»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» > Dini Hikayeler ve Menkıbeler

Güzel Nasihatlar...

<< < (4/5) > >>

Kamil:

EN BÜYÜK RÜTBE

"Selâhaddîn Konevî", büyük âlim ve velî.
Sohbeti, herkes için olurdu fâideli.

O bir gün buyurdu ki: (Biz çok seviniyoruz.
İslâm âlimlerini zîrâ çok seviyoruz.

Eğer bu büyükleri tanımasa idik biz,
Dünyâ ve âhirette, harâb idi hâlimiz.

"Büyükleri tanımak", en büyük bir rütbedir.
Bu rütbe, her makâm ve mevkîin üstündedir.

Bu rütbenin önüne, eğer mesleğinizi,
Alacak olursanız, bu, zelîl eder sizi.

Eğer sen "Tabip" isen, tek tabip sen değilsin.
Onbinlerce tabipten, ancak bir tânesisin.

Ama sen, bundan evvel, ehli sünnet üzere,
Doğru îmân sâhibi "Müslümân"sın bir kere.

Sonra da bir Velîyi, bir "Allah dostu"nu, sen,
Tanıyıp seviyorsun, şeref budur esâsen.

Bu şerefin yanında, diğer makâm ve mevkî,
Gibi şeyler, kıymetten mahrumdur elbetteki.

Vardı sahâbeden de, meslek ehli kişiler.
Lâkin bahis konusu olmazdı öyle işler.

Onlarda, tek ve ortak bir husûsiyet vardı.
O da, "Resûlullah'ın sahâbesi" olmaktı.

Zîrâ hazreti Ömer, buyurur ki bu bâbta:
(Bizler bulduk şerefi, asıl eshâb olmakta.

Eğer eshâb olmanın üstünde, başka şeref,
Ararsanız, çok zelîl olursunuz mâlesef.)

Çünkü eshâbtan olmak, zirvede bir noktadır.
Daha çıkmak isteyen, aşağı yuvarlanır.

Bizler, Resûlullah'ı görmedikse de, fakat,
Onun vârislerini tanıdık, bu hakîkat.

O gün, Resûlullah'ın kalbinden çıkan nûrlar,
Her an, bu Büyüklerin kalbinden yayılırlar.

Hem de hiç azalmadan, bir değişme olmadan,
Dünyânın her yerine yayılıyor durmadan.

Böyle büyük Velîler, her devirde bulunmaz.
Uzun seneler sonra bulunurlar gâyet az.

Böyle büyük zâtları, sevmek ve tâbi olmak,
Kolay ele geçmiyen bir nîmettir muhakkak.

Yapılacak bir tek iş, Ona teslîm olmaktır.
Yâni kendine değil, o büyüğe uymaktır.

Bir "Allah adamı"nı seviyorsa bir insan,
Ona bahşedilmiştir, büyük nîmet ve ihsân.

Dünyâda, bundan büyük bir nîmet yoktur daha.
Bu nîmete kavuşan, şükreylesin Allah'a.

"Şükür", yalnız dil ile getirilmez yerine.
Uymakla îfâ olur Allah'ın her emrine.

Yâni islâmiyete sarılırsa bir insan,
Nîmetlerin şükrünü, yapmış olur o zaman.

Her iyilik ve hayır, islâmın içindedir.
Ona uyan, şükrünü edâ etmiş demektir.

Kamil:

DUÂ ALMAYA BAKIN!

"Şemseddîn-i İznîkî", hâl ehli bir velî'ydi.
"Büyük insan" olduğu, her hâlinden belliydi.

O, bir gün buyurdu ki: (Bakın duâ almaya.
İnsan, duâ alarak yakın olur Allah'a.

Evliyâ-yı kirâmdan, Ubeydullah-ı Ahrâr,
Çok duâ istemeyi, etmişti âdet, şiâr.

Buğday satın almıştı, bir gün de bir kimseden.
Ayrılıp gitti sonra, hiç duâ istemeden.

Üç günlük bir mesâfe gitmişti ki O fakat,
Duâ almadığını hâtırladı o sâat.

