Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:17:32 ÖS

Başlık: Bursa ve Bedeli
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:17:32 ÖS
OSMANLILAR'A KADAR BURSA
Yaklaşık M.Ö.200'de Bitinia Kralı I. Prusios tarafından kurulduğu tahmin edilen Bursa; aynı zamanda bu krallığın da başşehriydi.
Bursa M.Ö.71'de Roma'ya, daha sonra 395'de Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesiyle Doğu Roma (Bizans)ya geçti. "Anadolu Fatihi" olarak vasıflandırılan ve Büyük Selçuklu Devleti'nin bir kolu olan Anadolu Selçuklu Devleti'ni kuran Süleyman Şah'ın 1074'de fethetmesinden sonra 1097'de tekrar Bizans'a geçen Bursa, kısa bir süre yeniden Selçuklular'a geçtiyse de Osmanlılar'a kadar Bizans'ta kaldı.

BURSA'NIN ÖNEMİ
Bursa, 14. asır başlarında Bizans'ın İznik ve İzmit gibi büyük şehirlerden biri olmasına rağmen, çok fazla ehemmiyet taşımıyordu. Aslında Bizans'ın, ehemmiyetini daha sonra ve biraz da şaşkınlıkla idrak edecek olduğu Bursa; Marmara bölgesinin kilit noktasını teşkil ediyordu. Aynı zamanda Osmanlı-Bizans hudut kapısı olan Bursa, Osmanlıların Bizans topraklarını fethini kolaylaştıracak ve Çanakkale'den Trakya'ya doğru genişlemelerini sağlayacak sihirli bir anahtar gibiydi. Osmanlıların çok erken ehemmiyetini anladıkları Bursa; Bitinia Eyaletinin başşehri, Bitinia ise Doğu Roma'nın Anadolu'daki topraklarının geçit noktası idi. Beyliğin güçlenerek büyümesi ve gelişmesi, hatta Trakya'dan sonra Balkanlar ve Avrupa'ya doğru yayılma çizgisinde önemli bir mihenk taşıydı Bursa. Bizans gibi çeşitli siyasi ve iktisadi huzursuzluk içinde bulunan Bursa, Osmanlıların ilgilenmesiyle beraber ehemmiyet kazanarak stratejik bir mevkiye kavuştu.

FETHE DOĞRU
"Şanlı Osmanlı Devleti"ni kuran ve bu devlete de adını veren Osman Gazi, küçük beyliğini, manevi temelleri olan "İslâm Dinini tebliğ etmek ve Allah'ın (c.c.) rızasını kazanmak" mefkure ve inancı üzerine bina etmişti. Bu inanç ve ideal iktizasınca da fetihlere başlamıştı.

Osman Bey, bu sıralarda Bitinia toprakları içinde yeralan Eskişehir, Yenişehir, Karacahisar gibi kaleleri ele geçirerek Sakarya nehrine kadar geldi ve Bursa için önemli bir mevkiye sahip olan Bilecik ve Yarhisar kalelerini de fethetti.

Osman Gazi Bursa'ya 1315-1316 yıllarından itibaren çeşitli akınlar yaptıysa da başarılı olamadı, 1321'de Mudanya'nın fethedilmesi, fetih yolunda önemli bir temel taşı oldu.

VE FETİH
1315'den beri şehri muhasara etmeye başlayan Osman Gazi, kaleyi kolayca alamayacağını düşünerek, kuşatmanın devamlı olması için, şehrin etrafına kontrol kaleleri yaptırarak, önemli iki muhafızını buna vazifelendirdi.(1)
Geçen zaman içinde Bursa, önceden beri süregelen iktisadî ve siyasi karışıklık ve huzursuzluk yüzünden iyice kötü bir duruma düşmüştü. Bir yandan da şehirde açlık ve hastalık kol geziyordu. Halk ve eyalet tekfuru, Bizans'tan yardım gelmeyeceğini anlayınca, başlarının çaresine bakma yoluna düştüler. Bu gayeyle de Osmanlı beyliğine başvurdular. Önemli Osmanlı tarihi kaynaklarından Aşıkpaşazade ve Mehmed Neşri bu durumu şöyle yazıyorlar:"Osman Gazi'ye haber geldi ki, Bursa hisarının kafirleri açlıktan gayet bunaldılar. Bahane ararlar ki, hisarı vireler. Amma padişahtan başka kimseye vermezler."(2)

