Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:21:55 ÖS

Başlık: Rumeli'nde Bir Şehit Sultan Murad Han
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:21:55 ÖS
Allah'ın inayeti ile Rum ülkesi, îmân sahiplerine cilvegâh ve cihan sultânının adalet ve ihsanının ârâmgâhı oldu. Bu büyük ni'metin şükrünü tamamlamak için, İslâm dininin pâdişâhı, gaza ve cihâda ihtimam göstererek, dakika kaybetmezlerdi. Rumeli'nin her yanında İslâm, gönüllerde hâkimiyetini kurmalı, inleyen nice mazlumları zâlimlerin zulmünden kurtarmalıydı. Kosova; Sırpsındığı ve Çirmen'den sonra, Güney Doğu Avrupa toprağına vurulacak en metin bir Osmanlı 'fetih tuğrası' olacaktı. Kosova'nın-aşağıda okuyacağınız-bir başka ma'nâsı da vardı ki; 27 senelik saltanatına 37 muharebe sığdırmış, ömrü harp meydanlarında geçmiş bir kudretli Sultân'ın, Murad Hân'ın bu son seferi olacaktı.

Ploşnik hâdisesinden cesaret alan ve 30.000 askerle Osmanlılar'ı kolaylıkla yenebileceğini zanneden Sırp-Bosnalılar, yeni bir Haçlı seferi için teşebbüse geçtiler. Yeni bir Hıristiyan ordusu toplandı. Başkumandan, Sırbistan hükümdarı Lazar, yardımcısı Bosna Kralı Tvtko idi. Macaristan, Polonya, Romanya (Eflak), Moldavya (Boğdan), Arnavut ve Bulgar prensleri de -müttefik-birliklerini göndermişlerdi. Yer: Kosova Meydanı. Yıl: 791 H./1389 M.

Kosova, Macar lisânında 'Rikomazo' Etrafında ova ile birleşen yüksek dağlar, eteklerinde yemyeşil düzlükler ve Kosova'nın ortasında, hüzünlü hüzünlü akan bir nehir: Şitniça. Şirin bir belde idi. Ancak İslâm askerlerinin bazılarında tereddütler vardı. Çünkü düşman çok, acımasız ve kavî, Müslümanlar az idi. Başların öne eğildiği bir zamandı ki, Sultan Murad Hân işaret buyurdular: "Kur'ân-ı Kerîm'e müracaat edilsin." Beyler'den biri, bir tefe'ülde bulunacaktı. Kur'ân-ı aldı eline, açtı.. Karşısına muharebeye âmir bir âyet çıktı: "Ey Nebî! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihâd et (Tevbe, 73). Hayret! ikinci bir tefe'ülde de benzer bir âyet çıktı: "...Nice az topluluk (cemaat) vardır ki, Allah'ın izni ile çokluk topluma galebe çalmışlardır. Allah, sabredenlerle beraberdir" (Bakara S.: 249). Tamam... Mesele anlaşılmıştı.

Kosova Muharebesi, diğer cenklere benzemeyecekti. Çünkü bu muharebe, iki milletten (Avrupa Hıristiyan haçlı Ordusu-Osmanlı Devleti) hangisinin yaşayacağı veya hangisinin mahvolacağının belli olacağı bir muharebe idi.

Sultan Murad Hân, atına bindi. Cenk olacağı meydanı görmek arzu etti. Gördü ki, ovanın her tarafı demir zırhlı askerlerle kuşatılmış. Acâibine gitti ve "Ömrümde bu kadar çok asker görmedim. Bizim askerimiz bunların yanında bir avuç kalır..." diye, oğlu Yıldırım Bayezid ile söyleştikten sonra Otağ-ı Hümâyun'a döndü. Bütün vezirleri ve beyleri toplayıp: "Nasıl cenk etmeliler? Ne tertip olunmak gerektir? Acaba askerin önüne mühimmat depolarını dizip arkasına gizlenip cenk etmek mi hayırlıdır, yoksa açıktan açığa vuruşmak mı?" diye bir istişarede bulundu. Önce Yıldırım Bayezid Hân, babasından müsâade isteyip görüşlerini izhâr etti. Sonra Evranos Bey, Ali ve Timurtaş Paşa'lar tek tek görüşlerini izhâr ettiler... Pâdişâh istişare neticelerini değerlendirdi. Ve dahi, artık söylenecek söz kalmamıştı.

