Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 21, 2014, 02:00:41 ÖS

Başlık: Fedakâr Anne ve Kızları
Gönderen: Fatih - Şubat 21, 2014, 02:00:41 ÖS
(http://www.sizinti.com.tr/images/konular/390/3.jpg)

Yurtdışından gelen yabancı talebelerin misafir edildiği bir mekândayım. Etrafta, dünyanın dört tarafından ülkemize Türkçemiz için yarışmaya gelmiş; sarışın, esmer, çekik gözlü, enva-i çeşit talebe... Dilleri ayrı, dinleri ayrı, milletleri ayrı... İlk gün talebeler tedirgin, birbirine yaklaşmakta temkinli. İki gün sonra hepsi el ele, kol kola... Kızımla parka gittiğimde, bir grup Afrikalı talebenin de orada olduğunu görüyorum. Küçük kızımı elimden alıp onunla ilgileniyorlar. Kızım hem şaşkın hem de mutlu. Afrikalı gençlerin yanına az sonra sarışın bir genç kız geliyor. Çok yorulduklarını, artık uyumaları gerektiğini anlatarak alıp götürüyor gençleri parktan. Genç kızın çehresi bana tanıdık geliyor... Öylece bakıyorum arkalarından. "Allah Allah, ben bu bakışları bir yerden tanıyorum." diyorum.

Yarışmaların başladığı gün, yarışma salonlarının önünde heyecan dorukta. Her talebenin başında genç bir öğretmen, talebesini teselli ediyor, ona taktik veriyor... Bu tablo karşısında ben de heyecanlanıyorum. Hepsinin kazanmasını istiyorum. Bu hâldeyken kalabalığın içinden bir ses: "Merhaba Hocam!" diyor. Sesin geldiği yana bakıyorum. Yine o tanıdık gözler. "Affedersiniz, sizi bir yerden tanıyorum; ama nerden olduğunu çıkaramadım. Hiç Ankara'da bulundunuz mu?" "Evet, bulundum." diyorum. "Hem de uzun yıllar." Devam ediyor: "Ben Ayşe Gönüllü'nün kızıyım, geldiğimden beri size bakıyorum. Bir yerden tanıyorum; ama çıkaramadım." Bilmece çözülüyor. Bu bakışlar Ayşe Abla'nın bakışları. Adını, soruyorum; "Leylâ" diyor. Ankara'daki dostlarım, orada geçirdiğim güzel günler geliyor aklıma...

Leylâ'nın annesinin gözyaşlarını, heyecanını, altı çocukla gecesini gündüze katıp küheylan gibi koşturduğunu, bizi hayrete düşüren heybetini hatırlıyorum. Yıllar geçiyor gözümün önünden. "Ne kadar büyümüşsün." diyerek gözyaşlarıyla sarılıyorum genç kıza. Kalabalıktan ayrılıp dışarı çıkıyoruz. Gözden uzak bir köşeye oturuyoruz. Hâl-hatır sorma faslından sonra, Leylâ'yı soru yağmuruna tutuyorum. Annesini, kardeşlerini, şimdi nerde olduklarını, kendisinin Afrika'ya nasıl gittiğini, soruyorum. Gözleri dolu dolu anlatmaya başlıyor Leylâ:

Hocam ben deli dolu bir lise talebesiydim. Her lise son sınıf talebesi gibi dershaneye gidiyordum. Ablamla aramızda sadece bir yaş olduğu için aynı dönemde okumuştuk. Üniversiteye de birlikte hazırlanıyorduk. Odamızda ders çalıştığımız bir gün annem elinde çay ile yanımıza geldi. Çalışmalarımızın nasıl gittiğini sordu. Bizimle ilgili çok güzel bir fikri olduğundan bahsetti. Merakla yüzüne baktık. Gülerek; "Üniversiteyi yurtdışında okumak istemez misiniz?" dedi. Ablam çok mutlu oldu, neden olmasın, dedi. Ben ise şok oldum ve çok büyük tepki verdim: "Hayır, istemem; benim hedeflerim var. Şimdi gitmek istemem!" Annem: "Hem belletmenlik yaparsınız, hem de üniversite okursunuz. Ne güzel hem kültür hizmeti hem de üniversite. Hemen tepki vermeyin, bir düşünün bakalım." diyerek odadan çıktı. Ablam: "Valla ben giderim." dedi. Ben ses tonumu yükselttim: "Ben gitmek istemiyorum!"

