Gönderen Konu: Selam sana Ya Muhammed (s.a.v.)!  (Okunma sayısı 2326 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Özlem

  • Radyo Ailemiz
  • *
  • İleti: 193
  • Rep 89
  • Cinsiyet: Bayan
  • Takımınız: Fenerbahçe
Selam sana Ya Muhammed (s.a.v.)!
« : Mayıs 05, 2011, 11:47:55 ÖÖ »
     Selam sana Ya Muhammed (s.a.v.)!” diye  heyecanla bağırarak mescide girdi Yahudi... İçindeki sevgi rüzgarı,  önüne kattığı benliğini Medine’de bırakmıştı. Şimdi ise her şeyiyle O’nu  görebilecek olmanın şevkini yaşıyordu. Lakin hâlâ selamına cevap  alamamıştı...

Medine’ye girince Selman-ı Farisî ile karşılaşmıştı. Rasûlullah  (s.a.v.)’ı görmeye geldiğini söyleyince yanaklarından yaşlar süzülen  Selman (r.a.), ne; “var”, ne; “yok” diyebilmiş, “Ben O (s.a.v.)’nun  ashabıyım, seni arkadaşlarının yanına götüreyim.” diyebilmişti...


Rasûlullah (s.a.v.)’ın arkadaşları ağlıyorlardı. Hele de birden  yankılanan “Ya Muhammed!” sesi onları gözyaşlarına, hıçkırıklara  boğmuştu.


Aldıkları her nefes, attıkları her adım zihinlerinde Kainatın Efendisiyle geçen günlerin hayalini sahneliyordu.


Susuzluğun kol gezdiği bu hayat çölünde gönülleri serinleten bir ummandı  O (s.a.v.)... Şimdi ise çorak dünya çölünde kalakalmışlardı...


Şimdi bu selama karşılık verecek sevgilinin vuslata erdiğini, bu acı ve  gözyaşının, O (s.a.v.)’nu kaybedişin yankısı olduğunu nasıl  söyleyeceklerdi...


Şam’dan geliyordu bu Yahudi. Bir Cumartesi sabahı Tevrat’ı okurken dört  yerinde Rasûlullah (s.a.v.)’ın vasfını görmüştü. Hiddetlenerek Tevrat’ı  yırtmış, adeta gözlerini hakikat güneşine kapatmıştı. Birkaç gün sonra  yine okurken bu sefer sekiz yerinde buldu aynı ifadeleri, daha fazla  sinirlenmişti, parçaladı sayfaları...Üçüncü bir Cumartesi yine Tevrat’ı  açtığında hayretler içinde kaldı. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.)’tan bahseden  benzeri vasıflar bu sefer on iki yerde geçiyordu. Bir daha yırtarsam  bütün Tevrat O’nun vasıflarıyla dolacak diye düşünmeye başladı.


Kuluna şah damarından yakın ve bütün kalplerin anahtarı elinde olan  Rabbimiz bu Yahudi’nin kalbine de bir yumuşaklık bahşetti. Müthiş bir  sevgi sardı gönlünü... Hiç kimse onu durduramamıştı. Gece gündüz dememiş  kapıldığı bu muhabbet seliyle kendini Medine yollarına atmıştı...


İşte bu sevgiyle geldi Medine’ye, hâlâ selamının cevabını alamayan  adamcağız biraz üzgün, biraz mahzun, biçare yaşlı gözlerle baktı...


Bakışlar hüzünlü ve mahcuptu. Herkes kafasını önüne eğiyordu. Kalbine anlatılmaz bir acı oturdu. Hz. Ali (r.a.) yanına gelerek:


-Sen buraların yabancısısın galiba, öyle olmasan bu soruyu  sormazdın...Kainatın Efendisi üç gün önce vefat etti, der demez adam  “vay benim halime !” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Olduğu  yere yığıldı... “Keşke anamdan doğmasaydım, bu anı yaşamasaydım!... Ben  ne kadar bahtsız bir insanım ki zamanın çengeline takıldım da üç gün  önce gelemedim... Gül cemali göremedi gözlerim...Hissedemedim misk ü  amber kokusunu, duyamadı kulaklarım o kadife sesini, vay benim  halime!...” diyordu. Biraz sakinleşince Hz. Ali’yi sordu. Karşısında  duran Hz. Ali, “benim” dedi...