Dedi: (Eyvâh, ben ondan duâ talep etmedim.
Onun duâsındaydı belki de seâdetim.)

Üç günlük mesâfeden, geriye döndü yine.
Geldi buğday aldığı o köylünün evine.

Köylü onu görünce, suâl etti pür-telâş:
(Yoksa bozuk mu çıktı buğdaylar ey arkadaş?)

Dedi ki: (Hayır hayır, iyi çıktı buğdaylar.
Ve lâkin istemeyi unuttuğum bir şey var.)

(Nedir?) diye sorunca, dedi ki: (Birâderim!
Ben, gördüğüm herkesten, duâ talep ederim.

Lâkin senin duânı, unuttum istemeyi.
Yolda hâtırladım da, bu yüzden döndüm geri.)

Köylü, hayret içinde dedi: (Yâni şimdi sen,
Yalnız bunun için mi geldin hiç üşenmeden?)

(Evet, sırf bunun için geldim) dedi o Hazret.
Köylünün şaşkınlığı, fazlalaştı begâyet.

Ellerini kaldırıp, dedi ki: (Yâ ilâhî!
Aç bunun kalp gözünü, velî olsun bu dahî.)

Ânında kabûl oldu, onun bu hâlis sözü.
Hâce Ubeydullahın açıldı gönül gözü.

Yine bir defâsında buyurdu: (Hayâ, edeb,
Hayâtın her ânında, lâzımdır insana hep.

Herhangi bir mü'mini görürseniz siz eğer,
Mütevâzı davranıp, verin kıymet ve değer.

Zîrâ hiç belli olmaz, o gördüğün, kim bilir,
Allah'ın çok sevdiği bir Velî olabilir.

Vaktiyle bir talebe, yürürken yolda bir gün,
Öteden geldiğini farketti bir büyüğün.

Durdu ve edebinden, yol verdi ihtiyâra.
O öne geçsin diye, çekildi az kenara.

Lâkin o Yaşlı zât da durdu ve dedi: (Ey genç!
Ne için yürümezsin, yol senin, önce sen geç.)

Çocuk çok edebliydi, dedi ki: (Ey efendim!
Ben sizin önünüze nasıl geçebilirim?

Siz yaşlı amcasınız, ben ise bir talebe.
Önünüzden yürümek yakışır mı edebe?)

Evliyâdan bir zâtmış meğerse o ihtiyâr.
Dönüp, o talebeye eyledi tek bir nazar.

O nazarla, çocuğa bir hâl oldu o anda.
Kalp gözü açılarak, evliyâ oldu o da.)

Kamil:

EYVÂH DENECEK, AMA

"Seyyid Muhammed Sâlih", büyük âlim, evliyâ.
Çok fâideli oldu, ilmiyle insanlara.

Güzel ahlâk sâhibi, merhametli idi pek.
Geçirmişti ömrünü, dîne hizmet ederek.

Her ne zaman nasîhat etse idi O halka,
Ölüm ve "Sonrası"ndan bahsederdi mutlaka.

Bir gün, sevdiklerine buyurdu ki: (Bu hayat,
Hayâlden ibârettir, değil gerçek, hakîkat.

Şimdiden kendinizi, "Ölüm ve sonrası"na,
Hazırlayın ki zîrâ, bu, çabuk erer sona.

Âhiret hayâtının ebedî olduğunu,
Kıyâmette, işlerden hesap sorulduğunu,

İnsan iyi anlasa, mesele kalmaz, fakat,
Anlamadan ölürse, pişmân olur o heyhât!

Ölüp kabre girince, der: (Eyvâh, ben ne yaptım?
Niçin bu hakîkati, dünyâda anlamadım?)

Bilmeden bu iş olmaz, bu din, "Bilmek" dînidir.
Dîni öğrenmek ise, "Amel etmek" içindir.

Amel de, "Allah için" yapılır ihlâs ile.
Kullar beğensin diye yapılırsa, nâfile.

Evlenmek, bir iş kurmak, yiyip içmek ve namâz,
Allah için olmazsa, hiç bir işe yaramaz.)

