»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» > ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::..

Gevher Nesibe Şifahanesi

(1/1)

Fatih:
Orta çağ, Garp Âlemi için bir durak­lama ve skolâstik devir, Şark Âlemi için ise bir gelişme devridir. İslamiyeti kabul eden Türk Kavimleri bu asırda Önasya denilen ve Mısır’ı da içine alan bölgelerde büyük devletler kurmuşlar ve yine bu devirde şîfaiye denen hastahaneleri inşa ettirmişlerdir. De­nilebilir ki gerçek manada tıb ilminin te­melleri, de atılmış; büyük tabipler yetişmiş ve tıb medreseleri yapılmıştır.

Selçuklu devrinde tıbba büyük ehem­miyet verilmiş, karantina ve hıfzısıhha hiz­metleri mükemmel bir şekilde yürütülmüş, birçok hastahaneler kurulmuş, tabipler ye­tiştirilmiştir. Bu devirde tedavide hastanın psikolojik yönüne ağırlık veriliyor, telkin­den çok istifade ediliyordu. Çünkü hekim-hasta münasebeti oldukça kuvvetliydi ve hastalar dürüst ve ahlâklı olan hekimle­rine her yönüyle itimat ediyorlardı. Yapılan bir araştırmaya göre bu sıralarda yetişmiş hekimlerin üstün bir kabiliyete haiz ve ba­şarılı ameliyatlar yaptıklarını öğreniyoruz. Nitekim Dr. Sigrid Hunke’nin doktora tezi de bu durumu teyid etmektedir.

Zengin vakıflarla yürütülen bu hasta­haneler birer şefkat sembolüydü. Zülkadiroğlu Hasan Bey cüzzamlılara Kayseri civarındaki Salkon mevkiinin yarısını vak­fetmiştir.

İslam medeniyetinin yayıldığı top­raklar üzerinde binlerce hastahane görmek mümkündür. Bu hastahanelerde herkese eşit muamele yapılır ve ücret alınmazdı. Kahire’de Kalavun hastanesinin açılış günü (1284) Sultan Mansur şöyle demiştir: “Buradan hükümdar, hizmetçi, asker, emir, büyük, küçük, kadın, erkek herkes eşit ola­rak faydalanacaktır.”

1396 yılında Niğbolu savaşında esir düşen Shiltberger yazdığı hatıralarında o zamanki hükümet merkezi olan Bursa’da 8 hastanenin bulunduğunu ve bu hastanelerde hristiyan, Musevi, Müslüman gibi hiç bir dinî ayırım yapılmadan hastaların tedavi edildiğini yazmaktadır.

1206 yılında inşa olunan Gevher Nesibe Şifahanesi devrinin mühim tıp merkezlerindendir. Hastahane 32 metre eninde ve kırk metre boyunda büyük bir eserdir. Bina, medrese ile birlikte altmış metre eninde ve kırk metre boyundadır. 3 büyük salon, bir büyük ve iki küçük eyvan ve onüç odadan ibarettir. Bina tek kattır ve kesme taşlardan yapılmıştır. Bina bir tıp medresesidir, hastahane ise bunun tatbikat merkezidir. Hastahanede dâhiliye mütehassısları, göz mütehassısları ve cerrahların çalıştığını hastahane ile ilgili kayıtlardan öğreniyoruz.



Kapı üstünün şekli büyük ölçüde arı peteğine benzemektedir. Büyük kapıyı çev­releyen pervaz ile taç kemer arasında çeşitli nakışlar ve güller vardır. Beyaz mermer üzerinde ise bir kitabe çöze çarpar. Bu ki­tabede şöyle yazılıdır: “Kılıç Aslan’ın oğlu Keyhüsrev’in saltanatı zamanında Kılıç As­lan’ın kızı Gevher Nesibe vasiyetnamesi hükmünce bu hastahane inşa edilmiştir.” Tarih: Hicri 602 (1205–1706).

Medar-ı İftiharımız Gevher Nesibe şifahanesine karşılık Batı dünyasında müsta­kil hastahane binaları haçlı savaşlarını ta­kiben kuruldu. Dr. Max Nordau’nun etütlerine göre o devrin en mükemmel hastahanesi Paris’teki Motel Dieu’nun durumu şöyleydi.

Tuğla döşemeli zeminde kat kat ol­muş samanlar... Hastalar, zemine sarpili busamanlara basarak, itişe kakışa geziniyor­lardı. Birinin ayakları diğerinin başına biti­şik; çocuklarla ihtiyarlar yan yana... Belki inanılmaz ama gerçek. Kadınlarla erkek­ler birbirlerine karışmış vaziyette... Salgın hastalıklara yakalananlarla diğer hafif bir hastalıktan muzdarip bulunanlar bir arada. Doğum sancısı çeken bir kadın, göğüs göğse sıkışmış vaziyette inliyor; bir süt çocuğu ihtilaç içinde dönüyor, tifüstü bir has­ta ateş içinde tutuşuyor, bir veremli öksürüyor, bir cilt hastası son derece kaşınan cildini öfkeli tırnaklarıyla koparıyordu. Hastaların en zaruri ihtiyaç maddeleri nok­sandı. Son derece sefalet içinde yaşayan insanlara has yiyecekler, kifayetsiz miktarda verilmekteydi. Bazen şehrin hayırsever hemşerileri, onlara bol yiyecek getiriyor­lardı. Bu maksatla gece gündüz açık bulu­nan hastanenin kapılarından herkes içeri girebilmekte, istediğini getirebilmekteydi. Bir gün açlıktan yarı ölmüş bir duruma dü­şen hastalar, ertesi günü ölçüsüz derecede şarap içmekte ve şiddetli mide yorgunlu­ğu neticesinde bazıları Ölmekteydiler. Bütün binada iğrenç haşereler kaynaşmaktay­dılar. Hasta koğuşları o kadar mülevvesti ki, hemşire ve hastabakıcılar ancak ağız­larında sirkeli sünger ile içlerine girmeğe ce­saret edebilmekteydiler. Cesetler uzaklaştı­rılmadan önce, umumiyetle yirmi dört saat veya daha fazla bir zaman ölüm döşeğinde bekletiliyor, bu müddet zarfında mütebaki hastalar, cehennem? Atmosferin içinde hemen koku neşrine başlayan ve etrafında yeşil at sineklerinin uçuştukları yatağı, Ölünün katılaşan vücuda ile birlikte paylaşıyorlardı. “

Dr. Max Nordau’nun yukarıdaki ifa­delerinden sonra ecdadımızı daha çok se­viyor, dünya tıbbına yaptıkları hizmetten dolayı onlara minetarlığımızı ifade ediyo­ruz. Nitekim Gevher Nesibe Sultan’ın şifahanesi 1969 senesinde Gevher Nesibe Tıp Fakültesi ismini aldı. Açılış konuşmasında Gevher Nesibe Sultan’a ithaf edilen mısra­lar şöyleydi.

“Kurduğu şifaiye yeniden canlanıyor.

İlmin köklü yuvası burada şahlanıyor

Aradan yediyüz altmış üç yıl geçti

Hacet tepemiz seni bugün baş tacı seçti.”

вαşκαп:
Emeğine Yüreğine Sağlık

Özgür Kız:
 eys

Navigasyon

[0] Mesajlar

Beğenirken ederken bir hata oluştu
Beğeniyor...
Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek