Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Ocak 28, 2014, 11:00:02 ÖÖ

Başlık: Osmanlı Seferlerinin Muvaffakiyet Sırları
Gönderen: Fatih - Ocak 28, 2014, 11:00:02 ÖÖ
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/420/5894.jpg)
Osmanlı Devleti asırlar boyu birçok sefer düzenlemiş, savaşlar yapmış, parlak zaferler kazanmış ve nihayetinde ülkeler fethetmiştir. Bunlardan Kosova, Ridaniye, Mohaç, Kanije, Estergon hemen aklımıza gelenlerdendir. Ancak, Osmanlı tarihi üzerine yazılan eserlerde bu seferlerin daha çok sebep ve neticeleri üzerinde durulmuş ve genellikle gösterilen kahramanlıklardan bahsedilmiştir. Bu zaferlerin kazanılmasının altında yatan sırlara ve zaferlerin perde arkasına pek fazla temas edilmemiştir. Ordugâhtan çıkıp hedefe ulaşıldığı âna kadar geçen bu önemli zaman dilimi nasıl yönetilmiş, ne gibi lojistik destek sağlanmış, askerlerimizin maddî-mânevî ihtiyaçları nasıl karşılanmış gibi mevzular üzerinde gereğince durulmamıştır. Hâlbuki bunlar, Osmanlı medeniyetinin oluşmasına zemin hazırlayan ruhu bizlere mükemmel bir şekilde yansıtmaktadır. Seferin habercisi olan padişah tuğlarının cebehaneye dikilmesinden başlayıp, ordunun dönüşüne kadar geçen zamanın her bir parçasında Osmanlının düşünce atlasını yansıtan mükemmel manzaralar vardır.

Sefer kararı
Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) Bedir Savaşı öncesinde nazil olan âyet-i kerîmede mealen şöyle buyrulmuştu: "Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez." (Bakara/190) Bu şuurla hareket eden Osmanlı Devleti haklı bir sebep olmaksızın herhangi bir devlete savaş ilân etmemişti. Osmanlı'da bir devlete savaş ilân edilmesi için Divan'da karar alınması gerekirdi. Kararın ardından devrin şeyhülislâmından savaşın meşruluğuna dâir fetva istenirdi. Fetvanın verilmesinin ardından sefere çıkılacağının işareti olan padişah tuğları cebehânenin önüne dikilirdi.

Seferin hangi yöne olacağı bildirilmekle beraber, bazen son ana kadar gizli tutulduğu da olurdu. Fatih ve Yavuz düzenleyeceği seferlerin yönünü gizli tutmayı tercih eden sultanlardandı. Fatih Sultan Mehmed: "Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, onu kökünden keserim." diyerek bu konudaki hassasiyetini ifade etmiştir.

Seferin yönüne göre, Anadolu tarafında, Üsküdar veya Gebze'de; Rumeli'de ise, Davut Paşa civarında padişahın otağı kurulur ve birliklerin toparlanması beklenirdi.

Alay merasimleri ve "Sancak-ı Şerîf"
Ordugâhta sefer öncesinde devletin gücünü ve ihtişamını temsil eden ve son derece gösterişli olan "Alay Merasimleri" düzenlenirdi. Bu merasimlere İstanbul halkı da iştirak ederdi. Önce esnaflar, ardından yeniçeriler, cebeciler ve topçular alayı düzenlenirdi. Bunlardan sonra da sıra Sancak-ı Şerîf Alayı'na gelirdi. Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ruhaniyetini temsil etmesi bakımından bu alaya ayrı bir önem verilirdi. Alayın düzenleneceği gün padişah, Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) ait Sancak-ı Şerîf'i Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler dairesindeki yerinden çıkarıp omzunda Arz Odası'na getirirdi. Bu esnada hafızlar Fetih ve Yasin sûrelerini okurlardı. Okuma bitince Babu's-Saade'de bekleyen sadrazam arz odasına davet edilir ve Sancak-ı Şerîf'i öperek padişahtan alırdı. Onlar da sancağı orta kapıda hazır bekleyen ve seferde onu taşıyacak olan alemdara teslim ederlerdi. Bu kutlu sancağı taşıyacak olan alemdarın O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek soyundan olmasına itina gösterilirdi. Alemdarın taşıdığı sancağın altında seyyidlerden kırk elli nefer bulunması âdettendi. Bu neferler sancakla beraber seferlere de iştirak ederdi. Sadrazamın atına binip hareket etmesiyle "Sancak-ı Şerîf Alayı" yürümeye başlardı.