Haber üzerine Osman Gazi, oğlu Orhan Bey'i çağırarak Bursa'nın fethine görevlendirdi. Zira yıllar süren fetihler ve yaklaşık 40-45 yıllık devlet idaresi, bu büyük akıncıyı yorgun düşürmüştü. Son zamanlarda hastalığı iyice şiddetlenmişti. Hoca Saadeddin Efendi'nin ifadesiyle ''artık bu şanlı serdarın seferlere tahammülü kalmayınca, kudretlü Orhan, düşmanın gözünde daha da güçlü görünmeye başlamış, kale ve hisarların ardarda fethiyle şöhret kazanması, babasının isteği olmuştu"(3). "Osman Bey'in ayağında nikris hastalığı vardı, zahmet çekerdi. Osman Bey istedi ki, Orhan benim zamanımda Şevket tutub namdar ola ki, benden sonra halk ona itaat göstereler"(4). Bu yüzden Osman Gazi son zamanlarına doğru devlet idaresini Orhan Bey'e bırakmıştı.

Orhan Bey, boş yere kan akmamasını, insanların ölmemesini isteyerek, kendilerinden Osmanlı idaresine geçmeleri için, kumandanlarından Mihal Bey'i Bursa tekfuruna gönderdi. Yıllardır yaşadıkları sefaletten bıkmış olan tekfur da, bu daveti fırsat bilerek, çok akıllıca bir hareketle "ahd idünki bizi kimse incitmeye. Ve kimsenin bize zararı dokunmaya" diyerek kaleyi teslim etti. Böylece birçok kere aynısı yaşanan, özellikle Bizans eyaletlerinin kendiliklerinden Osmanlı idaresine geçmesi bir daha yaşandı. "Ve bilcümle çün kim tekvur kal'adan çıktı, hemen Müslümanlar Tekbir-i tehlil getirüb kal'aya koyuldular. Mu'cizat-ı Muhammed'ündür deyü gür gür salavat getirdiler" (5). Bu suretle 1315'den 1326'ya kadar yaklaşık 11 yıl muhasara edilen Bursa fethedilmiş oldu.
Fetihten sonra elde edilen ganimetler ve tekfurun veziri Sarüz'un da kendi isteğiyle verdiği zengin hazinesi Orhan Bey tarafından askerlere dağıtıldı.


VEZİR'İN ENTERESAN CEVABI
Orhan Bey, fetihten sonra kaleyi gezerken bir hayli kişinin öldüğünü gördü. Bu insanların neden öldüğünü sorunca "bunlar hep açlıktan ölmüşlerdir" cevabını aldı. Orhan Bey vezir Sarûz'a "bu kal'ayı virmeğe sebep ne oldu?" diye sorunca vezirin şu ilginç cevabıyla karşılaştı: "Bu kal'ayı virmeğe bir nice sebep vardır. Evvel sebeb bu kim, gördük ki sizün devletünüz yevmen fe yevmen (günden güne) mütezayid olub ve bizim şum bahtımız mün'akis olub (devletümüz döndü). İkinci bu kim, baban üzerimize havale yapub gitti. Etrafımızdaki il elden çıktı. Şehrün devletî ilüyledür. Vilayetimiz münkad olub bize itaat itmez oldular. Size itaat ider oldular. Bizi hiç anmaz oldular. Üçüncü bu kim, size itaat edenler rahatlıkta. Onun için biz bu rahatlığa heves ettik. Dördüncü bu kim, tekvurumuz gerçi çok mal cem itdu. Amma fayda virmedü. Beşinci bu kim, hisar bize mahpes (hapis) olub, açlıktan bunaldık. Ve bilcümle fikir itdük ki, tebeddülat (değişme) ve tegayyürat (yenilenme, başkalaşma) alemde eksik olmaz. Birgün bize dahi olub, Türk elinde cebren helak olmadan ise, amanla virüb halas olmağı yeğ gördük"(6).

FETHİN ÖNEMİ
Bursa'nm fethedilmesi, mütevazi Osmanlı Beyliği için önemli bir adım oldu. Göçebelikten yerleşik hayata geçtiler ve Bursa'yı başkent yaparak düzenli bir orduya ve sınırları genişletme imkanına kavuştular. Bu tarihten sonra "büyük bir devlet olma" seyri içine giren Osmanlı Beyliğine, İstanbul'daki bazı grublar bile yaşadıkları Bizans zulmünden kurtulmak için sığındılar. Böylece Osmanlılar bu grubların destekleyicisi pozisyonuna geldiler. Bu takdirde Trakya ve İstanbul'a asker göndererek Bizans'ın içine girme imkanını buldukları gibi, bu toprakları tanıma ve gelecekteki fetihler için strateji belirleme fırsatı da buldular.

