Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 02:55:02 ÖS

Başlık: Kabemiz Bina Edilirken
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 02:55:02 ÖS
Her yolun işaret taşları vardır; o yolu, daha doğrusu, yolcuların önünü aydınlatan projektörler olarak da bakabiliriz bu işaret taşlarına. Yolcular, bu projektörlerin ışığında yol alır; sağa-sola sapıp uçurumlara yuvarlanmaktan kurtulur ve güven içinde yolculuklarını tamamlamaya çalışır. Bunun yanı sıra, her yolun kendinde sembolleştiği yoğun işaretler de vardır ki, bu işaretlerde yolun bütün bölümlerini, düzlüklerini ve kıvrımlarını, inişlerini ve çıkışlarını görebiliriz. Kâinat için ilk "ol" emriyle, insanlık için Hz. Âdem'in yaradılışıyla, her fert için de dünyaya gelişiyle başlayan hayat yolculuğunun sembol ismi veya yoğun işareti Ka'be'dir. Ka'be, insanlar için "bir ziyaret ve güvenlik yeri; düştüklerinde kalkma, durduklarında harekete geçme, ölmelerinin ardından dirilme mânâsında kıyam" işareti de olarak, Allah'a giden dosdoğru yolun diğer bir adıdır.

Ka'be'nin ilk defa Hz. Âdem tarafından yapıldığı rivayet olunuyorsa da, esasen o, kâinatın mayası, özü, hülasası Muhammedi rûhun zemzemin üstünde bir "nilüfer" misali çiçek açmış şeklinden ibarettir. Ka'be kâinatın kalbi olarak, varlığıyla hayatın devamının, yıkılmasıyla da kıyametin alâmetidir.

İnsanlık tarihi, maddî plânda da, mânevî plânda da Ka'be'nin iki defa yıkılıp yeniden yapılmasına şahit olmuştur veya hâlâ olmaktadır. O, bir "nilüfer" gibi yerin bağrında açmasının ardından yıkılmış, unutulmuş ve Hz. İbrahim'e kadar inleyip durmuştur. Bu ilk yıkılış, Kabil'in, kardeşi Habil'in kanını dökmesi zamanına mı rastlamıştır bilmem ama, Hz. İbrahim'e kadar Kur'ân'da adı geçen bütün peygamberlerin kavimlerinin neticede helâk edilmeleri Ka'be'nin, sadece temelleriyle yer altında varlığını sürdürüp, yapraklarının ise hazan hazan üstüne toprakta çürüyüp gitmiş olmasıyla açıklanabilir sanırım.

İnsanlık tarihi, Hz. İbrahim'le yeni bir safhaya girmiştir. Muhammedi rûhun toprağın bağrında 'cenin' teşekkül ettirmeğe başladığı safhadır bu. Hz. İbrahim, Allah'ın emrine teslimiyetle, müşrik toplumların horladığı türden bir kadın, cariyeyken hürriyetini kazanıp ana olmuş hanımı Hacer'le, memedeki oğlu İsmail'i alır ve "ekin bitmez, kuş uçmaz, kervan göçmez bir vadi, bir çöl" olan Mekke toprağına bırakır. Bu çölde yeni bir ümran kurulacaktır; o zamanki sözde medenî dünyanın kirlerinden uzak bu badiye, -mes'eleyi fikrî çerçevede sembolize edecek olursak- bu 'ümmî' toprakta yeni bir fikir, yeni bir düşünce neşv ü nema bulacak; yaprak verip, kökleri semâda olduğundan, zemzemin üzerinde bitivermiş bir 'nilüfer' misali çiçek açacaktır.

Hz. İbrahim, bu çöle yıllar sonra geri döner ve oğlu Hz. İsmail'le birlikte Ka'be'yi temelleri üzerinde, Hz. Âdem'le başlayıp, sonraki bütün peygamberlerce temsil edilen "temeller" üzerinde yükseltirken şu duayı ediyor ve bir bakıma bu temelleri de açıklamış oluyordu:

"Rabbimiz! Onların içinde kendilerinden bir rasûl ba'set; kendilerine Senin âyetlerini okusun; kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her türlü yanlış kabul, inanç ve günah kirinden temizlesin!"

Evet, Hz. İbrahim, Ka'be'yi maddî plânda ikinci defa yaparken, manevî plânda da yeni bir oluşumun kapısını aralıyor, bir başka ifadeyle, Ka'be'nin "ruhunu da ikame ediyor"du. O büyük peygamber, gaybbîn gözüyle, Ka'be'nin çevresinin bir defa daha çölleşeceğini, Ka'be, maddî yapısıyla ayakta kalsa bile mânen yıkılacağını ve yeni bir diriliş, cihan çapta bir diriliş için bir rasûl gelmesi gerektiğini görmüştü. Asırlar, O'nun görüşünü doğrulamış, tarihler 600'lerin başına geldiğinde, Ka'be'nin rûhunun yüzlerce putla değiştirildiğine şahit olmuştu. Ka'be, rûhen, fikren çölleşmiş bu vadide mânen yeniden inşâ edilmeli, rûhuyla buluşup dirilmeliydi.