Biri suâl etti ki: (Efendim, yiyip içmek,
Allah için olmalı dediniz, bu ne demek?)

Cevâben buyurdu ki: (İnsan, yemek yiyince,
Vücûduna enerji, kuvvet gelir hemence.

İki yerde kullanır bu kuvveti insan da.
Ya Tâatte kullanır, veyâhut da İsyânda.

İbâdette harcarsa iş bu enerjisini,
Âhirette, azâbtan kurtarır kendisini.

Yok eğer kuvvetini, hep nefsinin peşinde,
Harcarsa, azâb çeker Cehennem ateşinde.

Meselâ Oruç tutmak, çok büyük bir ibâdet.
Allah için olursa, kazanır değer, kıymet.

Ve lâkin zayıflamak ve rejim yapmak için,
Olursa, hiç sevap ve ecri olmaz o işin.

Ve yine bunun gibi, Hacca giden bir kişi,
Sâdece Allah içinyapmalıdır bu işi.

"Filân kes, yirmi defâ Hacca gitti" desinler,
Niyetiyle giderse, verilmez hiç bir değer.

Bir nâfile hac için, bir namâz kaçar ise,
O Hac'dan, sevap değil, günâh alır o kimse.

Zîrâ nâfile için, faz namâzı terk etmek,
Aklı olan kimseye, yakışır iş değil pek.

Mahşer günü, Mîzân'da, tartılınca ameller,
Hâlis ibâdetlerden, ayrılır ötekiler.

Allah, kendine âit olanı ayıracak.
Bize âit olanı, kendimize kalacak.

Diyecek ki: (Ey kulum, sen şu şu işlerini,
Kim için yaptın ise, ondan iste ecrini.)

Kamil:

HEDEFSİZ İNSAN OLMAZ

"Yûsüf Ziyâ Bosnavî", âlim ve velî bir zât.
Ediyordu herkese çok öğüt ve nasîhat.

Bir gün de buyurdu ki: (İnsanda gâye, hedef,
Ne ise, ona göre bulur kıymet ve şeref.

Yalnız Âhiret ise eğer gâye ve maksat,
Kazanılır elbette, sonsuz huzûr ve râhat.

Gücünüz yettiğince, iyi iş yapın ki siz,
Daha ziyâdesini istemiyor Rabbimiz.

Ateşte yakmak için, Nemrut "Halîlullah"ı,
Dağ kadar odun yığıp, ateşledi onları.

Bir Karınca, ağzına su doldurup o zaman,
Ateşin yakıldığı mahale oldu revân.

Dediler ki: (Nereye gidersin ey karınca?)
Dedi: (Söndüreceğim o ateşi, varınca.)

Dediler: (O ateşe, dayanmaz dağlar bile.
Hiç o ateş söner mi ağzındaki su ile?)

Dedi ki: (Bu kadardır benim gücüm, kuvvetim.
Elimden bu geliyor ve hâlistir niyetim.)

O ara baktılar ki, öte yanda bir Yılan,
Yanaşmış, o ateşe üflüyor hiç durmadan.

Türlü cibilliyette yaratıldı insan da.
Kimisi hayırdadır, kimi ise isyânda.)

Sık sık buyururdu ki: (Zaman, âhir zamandır.
Îmânını, fesattan korumak zamânıdır.)

İşte bu Velî zâtın, en son ölüm ânında,
İki sevdiği kimse bulunurdu yanında.

Görmeye gitmişlerdi bu büyük velî zâtı.
Nihâyet biraz sonra, yakınlaştı vefâtı.

Bir tânesi, o zâta sordu ki: (Sizinle biz,
Cennetin neresinde buluşabileceğiz?)

Buyurdu ki: (Evlâdım, bu gün îmânla ölmek,
Herkese nasîb olan bir nîmet değildir pek.

Bu gün, çok az kişiye nasîb olur bu ancak.
Îmân ile gidince, kolay olur buluşmak.)

Bir gün de buyurdu ki: (Kardeşlerim, bu zaman,
Mâzallah "Küfre düşmek", gâyet kolay ve âsân.