Eyüp Sultan Türbesi'nin ziyareti ve dualar
Seferlerde en mühim esaslardan biri de dua idi. İstanbul'un fethinin ardından sefere çıkacak olan Osmanlı sultanlarının Eyüp Sultan Hazretleri'nin türbesini ziyaret etmeleri âdetten olmuştu. Kendisi de mücahit bir sahabe olan Eyüp Sultan Hazretleri'nin huzurunda toplu hâlde dualar edilerek ordumuza muvaffakiyetler dilenirdi.

Dualar savaş meydanlarında da devam ederdi. Seferlere devrin meşhur âlimleri ve hocaları da katılırdı. Akşemseddin Hazretleri, Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri, İbn-i Kemal, Hoca Sadettin Efendi bunlardan bazılarıdır. Bu hocalara "ordu şeyhi" denirdi. Hocalar dualarıyla askerlerin mânevîyatını zinde tutmaya çalışırlardı. Sultanlar da bu dua halkasına dâhildiler. Özellikle şehit Sultan 1. Murad'ın Kosova'da ordunun muzafferiyeti ve kendisinin şahadeti için,

"Âb-ı ruy-i Habibi Ekrem için
Kerbelada revan olan dem için

Şeb-i firkatte ağlayan göz için
Reh-i aşkında sürünen yüz için"
sözleriyle başlayıp,
"Rah-ı din içre ben feda olayım
Din yolunda beni şehid eyle

Ahirette beni said eyle!
Mülki İslamı payimal etme!"
yakarışıyla biten duası son derece güzeldir.

Osmanlı seferlerinin lojistik desteği: Menzil Teşkilâtı
Seferlerde Osmanlı ordusunun ihtiyaçlarının büyük bir disiplin içerisinde karşılanmasında Menzil Teşkilâtı'nın payı büyüktür. Teknik imkânların en iyi şekilde kullanılması ve teşkilâtçılığı sayesinde Osmanlı ordusu binlerce kilometrelik mesafeleri zahmetsiz aşmayı bilmiştir.

Gerekli malzemenin orduyla beraber taşınması imkânsız olduğundan bunlar Menzil Teşkilâtı tarafından sağlanırdı. Hangi menzilde ne miktar yiyecek, yem ve cephane bulundurulmak icap edeceği he­saplanır, menzilin bulunduğu sancağın yetkililerine bildirilirdi. Gerekli malzeme ordu oraya ulaşmadan evvel belirtilen yerlerdeki menzillerde hazır bekletilirdi.

Seferlerin lojistik desteğinin verimli olabilmesi için, seferin başlama ve bitiş zamanları, ürünlerin hasat dönemine göre belirleniyordu. Batı'ya düzenlenen seferler ilkbahar aylarında başlayıp kış bastırmadan bitirilirdi. Doğu yönünde ise yaz mevsimi aşırı sıcak geçtiğinden sefere yaz sonunda çıkılırdı. Seferlerin uzaması durumunda ordu Amasya ve Belgrat gibi ordugâh şehirlerinde konaklar, mevsimin gelmesiyle beraber tekrar sefere çıkardı.