Yağmurlu bir akşamüstü odada yalnız olduğum bir vakit, annem yine yanıma geldi, tebessüm ederek: "Nasılsın bakalım yaramaz kız, sizi ne zaman yurt dışına gönderiyoruz." deyince kan beynime sıçradı. Başladım ağlamaya, bağırarak "Şimdi değil!" dedim. Annem devam etti: "Güzel kızım, mavi gözlüm! Gideceğiniz yerdeki okulun ciddi belletmen ihtiyacı varmış. Talebelerin başında onlarla ilgilenecek kimse yokmuş. Gidip oradaki hem sıkıntıyı giderseniz hem de üniversitenizi okusanız güzel olmaz mı?" Ben gitmeme konusunda ısrarlıydım. Annem devam etti, sesi titriyordu: "Bak evlâdım, yıllardır, kıt kanaat de olsa geçinip gidiyoruz. Şükürler olsun, Rabb'im bu zamana kadar ailemizi kimseye muhtaç etmedi. Bizim bu kutsî vazifeye verecek malımız mülkümüz mü var? Ben, babanız ve sizler varsınız. İnsanlığa büyük bir hizmet bu, uzaklarda bir insana dokunmak, iyice dokunmak az bir şey mi? Ben bir anneyim, evlât hasreti nedir bilmezsiniz. Ancak yapılan hizmetin kıymeti ve kutsiyetini düşününce bunu göze alıyorum, göze almak gerekiyor. Ben sizin hasretinize katlanacağım, sizin de bazı sıkıntıları göze almanızı isterim."

Annemi hiç böyle görmemiştim. Ağlıyordu. Bu hâl ona acayip bir heybet kazandırmıştı. Ciddi bir edayla bak sana ne okuyacağım dedi, devam etti: "Sen kendini değil, sadece Allah rızasını düşün. Sen ölesiye çalışırken dostların; 'Yeter, gel biraz dinlen!' desin. Adanmışlık budur; Allah rızası uğrunda yaptığın işler dışında kalan her şeyin, gelip geçici şeyler olduğunun farkında olmaktır." Annemle diyalogumuzu merak eden babam yanımıza geldi. Babamın gelişine çok sevinmiştim. Babam kızlarına çok düşkündü, bizim üzülmemize asla dayanamazdı. Anneme kızacak; "Kapat bu konuyu, benim nazlı çiçeğimi üzme Ayşe Hanım!" diyecekti ve konu bir daha açılmamak üzere kapanacaktı. Meraklı gözlerle "Hayırdır, ne oluyor burada?" dedi. Annem üzgün bir tavırla "Kızın yurt dışına gidip hizmet etmek konusunda isteksiz." diye cevap verdi. Ümitle babamın gözlerine baktım. Babam gözlerini benden kaçırarak belimi büken şu ağır cümleyi söyledi: "Benim kızım vazifeden kaçmaz. Dünyanın öbür ucuna da olsa gider." Kelimeler boğazımda düğümlendi. Babamdan da aradığım desteği bulamamıştım. O gece Rabb'ime dualar ettim, sabaha kadar ağladım.

Aradan bir hayli vakit geçmişti. Bir sabah garip bir rüya gördüm. Rüyamda yabancı bir ülkedeydim ve savaş vardı. Savaşan iki taraftan biri ben, ablam ve bir arkadaşımızdı. Karşı tarafta ise modern silâhlarla donatılmış güçlü bir ordu vardı. Sayısız silâhlı askere karşı üç genç kız... Biz kaçıyorduk, onlar tanklarla, bombalarla bizi kovalıyordu. Elimizde ne bir silâh ne de başka bir şey vardı. Çaresizdik. Ağlayarak dua etmeye başladım. "Allah'ım" dedim, "Ne olur! Bari küçük bir silâh ver de kendimizi savunalım, namusumuzu müdafaa edelim." O esnada semadan garip bir ses işittim: "Sana Allah öyle bir kapı açmış, öyle bir pâye nasip etmiş; ancak sen reddediyorsun." Bu hitap üzerine annemin yurt dışı ısrarını ve babamın tavrını hatırladım. Ağlayarak yalvarmaya başladım; "Söz veriyorum; neresi olursa olsun gideceğim. Ne olur, bize yardım et..." Bir ânda şartlar değişti. Gökten üçümüzün omzuna daha önce hiçbir yerde görmediğimiz yardımlar indi ve onlarla koca orduyu mağlup ettik...

Uyandığımda kan ter içindeydim. Yataktan kalktığım gibi annemin yanına koştum. Anneme sarıldım, ağladım... İşin garip tarafı, gideceğim ülkenin neresi olduğunu bilmiyordum. Merakla anneme hangi ülkeye gideceğimi sordum. Önce cevap vermedi. Tedirgin bir ruh hâliyle "Neresi olursa olsun, kararından vazgeçmek yok ama!" dedi. "Söz anneciğim, neresi olursa olsun gideceğim!" dedim. Annem rahat bir nefes aldı, bir solukta gideceğim ülkeyi söyledi. Annem, "Ne dersin, burası seni korkuttu mu?" dedi. Hayır, mânâsında kafamı salladım. Rabb'ime sözüm vardı, neresi olursa olsun gidecektim. Annemin sevgi dolu kollarına, sıcacık şefkatine kendimi bıraktım.