İşte bu büyük vazifeyi, kâinatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa (sav) yerine getirdi. O'nun ba's edilmesiyle insanlık bir 'ba's'ü ba'de'l-mevt', yani ölümden sonra dirilişi yaşadı. Ka'be'yi inşâ ettikten sonra, Allah (cc) Hz. İbrahim'e: "İnsanlar içinde haca ilan et; yaya veya zayıf düşmüş binekler üzerinde sana gelsinler; derin derin vadilerden gelsinler!" buyurmuştu. İşte, insanlık, dalâlet vadilerinden, Asya steplerinden, Afrika çöllerinden Hz. Muhammed'e koşup geldi ve Allah'ın âyetlerinin okunması, kitabın ve hikmetin anlaşılması ve ruhlarla birlikte zihinlerin arıtılmasıyla muhteşem bir ümran veya Muhammedi bir medeniyet doğdu. İnsanlığın önemli bir bölümü asırlarca bu medeniyetin büyülü dünyasında cennet-asâ bir hayat sürdü; âsûde ikliminde gerçek mutluluğu tattı ve masmavi semâsında öteler ötesinde pervaz edip durdu.

Ne var ki, zaman döndü, "günler insanlar arasında dolaştırıldı" ve dünya yeniden çölleşmeye durdu. Bir başka diyardan bazı kokular geliyor, muhteşem görünüşlü ağaçlar boy gösteriyor, bazı çağlayanların sesleri duyuluyordu ama, "ne bu iller illerimize, ne bu güller güllerimize, ne de bu ağaçlar ağaçlarımıza benziyordu." Dalları topraklarımıza sarkan bu ağaçların meyveleri acı ve öldürücü, çiçeklerin kokuları hasta edici, çağlayanların sesi kahredici, görüntüleri de pek bulanıktı. Bu sular, topraklarımıza aktıkça zakkum bitirdi, çiçekler ve meyveler ise diyarımızı hastaneler ve hapishanelerle doldurdu. Ka'be mânen yıkılmış, topraklarımız da birer çöl haline gelmişti.

Allah, böyle bir dönemde, İbrahim mesleğinin ve Muhammedi rûhun bir büyük temsilcisini aldı ve yeniden kuş uçmaz, kervan göçmez bir yere yerleştirdi. Ka'be yeniden inşâ edilecekti; ama bu inşâ, mânen olacaktı ve zihinlerle ruhların inşâsından, milletin yeniden topyekün bir ba'sü ba'de'l-mevti yaşamasından geçiyordu. Allah'ın asırlardır başka illerde rûhen ölüme, mânen perişaniyete basamak yapılan âyetleri afakta ve enfüste yeniden okunup mânâlandırılmalı, zihinler bunlarla arıtılmalı, kitap ve hikmet yeniden öğretilmeli, rûhlar günahlardan yıkanmalı ve bu şekilde Ka'be'nin temelleri bir defa daha ortaya çıkarılmalıydı.

İşte, İbrahim mesleğinin ve Muhammedi rûhun temsilcisi büyük Zat, bu işi gerçekleştirdi; Ka'be'nin temellerini attı; plânı, projeyi yaptı ve gitti. Bundan sonra, bu temeller, bu plân ve proje üzerinde Ka'be'nin yeniden yükseltilmesi gerekiyordu. Ne tevafuk ve ne ince bir sırdır ki, Allah'ın Evi'nin mânen bu ikinci inşâsı, "O'nun, içlerinde Adı'nın yükseltilmesine izin verdiği evlerle başlayacak, bu "ışık evler, ışık kompleksler", Allah'ın Evi'ne malzeme olacak, harç olacaktı.

Ka'be, yeniden temelleri üzerinde yükseliyor. Bu yükseliş, artık bir bölgeyle sınırlı değil; yeryüzünün her tarafında, "içlerinde Allah'ın Adı'nın yükseldiği" ışık komplekslerinden harç taşınıyor şimdi Ka'be'ye. Hayatın her hanesinden, her bölümünden, hayatın içinde yoğrulduğu ve hayatı tamamen kuşatan mukaddes yuvalardan taş gidiyor, tuğla gidiyor Ka'be'ye. Cihan çaptaki bu inşâ, cihan çapında bir diriliş ve inşâ demektir aynı zamanda. Ve bu inşâ, ışık evlerin beşinci katlarından şuâ şuâ yayılan ışıkların yol göstericiliğinde gerçekleşiyor.

Kabemizin bu ikinci mânevî inşâsı tamamlandığında, nasıl bu gün her vadiden bu kutlu inşaata harç taşınıyor, malzeme götürülüyorsa, bu kutlu iş için ve ezelde kendilerine kutlu denmişler yorgun binekler üzerinde şedd-i rihal ediyorsa, inşaat tamamlandığı zaman her vadiden insanlar bu defa hacc için şedd-i rihal edecek ve Ka'be'nin gölgesinde insanlık saadet zemzemini bir defa daha içecektir.
Başlık: Ynt: Kabemiz Bina Edilirken
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 04:21:07 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Kabemiz Bina Edilirken
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 11:09:52 ÖÖ
 eys