İstihbarat çalışmaları
Savaş bir bakıma istihbarat demektir. Haber ve bilgi ağını sağlam kuran devletler savaşlarda rakiplerine üstünlük sağlamışlardır. Bu konuda muasırlarına göre ileri bir istihbarat teşkilatına sahip olan Osmanlı Devleti'nin hemen her ülkede hafiyeleri mevcuttu. Bunlar bazen tüccar, bazen de papaz kılığında komşu ülkelerde rahatça dolaşmakta ve gerekli istihbarat bilgilerini toplamaktaydılar. Bu bilgiler ışığında düşman birliklerinin yerleri, sayıları ve mühimmat durumları tespit edilirdi. Bulundukları bölgenin kültürünü ve dilini çok iyi bilen bu hafiyeler, ayrıca aleyhte propaganda yaparak düşmanı yıpratıp morallerini bozmaya çalışırdı. Hafiye Ocağı tarafından elde edilen bilgiler, süratle Divân-ı Hümâyun'a bildirilirdi. Seferler, bu bilgiler ışığında plânlanırdı.

Askerler, silâhlar ve teknik imkânlar
Dillerinde dua, önlerinde Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Sancağ-ı Şerîfi ve kutlu soyunun temsilcileri seyyidlerle yola çıkan Osmanlı ordusu, aynı zamanda devrin en iyi imkânlarıyla da donatılmıştı. Sebeplere riayet noktasında hiçbir ihmal yoktu. Döneminin en büyük askerî gücü olan Osmanlı ordusunun en mühim birliği yeniçerilerdi. Devşirme olan yeniçeriler, düşman kuvvetlerinin korkulu rüyası idi. Ordunun en kalabalık bölümü ise eyaletlerde bulunan ve savaş zamanlarında orduya katılan atlı birliklerden oluşan tımarlı sipahilerdi.

Fatih döneminde savaş teknikleri değişmiş ve seferlerde yoğun olarak top kullanılmaya başlanmıştı. Bu sebeple Osmanlı ordusunda topçu birliklerine hususî bir ihtimam gösterilirdi. Ülkenin değişik yerlerinde tesis edilen tophanelerde devrin en iyi silahları üretiliyordu. Bu devirdeki Osmanlı topçuluğu, dünyanın en ileri teknolojisini kullanıyordu. Otlukbeli, Ridaniye ve Mohaç gibi tarihe mal olan muhteşem zaferler, Osmanlı ordusunun teknik üstünlüğünün en güzel örnekleridir.

Fetihnâmeler
Savaşlarda elde edilen zaferler, "Fetihnâme" denilen özel evraklarla komşu hükümdarlara, hanlara, prenslere, şehzade ve valilere duyurulurdu. Fetihnâmelerin maksadı; içte ve dışta devlete karşı art niyet besleyenlerin ümidini kırmak, dostları sevindirip aşk ve iştiyaklarını artırmak, düşmanlara ise korku salmaktı.

Fetihnâmeler, devlet eliyle yaz­dırıldığı gibi, şahıslar ta­ra­­fından da yazılırdı. Fatih Sul­tan Mehmed'in Mısır sultanına gönderilmek üzere Molla Gü­rânî'ye İstanbul'un fethiyle il­gili yazdırdığı fetihnâme res­mî, Nişancı Tâcizâde Cafer Çe­lebi'nin yazdığı Mahrûse-i İs­tanbul Fetihnâmesi ise özel bir fetihnâmedir.

Fetihnâmeler, Cenâb-ı Hakk'a hamd ü sena ve Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) tazim ile başlardı. Nâmelere ordunun hareketleri, askerlerin sayısı ve düşman birliklerinin vaziyeti, savaşın detayları ve düşmandan ele geçirilen yerler yazılırdı. Fetihnâme, gönderildiği mahal ile gönderilen şahsın ismi, fetihten duyulan memnuniyetin beyan edilmesi ve dua ile bitirilirdi.


Kaynaklar

- Yıldız, Hakkı Dursun, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Cilt: 12, İstanbul, Çağ Yayınları,1990.

- Aksun, Ziya Nur, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1994.

- Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı, TTK Yayınları, Ankara, 1988.

- Güzel, Ragıp, Osmanlıda Manevi Hayat, Yağmur Yayınları, İstanbul, 2011.
Başlık: Ynt: Osmanlı Seferlerinin Muvaffakiyet Sırları
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 04:42:00 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Osmanlı Seferlerinin Muvaffakiyet Sırları
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 10:42:37 ÖÖ
 eys