Bursa'nın fethine kadar ismen de olsa İlhanlılar'a bağlı olan Osmanlılar fetihle beraber bu son bağlarını da kopardılar. Daha önce Osman Gazi'nin, bu defa da Orhan Bey'in kendi adlarına sikke bastırıp hutbe okutmalarıyla birlikte, tamamen bağımsız bir beylik olmaları büyük nisbette elde edilmiş oldu. Bursa'yla beraber biryerde Marmara'nın, ve balkanlara doğru daha rahat ilerleme ve İstanbul'un fethi konularında stratejik bir mevki ele geçirildi. Bursa, 1363'de Edirne'nin fethine kadar 37 sene başkentlik yaptı.

FETİHTEN SONRA BURSA
Fethi müteakip şehri imar faaliyetleri başlatılmıştır. İlk olarak Mehmed Neşri'nin zikrettiği "il-eri Huâce mescidi Bursa kal'asında evvel bina olundu". Daha sonra "Ahi Hasan bu mescidin kurbunda (yakınında) kendüye bir zaviye yaptırdı"(7). Orhan Bey de kendi adını taşıyan camii, medrese ve imaret gibi içtimai müesseseleri yaptırarak Geyve, Gelincik ve Sipahi çarşılarını tesis ettirdi. Bundan başka Orhan Bey, kale içindeki bir manastırı da camiye çevirdi. 1335'li yıllarda Bursa'yı gezen ünlü Seyyah İbn-İ Batuta, seyehatnâmesinde "Bursa Sultanı, belde ve emval ve askerce Türkmen hükümdarlarının en büyüğü olan Orhan Gazi'nin 100'e yakın kal'ası var"(11) diyerek "Orhan Bey'in durub dinlenmeden kaleleri teftiş ile meşgul olup daima cihad üzere" olduğundan sitayişle bahsetmektedir. Orhan Bey 1331'de ilk Osmanlı Medrese'si sayılan İznik Medresesini yaptırarak, tahsilini Mısır'da yapan Davud-ı Kayseri'yi buraya müderris tayin etti. İlmi ve âlimleri himaye eden, onlara hürmet ve saygı gösteren Orhan Bey'in bu ilk medresesinden sonra medreseler giderek çoğaldı ve yine İbn-i Batuta'nın ifadesiyle "Anadolu'nun her köşesinde hatta küçük kasabalarda bile medreseler (9) yaygınlaştı. Böylece Bursa çok kısa bir sürede, ilim ve kültür merkezi haline geldi.

Fetihten sonra sanki yepyeni bir manzaraya kavuşan Bursa, büyük ehemmiyet kazandı. Başkent olmasıyla birlikte siyasi ve politik işlerin de odak noktası olurken, içtimai hayatta da en önde gelen şehir oldu. Osmanlı Devleti'nin sosyo-kültürel yapısına yaklaşık 50 yıl kadar yol göstermiştir. Gelecekte "dünyanın denge unsuru" olacak "Devlet-i Âl-i Osmani"nin temellerinin atıldığı Bursa, "İlk gözağrısı" olarak Osmanlı'nın gönüller tahtında en güzel yerlerden birini almıştır.


BURSA'NIN BEDELİ OSMAN GAZİ Mİ?
Ömrü fetihlerle geçen Osman Gazi'nin rahatsızlığı Bursa'nın fethedildiği sıralarda iyice artmıştı. Orhan Bey zaferden sonra hemen, fetih haberini özlemle bekleyen babasının yanına geldi.

Allah rızası yolunda cihad ederken yorgun düşen Osman Gazi, artık ömür denen kısa yolun sonuna geldiğini, öteki alemlere giderek Hak Teala'ya vasıl olma vaktinin yaklaştığını, temiz hissiyatı ile anlamış olarak; Orhan Bey'de babasının son vakitlerini yaşadığını sezen uhrevi alemlerin bir başka sultanı olarak durumu çoktan anlamışlardı. Hoca Saadeddin Efendi'nin diliyle "iki hasret öylece bakıştılar, ayrılık kederlerine, gussalarına gömüldüler" (10). Büyük fedakarlıklarla bütün ömrünü harcayarak temelini attığı küçük beyliğin güçlenerek büyümesinin, hertarafa İslâm'ı götürmesinin, ancak sırat-i müstakim temeller üzerinde giderse "Şanlı Osmanlı Devleti olabileceğini iyi bilen Osman Gazi, Orhan Bey'e, bu devletin aslî hamurunu teşkil etmesini istediği nasihatlarını söyledi. Yine Hoca Saadeddin'in diliyle bu vasiyet şöyle şiirleştirildi:

