Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:12:00 ÖS

Başlık: Asrın Mağdur Milleti
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:12:00 ÖS
Dünyada asırlarca muvazene unsuru olarak cihan siyasetine tek başına yön vermiş, hükümdarlara taç giydirerek dilediğini nasb ve dilediğini azleylemiş ve dünya meselelerinin hallinde yegâne müracaat mercii olmuş bir milletin bir zamanlar pervaz ettiği zirvelerden, şu anda içinde bulunduğu acınacak vaziyete düşmesi, herkesi hayrette bırakmıştır. Felaket günlerini yaşayan felaketzede şairimiz, yıkılış ve çöküşün hazin destanını gözyaşları ile yazarken “Umar mıydın?” diyerek hayretini dile getirmektedir. Asırlarca zalimin zulmüne karşı mazlumların en büyük dayanağı ve güvencesi olan bir milletin, sahip olduğu herşeyini kaybederek sahneden çekilişi, yeryüzünde yeniden zulüm devirlerinin başlamasına sebep olmuştur.

Milletimiz, yirminci asra sahip olduğu değerlerin pek çoğunu kaybetmiş olarak girdi. Ancak, bütün kaybettiklerine rağmen hala itibar ve ihtişamını, izzet ve haysiyetini koruyordu. Bu temel hasletleriyle o hala muhteşemdi. Heyhat ki, bunlar da korunamadı.

Şanlı bir milletin, muhteşem bir devletin, emsalsiz bir hükümranlığın çökmesi, müdebdeb bir dönemin geride kalmasının altında, bütün bir hasım dünyanın alışılagelmiş gayretlerinden ziyade, milletin bağrında yetişen “neseb-i gayr-i sahih” bir neslin ihanetinin emareleri görülmektedir. Daha milletimize Anadolu kapılarının açılışından itibaren haçlı dünyası aleyhimize kaç defa ittifak etmiş, oluşturdukları eşkıya orduları ile defalarca kapımızı dövmüş, kaç defa kin ve nefretlerini üzerimize kusmuşlarsa da, her seferinde sükut-i hayalle geldikleri yere başlan önde dönmüş, pek çokları da dönüş yolunda telef olup gitmişlerdir. Ancak haçlı ordularının yapamadığını daha sonra milletin bağrında yetişen “yeni yetmeler” yapacaktır. Ondokuzuncu asırda zalim Avrupa’nın büyük gayret ve hevesle yetiştirdiği başı dönmüş, bakışı bulanmış, kıstasları değişmiş, hedef ve gayesi saptırılmış bu “genç nesil”, asrımızın başında sahip olduğumuz kıymetleri millet ve devlete rağmen kumara vermiş, yabancı oldukları bu iklimde de “çöl ayıları” karşısında bütün gayretlere rağmen kaybeden taraf olmuştur.

Cihanın şarkından garbına İspanya’dan Çin’e, Balkanlar’dan Çin Hindi’-ne, çok geniş bir coğrafyada gadre uğramış bir milletin hicranlı yüreklerini dağlayan ah ü efganı, semada bulut bulut birikmektedir.

Ah benim sesini duyuramayan, derdini anlatamayan Doğu Türkistanlım! Kızıl cüceler sana ne yaptı ki, bu kadar ezgin ve suskunsun?. Tarih aşkına, milletimizin dirilişe geçtiği şu günlerde son bir kez şahlanamaz mısın?

Ah benim anayurdumun bekçileri! Semanızdaki kızıllık kanlarınızdan mı meydana geldi? Asırlarca size Sibirya’nın çölleri mezar edilirken, hep dönüp dönüp Anadolu’dan uzanacak bir inayet elini gözlediniz. Bilmediniz ve bilemediniz ki, Anadolu insanının kolu kanadı çoktan kırıldı; elleri kelepçelenirken ağzına mühür vuruldu; bükülmez kılıcı elinden alındı; yağız atları çatladı; tahtları devrildi; devletleri farelerden başkasının boy göstermediği enkazlar haline geldi.

Benim can Azerbaycanım! Ana, evladı ile komşu olur mu? Bizi komşu ettiler. Kaç defa kızıllar tanklarla, toplarla üzerine yürüdü de, sen hep asaletinle onları göğüsledin, hayâsızca akınlara karşı göğsünü siper ettin. “Hakk’in vadettiği günlerin doğuşunu” bekleyen gözü yaşlı analarım, eli kınalı bacılarım, dili bağlı kardeşlerim, neden gözünüz böyle hep batıda?

...Ve Kırımlı talihsiz muhacirlerim! Asırlar önce kardeşlerinize yapılan zulümler, zalimleriyle beraber sizin için yeniden hortladı. Sizi köyünüzden, obanızdan, yatanınızdan sürdüler; ananızdan, bacınızdan ayırdılar. Affet yiğidim, ensarınız olamadık.

Ah benim Bulgaristanlı adsız soydaşlarım, unutulmuş Arnavut kardeşlerim, üç beş alığın feda ettiği Rum kelepçesi takılmış dindaşlarım, meşhed-i Hüdavendigar bekçilerim ve “Kosova” diyarının evlatları, sizi de anlayamadık. Akıncının çekip gittiği günden beri “ardından çil çil kubbeler serpen ordu”lar da gönderemedik. Sizi zalim dünyaya “kobay edenleri” affedin.