-Ya Ali senin de ismini okumuştum Tevrat’ta, şimdi ne olur söyle bana,  O’ndan hiçbir şey kalmadı mı, bir elbisesi de mi yok, koklayayım, yüz  süreyim!” deyince Hz. Ali Selman’a dönerek:


-“Ey Selman! Fatıma’nın kapısına git, durumu anlat da Rasûlullah  (s.a.v.)’ın cübbesini versin!” dedi. Selman koşarak Hz. Fatıma’nın evine  gitti, kapıya vurdu, içerden; “Kimdir bu yetimlerin kapısını çalan?”  diye ağlamaklı bir ses yükseldi. Gönlünden ayrılan gonca ağacından düşen  yaprak gibi mahzun kalan Hz. Peygamber’in biricik kızı Fâtıma, belli ki  ağlıyordu... Cübbeyi titreyen ellerle alan Hz. Selman çok  heyecanlanmıştı. Mübarek cübbenin yedi yerinde hurma lifinden yapılmış  yamalar vardı... Peygamber Efendimiz dünya malına değer vermezdi zaten.


Hz. Ali (r.a), cübbeyi önce kokladı sonra orda bulunan ashaba verdi.  Onlar da teker teker yaşlı gözlerle kokladıktan sonra Şam’dan gelen adam  aldı. Elleri ve tüm bedeni titriyordu. Kalbi sanki  duracaktı...Gözlerinden oluk gibi yaşlar akıyordu. Kokladı, damarlarına  kadar hissetmişti O güzeller güzelinin kokusunu. Bu ne yüce bir  peygamberdi ki kokusu bile kalbe huzur ve neşe veriyordu... Mest olan  adam, daha sonra Rasûlullah (s.a.v.)'ın kabr-i şeriflerine gitti... Hâlâ  kendine gelememişti... Başını ve ellerini semaya kaldırarak;


-Ya Râb! Senin birliğine, eşin ve ortağın bulunmadığına şehadet  ederim!... Hz. Muhammed (s.a.v.)’in senin Rasûlün ve habibin olduğuna  şehadet ederim!...O’nun söylediği her şeyi kabul ediyorum!...diyerek  şehadet getirdi. Ardından; “Eğer Müslümanlığımı kabul ediyorsan ne olur  canımı burada al Ya Râb!” dedi ve yere yıkıldı...


İnkâr karanlığında paslanan kalplere, nuruna yerleştiren Mevla’mız bu adama da böyle şerefli bir ölüm lütfetmişti
 

Çevrimdışı вαşκαп

  • Özel Üye
  • *
  • İleti: 20356
  • Rep 1300
Ynt: Selam sana Ya Muhammed (s.a.v.)!
« Yanıtla #1 : Mart 25, 2016, 02:22:37 ÖS »
 cgp
 

Çevrimdışı Özgür Kız

  • Özel Üye
  • *
  • İleti: 21541
  • Rep 3950
Ynt: Selam sana Ya Muhammed (s.a.v.)!
« Yanıtla #2 : Mart 25, 2016, 04:27:51 ÖS »
cgp
 

 

Related Topics

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
6 Yanıt
3665 Gösterim
Son İleti Şubat 03, 2012, 03:37:29 ÖS
Gönderen: Nur Uygun
6 Yanıt
3459 Gösterim
Son İleti Şubat 16, 2013, 09:08:10 ÖÖ
Gönderen: Umut
4 Yanıt
1704 Gösterim
Son İleti Ekim 01, 2018, 11:27:04 ÖÖ
Gönderen: Özgür Kız