"Akıbet göçsem beka diyarına ben bu dem,
İşte sen devlet-ü ikbal ile ol muhteşem
Amma budur vasiyetim, güzelce kulak tut
Bundan böyle dünya mihnetini sen de unut
Dileğim bu, ey devlet ve İkbalin sahibi
Kaptırma sen asla zulmün yoluna kendini
Adaletle eyle gel, bu dünyayı âbâd
Edilmelisin Rum ülkesinde daima yâd
Cihad uğruna harca emeklerim durma
Gaza töresinden adımı unutturma
Alimlere eksiksiz eyle saygını tamam
Şeriatın hükmü böylelikle bulsun nizam
Bir alimin adını nerede duymuş isen
Sevgini, ilgini göstermelisin ona, sen
Mal ile asker çokluğu seni mağrur etmesin
Şeriat ehli de kapından uzak düşmesin
Bil ki, nizamdır esası şahlığın, hem aslı
Kanuna aykırı işlerde olma hevesli
Arzum inan, Allah'ın (c.c.) dinidir bizim
Gittiğimiz yol da doğruluk yoludur bizim
Yoksa sadece mihretle kuru kavga değil
Tek cihanda padişahlık etmek dava değil
Dinin zaferiydi alemde hep maksat bana
Maksuduma ulaşmak, elbet yaraşır sana
Padişah olan kişi ihsana kulak asmaz
Saltanat etmek sözü, onu pek umursatmaz.
Gece, gündüz halkı, toplumu korumaya bak
Arzu edersen Rabb'i-nin lütfu sana yakın olmak".

Osman Gazi'nin bu vasiyyeti, dünden bugüne bir devletin hangi temeller üzerine bina edileceğini gösteriyor ve o gün olduğu gibi bugün de aynen geçerli. Osman Gazi son vakitlerinde, sanki ölüme meydan okurcasına birşeyleri duymadan ölmek istememişti. En son nefesini "Bursa fethedildi" haberini aldıktan sonra, sâdık bir kul, her yönüyle mükemmel bir padişah ve en nihayetinde kalbi sevgi dolu bir baba olarak, nasihatlarını verdikten sonra dar-ı bekaya gitti. Bu seferki, en büyük fedakârlıktı. "Son Nefer" ve son nefeste Bursa'yı, Osmanlı Beyliğini hatırlamak. Bursa'nın bedeli çok pahalı olmuştu. Ama o da, hakikatbin Allah aşığını, annenin yavruya gösterdiği sevgi ve şefkat içinde, çoktan bağrına basmıştı. Vasiyeti üzerine Bursa'daki Gümüşlü Tepe'de toprağa verilip türbesi yapılan Osman Gazi'nin ve askerlerinin fedakarlıkları, sümbüllenip "Büyük Osmanlı Devleti"ni meyve verecektir.


DİPNOTLAR
(1) SOLAKZADE, Mehnıed Hemdemî Çelebi, SOLAKZADE TARİHİ, Haz. Dr.Vahit ÇABUK K.T.B.Yay.Ank. 1989, C.I, S. 19 İ.A. "Bursa" Maddesi. E.DİEZ, C.II, S.810-811
(2) AŞIKPAŞAZADE; AŞIKPAŞAZADE TARİHİ, İst. Matbaa-i Amire, 1332, S.26
MEHMED NEŞRİ: Nesri Tarihi (Cihannümâ), K.T.B. 1987, C.I, S.130-131
(3) HOCA SAADEDDİN EFENDİ; Tacu't-Tevarih- K.T.B. Ank. 1979, C.I, S.48
(4) Aşıkpaşazâde, S. 26 Neşrî, S.137
(5)Neşrî, S.133
(6) Neşri, S.135. Aşıkpaşazâde, S.27
(7)Ne.ri, S.138-139
(8) "Bursa" maddesi, S.711
(9) İbn-i Salma Seyahaınamesi, Üçdal Neşriyat, C.II, S. 436
(10) Hoca S.Efendi, S.51
(11) Neşri, S.146-147, Hoca Saadeddin Efendi, S.52, Aşıkpaşazâde, S.31
Başlık: Ynt: Bursa ve Bedeli
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 04:37:04 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Bursa ve Bedeli
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 10:44:09 ÖÖ
 eys