlakçıyı...
 Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....”
 Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde,
 ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her
 saat
 konuştular
 telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında.
 Fakat
 birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti
 kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan
 kaçınıyordu.
 Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği
 projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı:
 “Canım,
 o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...”
 Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı,
 daha da çekilmez gelir. kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik
 misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, “Senin için
 ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat”
 diye dil döktü boş yere...
 Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer
 değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton
 duvarlara
 çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu
 yüreği...
 Bir gün,
 çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte
 geçtiği
 arkadaşına dert yanarken, “Artık dayanamıyorum, sana
 söylemek
 zorundayım” diye sözünü kesti arkadaşı. “O, seni aldatıyor.
 İş
 yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek
 yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar
 arabaya....”
 ’’Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu
 yalanları” diye bağırdı
 kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla
 suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen
 karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının
 sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı
 hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen
 evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü
 adamın...
 
 Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen
 ağlayarak,
 bazen ona sımsıkı
 sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
 İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği,
 insanların
 orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler
 geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan
 çıkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni” diyecek oldu
 ama kadın, “defol” dedi nefretle...
 İlk celsede boşandılar... Modern biraşk hikayesinin böyle
 son
 bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta
 kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte
 Amerika’ya
 yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala
 sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın
 yerini,
 en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için
 dua
 ediyordu.
 Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen
 zaman
 bile, kadının derdine çare
 olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı.
 Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. “Sen, buraya ne
 yüzle geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
 Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız
 gerekiyor.”
 dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle
 konuşmaya başladı: “Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında.
 Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika’daki
 kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık
 bir senelik
 ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi
 onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden
 uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi.
 Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz
 yalanını yaydı.
 Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev
 tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama
 olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son
 anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...”
 Gözlerinden
 akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen
 oracıkta
 ölmek istiyordu. Eline
 tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra
 akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu
 kutuda. İlk kağıtta, “Lütfen bütün notları sırayla oku bir
 tanem” diyordu... Sırayla okudu; “Seni çok sevdim”, “Seni
 sevmekten hiç vazgeçmedim”, “Senin için ölürüm derdin hep,
 doğru söylediğini bilirdim.” “Fakat benim için ölmeni
 istemedim” “Şimdi bana söz vermeni istiyorum.” “Benim için
 yaşayacaksın, anlaştık mı?” son kağıdı eline alırken, kutuda
 bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar
 yazılıydı:
 
 “Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım.
 Kocaman terasta
 martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor
 olacağım....”
Başlık: Ynt: Bir ASK Hikayesi..
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 25, 2017, 08:47:49 ÖS
 eys bravoo bravoo