Îmânı muhafaza etmek için, en evvel,
Dînini tam olarak öğrenmeli mükemmel.

Ve lâkin islâmiyyet, âlimden öğrenilir.
İlmiyle âmil olan kimseye Âlim denir.

Kendi islâmiyyete uymıyan bir kişinin,
Yazdığı din kitâbı, Zehirdir bunun için.

Yâni kim, din kitâbı okur ise rastgele,
Îmânı bozulur da, haberi olmaz bile.

İmâm-ı Gazâlî ve İmâm-ı Rabbânînin,
Ve yine onlar gibi, hakîkî bir âlimin,

Allah rızâsı için, hâlisâne olarak,
Yazdıkları kitaplar okunur bu gün ancak.

Çünkü yazdıklarından ihlâsla, Allah için,
Tesir eder kalbine, okuyan her kişinin.)

Kamil:

BEŞ BÜYÜK NÎMET

"Şemseddîn-i Sivâsî", çok korkardı Allah'tan.
Şiddetle kaçınırdı her günâh ve harâmdan.

Bir gün, sevdiklerine buyurdu: (Kardeşlerim!
Size, İlim hakkında bilgi vermek isterim.

Bir kadın, kocasından müsâde almadıysa,
Uzun yola gidemez, bu sefer Hac da olsa.

Ve lâkin gidebilir, İlim öğrenmek için.
Zîrâ vazîfesidir bu, her mü'min kişinin.

Hem sonra, dünyâdaki canlı, cansız varlıklar,
İlim öğrenenlere, duâda bulunurlar.

Melekler, kanadını serip onun önüne,
Derler ki: (Bassın o kul, kanadım üzerine.)

İlmin ehemmiyeti hakkında bu büyük zât,
Bunları söyliyerek, şöyle etti nasîhat:

(İlim öğrenmek için giden bir müslümânın,
Îtibârı, bu kadar yüksektir işte bakın.

Ya İlim öğretmeye giderse biri eğer,
Birinciden, daha çok kazanır kıymet, değer.

Yâni her ne sûretle, "islâma hizmet" için,
Hâlisen bir kaç adım yürüyen bir kişinin,

Kazanacağı ecir, olur ki öyle fazla,
Onu, Allah'tan gayri bilemez kimse aslâ.

Bu yolda çekeceği sıkıntılar dahî hep,
Eski günâhlarının, affına olur sebep.)

Yine cemâatine buyurdu ki bir zaman:
(Beş şeyin kıymetini, bilmeli her müslümân.

Bunlardan birincisi şudur ki, o insanın,
"Doğru îmân" sâhibi olmasıdır bihakkın.

Çünkü îmân olmadan, girilemez Cennete.
İnsanı, bu götürür ebedî seâdete.

İkincisi odur ki, bu îmân ve îtikâd,
"Ehli sünnet" üzere olmalıdır, bu da şart.

Yetmişüç fırka var ki, bunlardan biri hak'tır.
Diğer yetmişikisi, azâba müstehaktır.

Üçüncü büyük nîmet, bir "Allah adamı"nı,
Tanıyıp, dinlemektir Onun nasîhatını.

Böyle bir "Evliyâ"yı tanıyıp, Onu sevmek,
İnsanı, kötü yoldan hidâyete eder sevk.

Onların bir nazarı, bulunmaz hazînedir.
Bir sohbeti, ciltlerle kitaplara bedeldir.

Kıymeti bilinecek, dördüncü büyük nîmet,
Müyesser olmasıdır insana, "Dîne hizmet".

Kime nasîb olursa, sevinip şükreylesin.
Bunu, kurtuluşuna vâsıta, sebep bilsin.

Beşinci büyük nîmet, "Sâliha bir zevce"dir.
Zîrâ uygun bir hanım, dünyânın Cennetidir.

Gerçek "Cennet nîmeti", bir tektir bu dünyâda.
"Güzel huylu, sâliha hanım"dır işte o da.)

Bu evliyâ kişinin hürmetine ilâhî!
Bu büyük nîmetleri, ihsân et bize dahî.

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Beğenirken ederken bir hata oluştu
Beğeniyor...
Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek