söyle kaç acıdan bir ağıt çıkar
kaç kırık nottan bir kaldı
kaçtan geçti yazılır karneye
düşlerimi ateşe bandım sevgili
şimdi yüreğimi dişliyor isyan
ölüm öp beni dudağımdan
zanlı bir türküyle zehirlenmeden
çaldığınız gökyüzünden bir fırça mavi çekseydiniz üstüme
ben de tansık sevdalara tutulurdum belki
saçlarımı düz tara anne
gökyüzünden düşen yıldızları
çürüyen gecelerde ört üzerime
kirpiklerim yağmur sağarken gözlerimden
sen de gömme beni yüreğindeki makbere
yoruldum
beni bütünlemelere bırak hayat
yoksa ne serersen ser kurumaz üstümde
yüzüm ayna kırığı
düşlerim bir direniş kadar yalnız
sen gözlerime dokunuyorsun
yüreğim hüzzam bir şarkı tadında yanıyor
zulamda söylenmemiş sitemli bir türkü
ve yaban bir ağrı akort olurken sinemde
beni bütünlemelere bırak hayat
belki bir üveyik geçer dağlardan
belki bir güvercin havalanır ovalardan
savrulan bir gül gibi umuda düşürürüm yüzümü
ölümöp beni dudağımdan
hissetmezsen askın narını
sahiplenme ölmüşümdür
hani hüzünden fazlasıydı hayat
dağların nazlı kuşu beni de ağlat
sen gülüşümü sakla gözlerinde
güneş doğana kadar
ben sükûtun diline oturuyorum
Temmuz’2013-Antalya
Sıtkı Özkaya