Bosna-Hersekli mücahid kardeşlerim! Şehidler anası analarım, insanlık tarihinin en alçakça zulümlerine maruz bırakılan kimsesiz bacılarım ve sahipsiz yetimlerim. Bütün bir haçlı dünyasının desteğini almış Kazıklı Voyvodalar ve Sırp haydutları karşısında şehadet intizar eden can dostlarım! İnsanlığımdan utanıyorum. Kardeşlerine karşı yapılan bunca zulüm karşısında İslam dünyasının umursamazlığından utanıyorum. Soydaşlarının, dindaşlarının, kardeşlerinin, can yoldaşlarının doğranışını seyredip duran milletimin ilgisizliğinden utanıyorum. Size yapılanları film seyreder gibi seyredişimden utanıyorum. Gördüğüm, duyduğum manzaralar karşısında uykularımın kaçmayışından, yediğim lokmaların boğazımda düğümlenmeyişinden ve kalbimin çatlamayışından utanıyorum. Vallahi çok utanıyorum! Utanmayı bilmeyişimden ve bu hasletimi kaybedişimden utanıyorum...

Siz ki, evlad-ı Fatihan’sınız... Ufkumuzda gurup edip giden bir Ulu Çınar’ın en revnakdar dallarından biriyken, bugün onun yeryüzü toprağından sökülüp atılamayan köklerinden yeni bir filiz olarak ortaya çıktınız. Siz, Sırpsındığı’nın, Kosova’nın intikamı hırsıyla yanan adi ve gaddar bir millet ve onun destekçisi topyekün haçlı dünyası karşısında, Tuna’nın maviliğinde, Mostar’ın yeşilliğinde tarihinizin ak sayfalarına yeni bir Sırpsındığı, yeni bir Kosova destanı yazdınız. Siz, yoklukta varlık cilvesi gösterdiniz... Siz, imanın ve sabrın ne destanlar yazabileceğini, yirminci asrın uyuşturulmuş müslümanına ve her şeyi maddede gören materyalistlerine bir defa daha ispat ettiniz.

Üzülmeyin, BosnaHerseklim.. Siz, şimdiden muzaffersiniz.. Bugün kanlarınızdan akan kıpkızıl güllerin kokusunu siz cennette buram buram duyarken, yarının aydınlık günlerinde ziyaretinize o güllerden bir demetle gelenlere o yüce âlemlerden gülümseyecek, ‘henîen lekum’ diyecek ve meleklerin “selamün aleyküm, tıbtümselam size, ne güzel işler yaptınız” istikbali karşısında secde-i şükrana kapılıp, “hamdolsun Allah’a bize olan va’dinde durdu ve bizi şu yere varis kıldı da, şimdi cennetten dilediğimiz yerde makam tutuyoruz” mukabelesinde bulunacaksınız.

Asrın mağdur milleti, kendi mağduriyetini maalesef kendisi hazırladı ve yediği şokun tesiriyle uzun süre kendine gelemedi. Yine de bütün yıkılışlara rağmen, Anadolu’nun münbit toprağında milletimiz asrın ikinci yarısından itibaren ciddi bir toparlanma sürecine girmiş ve onda diriliş ruhunun izleri görülmeye başlamıştır. Bu dönemde, milletimizin doğu kanadı da büyük bir şahlanış için son hazırlıklarını yapmaktadır. Yirmibirinci asır yine bu milletin asrı olacaktır. Bugün her ne kadar milletimiz pek çoklarının aşılmaz gibi gördüğü problemlerle karşı karşıya bulunsa ve dünya klasmanında kendisine yer verilmese de, zalim dünya içerde ve dışarda milletimizin başına çoraplar da örse, hiç ehemmiyeti yok. Zira bu millet, zor günlere, mücadeleye ve aşılmaz gibi görünen engellere o derece alışmıştır ki, zaten o basit şeylerle değil, en büyük zorluklarla yaka paça olmak için yaratılmıştır denebilir. Daha şimdiden milli düşünce insanları., birkaç asırlık tarihi tıkanıklığı açmaya ve üç asırlık özlemi gidermek için, ‘ışık orduları’ halinde cihanın dört bir yanında cedlerinin mirasına sahip çıkmaya başlamış bulunmaktadırlar. Yakın bir gelecekte milli düşünce insanları, devletlerin meseleleriyle zifaf olacak ve birkaç asırlık tarihi tıkanıklığı aşarak, Allah’ın izniyle. Anadolu’nun kaderine el koyacaktır. Sonra da, üç asırlık özlemi gidermek için “ışık orduları” ile bekleyenlerin imdadına koşacak ve kısa bir süre içerisinde cihanın şark ve garbında rüştünü ispatlamış bir varis olarak, ceddinin mirasına sahip çıkacaktır.
Başlık: Ynt: Asrın Mağdur Milleti
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 04:38:40 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Asrın Mağdur Milleti
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 10:43:00 ÖÖ
 eys