Gönderen Konu: istanbulun fethi 3  (Okunma sayısı 1249 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Karahanlı

  • Bilemezsin gülüşün bende kaç bahar eder. Cahilliğimi hoş gör; kanat çırpmayı bilmeyen kuş, koşmayı uçmak zanneder.....
  • Radyo Ailemiz
  • *
  • İleti: 289
  • Rep 61
  • Cinsiyet: Bay
  • aşk fedakalarlık ister
  • Burcum: iKizLeR
  • Takımınız: Beşiktaş <3
  • İlişki Durumunuz: Yoook
istanbulun fethi 3
« : Ekim 26, 2014, 12:25:49 ÖS »

Bu adamları Kahpe Bizans’la, Mehmet Ali Erbil’le özdeşleştirmiş bir nesil olarak bir iade-i itibara gitmek yerinde olur. Öncelikle söylemek gerekir ki son Bizans İmparatoru Konstantin Palaiologos canını kurtarıp başka bir ülkeye kral/imparator olmak gibi pek çok seçeneği reddetmiş bir adamdı. Fetihten 8 gün önce Sultan Mehmet, İmparator’a bir elçi göndererek şehrin teslimi karşılığında İmparator ve ailesinin şehirden mallarıyla beraber çıkmasına izin vereceğini, kendisini Peleponez Kralı olarak tanıyacağını, şehirde kalan herkesin canını bağışlayıp yağmaya izin verilmeyeceğini iletir. Altı-yedi katı büyüklüğünde bir orduyla şehir kuşatmış bir sultanın bir imparatora gösterdiği son merhameti imparator reddeder. Eğer kuşatma kalkarsa ödenecek verginin daha yüksek olacağını, Osmanlı’nın aldığı tüm kaleleri meşru olarak tanıyacağını söyler. Ancak şehri vermek konusunda der ki:

“Size bu şehri vermek ne benim ne de şehirde yaşayan herhangi birinin elindedir. Biz burayı vermek yerine kendi seçimlerimizle burada ölmeyi tercih ettik. Yaşamlarımızı da onun üzerinde tutmuyoruz.”

Kuşatma esnasında surların düştüğü ve şehrin bazı mahallelerinin Türkler’in eline geçtiğini öğrendiğinde ise göğsündeki kartal sembolünü sökmüş, imparatorluk armalarını ve mor pelerinini çıkartmış ve krallığa başka bir yerde devam etmek yerine bir zamanlar hükmettiği sokaklarda isimsiz bir Bizanslı asker olarak ölmeyi seçmiştir. Günümüzde Saddam gibi yöneticilerin yeraltı deliklerinde saklanırken yakalandığını göz önüne alırsak, son anlarında vakarlı davranan Bizans İmparatoru’nun hak ettiği ancak biz galiplerden hiç görmediği saygı daha bir su yüzüne çıkar.



Giovanni Giustiniani Cenevizli bir denizcidir. Kuşatmanın ilk haberleri geldiğinde parasını cebinden ödeyerek çoğunluğu Kos Adası’ndan Yunan ve Cenevizli 700 asker ile İstanbul’un savunmasına gitmiştir. Savunma sırasında da günümüze gelen her kaynakta, her hatıratta en kilit roldedir. Kendisinin varlığı surlardaki morali yüksek tutmuş, liderlik kabiliyeti birbirinden normal şartlarda nefret eden Venedikliler, Cenevizliler ve Yunanları birbirleriyle tartışmak yerine duvarları tamir etmeye kanalize etmiştir. Giustiniani, fetih günü 29 Mayıs’ta ölümcül bir şekilde yaralanır. Bazı kaynaklar bir güllenin çok yakına isabet ettiğini söyler, bir başkası Tatar yayı ile vurulduğunu yazar. Ancak herkesin üzerinde uzlaştığı nokta Giustiniani surlardan sedyeyle Yenikapı’ya doğru götürüldüğünde paniğin artık geri döndürülemez bir şekilde yayıldığı, korkunun esiri olan herkesin kaçmaya başladığıdır. İmparator’un olay yerindeki varlığı bile savunmanın en değerli birliği olan 700 Cenevizlinin yerlerini terk etmesini gölgeleyemez. Nitekim Osmanlı ordusunda bu adamı yaralayan okçu ya da topçu her kimse onun adını Ulubatlı Hasan’dan daha az biliyor olmamız bir anlamda kendisine haksızlıktır sanki.

Giustiniani aldığı yaralar sonucunda İmparator’un tüm yalvarmalarına rağmen şehri gemilerle terk etmiş, ancak iki gün sonra Kos Adası’nda bu yaralardan ötürü ölmüştür.

Galata ile İstanbul arasındaki Haliç, savunma açısından büyük risklere gebeydi. Haliç’e asker dolu gemilerle giren herhangi bir donanma, şehrin pek de savunulmayan karnını da yarmış olurdu. Haliç boyunda uzanan Bizans duvarları şehrin batısındakiler kadar yüksek veya önemli değillerdi. Gemiler askerlerini bugünkü Sirkeci civarına indirebilse bu gemilerden inen yüz kişiyle imparatorluk sarayını zorlayabilirlerdi. Daha da kötüsü, savunanlar saldırının asıl istikameti olan Edirne tarafından buraya asker kaydırmak zorunda kalırlardı.

Bizanslılar bunun yerine demircileri toplayıp yüzlerce metre uzunluğunda dövme demirden bir zincir yaptılar. Bir ucu bugünkü Sepetçiler Kasrı’nda, Galata ucu da bugünkü Yeraltı Camii’nde takılı olan bu zincir Haliç’i deniz trafiğine kapatıyordu. Zinciri denizin ortasında kesmek gibi bir ihtimal zaten yoktu. Takılı olduğu yerlere de iyi savunulduğundan gemiler pek yaklaşamıyordu. Sultan Mehmet, gemileri karadan boşuna yürütmüş değildir bu yüzden. Başka çare kalmamıştır. Ayriyeten adamlar nasıl bir hınçla demir dövdülerse zincirin çoğu pek paslanmamış halde Deniz Müzesi’nde sergidedir.
 

Çevrimdışı Özge

  • Radyo Ailemiz
  • *
  • İleti: 1738
  • Rep 347
  • Cinsiyet: Bayan
  • Takımınız: Fenerbahçe
Ynt: istanbulun fethi 3
« Yanıtla #1 : Nisan 17, 2016, 02:27:49 ÖS »
 cgp

Çevrimdışı Aysun.

  • *
  • İleti: 1993
  • Rep 98
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: istanbulun fethi 3
« Yanıtla #2 : Nisan 17, 2016, 02:28:01 ÖS »
 cgp
 

Çevrimdışı вαşκαп

  • Özel Üye
  • *
  • İleti: 20356
  • Rep 1300
Ynt: istanbulun fethi 3
« Yanıtla #3 : Ekim 15, 2017, 03:14:10 ÖS »
Emeğine Yüreğine Sağlık
 

Çevrimdışı Özgür Kız

  • Özel Üye
  • *
  • İleti: 21541
  • Rep 3950
Ynt: istanbulun fethi 3
« Yanıtla #4 : Ekim 01, 2018, 11:29:17 ÖÖ »
 eys