Yolculuk günü gelip çatmıştı. Havalimanında ailemle vedalaşırken gözyaşlarıma engel olamadım. Annemin gözleri dopdoluydu; ama ağlamıyordu: İkimizi de gözlerimizden öptü. Sizi Gerçek Sahibinize emanet ediyorum, dualarım sizinle, dedi. Annem ve babam dimdik, vakur bir edayla vedalaştı. İlk defa ailemden ayrılıyordum.

İkisi on sekiz, biri on yedi yaşında üç genç kız, sürgün mekânı olarak duyduğumuz diyara doğru yola koyulduk. Göçmen kuşlarla aramızda bir fark vardı; onlar sıcak iklimlere kanat çırpıyordu, biz buzdan bir meçhul diyara... Orada hem İngilizce öğretmenliği okuduk, hem de belletmenlik yaptık. İyi derecede yabancı dil öğrendik. Dört yıl kaldık. Talebeler bizi, biz talebelerimizi çok sevdik. Allah annemden ebediyen razı olsun. Onun sayesinde Allah (celle celâlühü) bana akranlarımdan çok daha farklı olmayı nasip etti. Şu anda iki yabancı dilim, ciddi bir hayat tecrübem var. Daha sonra ablamla birlikte farklı bir ülkeye geçtik. Orada evlendim. Bir yıl sonra da eşimle birlikte Afrika'ya geldik. Burada bir kızımız oldu, adı Meryem. Halen Afrika'dayız. İşte böyle hocam...

Şaşkındım, söyleyecek söz bulamıyordum. Kaç yaşında olduğunu sordum. "Yirmi dört" dedi. Yaşımdan, başımdan utandım. Güzel gözleri dolu doluydu... Pek çok orta yaşlıdan daha olgundu. "Seni tutmayayım." dedim. Saatine baktı, vakit hayli ilerlemiş, akşam olmak üzereydi. "Yolculuk ne zaman?" diye sordum. "İki hafta sonra..." dedi. Görüşmek üzere ayrıldık.

Leylâ'ya hayran olmuştum. Onun hikâyesinde bana en çok tesir eden, Leylâ'nın annesiydi. Ben de anneydim, evlâdım değil bir hafta, bir gün evden ayrı kalsa dayanamıyordum. Vatandan uzak üç ayrı ülke... Bir anne iki evlâdından birden kendi iradesiyle nasıl ayrılırdı? Aman Allah'ım bu nasıl güç, nasıl bir ruhtu! Muhakkak Ayşe Abla'yı görüp mübarek ellerinden öpmeliydim. İki hafta sonra hem Leylâ'yı uğurlamak hem de Ayşe Abla'yı görmek için havalimanına gittim. Leylâ oradaydı. Gözlerim Ayşe Abla'yı aradı. Telâş içinde valizleri yerleştiriyordu. Yanlarına yaklaştım, selâm verdim. Ayşe Abla'ya beni hatırlayıp hatırlamadığını sordum. Tabiî ki hatırladı. Altı çocuk annesi olan bu zeki Anadolu kadını, on sene önce nasıl bıraktıysam öyle idi. Güçlü ve sevecen... Ona, yıllar sonra Leylâ'yı görmenin beni ne kadar mutlu ettiğini söyledim. "Bizler okuyamadık hocam?" dedi. "Gitsinler hocam, gidebildikleri yere kadar gitsinler. Gerekiyorsa dünyanın dışına da gitsinler. İlim, irfan ve muhabbetle gitsinler. Ben onlara abdestsiz süt vermedim, haram lokma yedirmedim."

Havalimanı çıkışı gökyüzünde güneşe doğru yol alan uçağa takıldı gözlerim. Uçak, kuşlar gibi, bulutların arasından kayboldu... Ben de, geleceğimizi aydınlatacak ümit tomurcuklarının yetiştiğini görmenin mutluluğu içindeydim.
Başlık: Ynt: Fedakâr Anne ve Kızları
Gönderen: Rüya. - Temmuz 10, 2014, 11:45:20 ÖÖ
Emeğine Sağlık, Paylaşım İçin Teşekkürler gull
Başlık: Ynt: Fedakâr Anne ve Kızları
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 11:16:44 ÖÖ
 eys bravoo bravoo