O günün gecesinde şiddetli bir rüzgâr ile gayet kalın bir duman peyda oldu ki, kimse kimseyi görmezdi. Gece yarısı olunca, Müslümanların pâdişâhı Sultan Murad Hân; tam bir vakar ve mahviyet bütünlüğü içinde kalktı, havf ile recâ (korku ile ümit) arası bir ruh haleliyle bir kenarda yavaşça diz çöktü. Gözyaşlarını Cenâb-ı Allah'a niyaz ile saçtı. Ve hacet ellerini O'na açtı. İki büklüm kıvranıyor ve inleyerek şöyle yalvarıyordu: "İlâhî! Sen ol pâdişâhlar Pâdişâhısın ki âlem ehline penâhsın. Bütün ibâdet eden kullarının ümitgâhısın. İlâhî! Ben, bilmezlikle bir kusur işledimse harbe karar verip safları düzmede Senin rızânın aksine ettimse, Sen 'kerîm' olan şânına ve derin lûtfuna lâyık olanı bilirsin. Ânı işle, ihsan kıl. Şu bir avuç Müslüman topluluğu, kâfirlere karşı mahçup, zebûn ve zelîl eyleme. Hani Bedir'de olduğu gibi. İlâhî! Düşman belâsı ki, göklerin kazası gibi müslümanların üzerine inmiştir, bunu def'etmek için canımı fedaya hazırım. Askerlerime zafer nasip edüp, amma o "bayram gününü" bana gösterme, yolunda kurban eyle!.." Sultan Murâd Hân'ın bu gayet samîmi ve içten duası, daha sonra manzum hâle getirilerek ezberlendi ve asırlarca: Osmanlı Saraylarında, cenk meydanlarında ve ilim-irfân meclislerinde gözyaşları içinde okundu:

"Ebrû-yı Habîb-i Ekrem için

Kerbela’ da revân olan dem için

Ehl-i İslâm'a ol muin ü zahir

Dest-i â'dâyı bizden eyle kasir

Bakma Yâ Râb bizim günâhımıza

Nazar et cân ü dilden âhımıza

Mülk-i İslâm-ı pâyimâl etme

Menzîl-i fırka-ı dalâl etme

Din yoluna beni şehîd eyle

Âhirette beni saîd eyle

Keremin çoktur ehl-i İslâm'a

Dilerim kim erişe itmama"

Sultan Murad Hân, tam duasını bitirmişti ki, bir âfet hâlindeki rüzgâr dinüp karanlık bulutları açılıverdi. Hemen o saat, Allah'ın merhameti meydana gelüp,yeryüzüne rahmet (yağmur) yağmaya başladı. Vaktaki sabah oldu. Hüdâvendigâr Hazretleri emredip cihâd kûsları vurup saf düzen beyler alaylar bağlayıp alemler (bayraklar) çözerek harp meydanında ellerinde mızrak ile harbe hazır durdular. Şehzade Yıldırım Bayezid Hân sağ cenaha(kanada), Şehzade Yâkub Çelebi ile Koca Balaban Bey de sol cenaha durdular. Saruca Paşa orta kolda, Evranos Gazi sağ kolda, Subaşı İne Bey de sol kanada Pâdişâh maiyetlerine, tâyin olundular. Velhâsıl o gün askerlerin bir azı atlanup bir çoğu ayaklanıp Hüdâvendigâr Hazretleri herkese veda eder gibi bakup: "Bugün gayret günüdür, hamiyet günüdür. Erlik zamanı, mertlik demidir. Bunca zamandır Osmanoğulları sizinle iftihar eder. Gökte melekler, yerde şehîd atalarınız size tebessüm eder..." diyerek bir 'serasker' gibi en önden gidiyordu.

Evrenos Bey, Şîrmend Bey ve Müstecab Bey ile sâir tâyin olunmuş gaziler her taraftan düşman üzerine yalın kılıçlarını sıyırarak, "Allah, Allah" sadâsı ile âlemi pür kıldılar. Kahramanca bir hamle ile hemen düşmanın yüzünü döndürdüler ve ardlarına düşüp, kırmağa başladılar. Düşman tersine dönmüş bahtları dolayısıyla, karâra mecal bulamayarak, can havli ile kaçmayı ihtiyar eyledi. Birçok düşman kırıldı, Lazar'ın oğlu katl olunup yüzlerce de esîr alındı. Böylece düşman, sekiz saat içinde Allah'ın inâyetiyle büyük bir hezimete uğratılmış oldu.

Bahtiyar Sultan Murâd Hazretleri bu yeni fetihten gayet mesrur oldu ve Allah'a şükretti. Amma münâcaatta bulundukları gecede şehâdet isteğini, duasının sonunda Cenâb-ı Allah'dan arzusunun hâsıl olması için istid'a etmişler idi. Gâibden bir eser ortaya çıkmayınca, bu düşüncelerinden dolayı hatırları yaralanmışken, Allah'ın inkarcılarından birisi, meğer yaralı oiup, can korkusu ile maktuller arasında gizlenmiş idi. Hüdâvendigâr Hazretleri vekarla, Harem-i hassada istihdam olunan hürmete değer yardımcıları ve yakınları ile önlerinde solaklar olduğu halde, ölüleri seyir ve temaşa etmek için dolaşmaya çıkmışlardı.

Buradan geçerlerken, o kan içici düşman ki, Miloş Kabiloviç adı ile şöhret bulmuş lânetli bir fedâyî idi. Hayatından ümidini kesmiş olarak, nâm sahibi olmak ve namusunu kurtarmak için, İslâm Pâdişâhını öldürmeye niyyet etti. Bu tehlikeli işe cür'et edip leşlerin arasından ortaya çıkıverdi. Müslüman olmak için parmağını kaldırarak cihan Pâdişâhı'nın yanına yaklaşıp üzengisini öper gibi yapıp ayağına yüz sürmeye gayret eyledi. Her ne kadar solaklar kendisini def'etmek için gayret ve dikkat ettiler ise de faydalı olmadı. Miloş kâfiri "Pâdişâh'a arzedecek bir gizli sözüm vardır" diyerek pâdişâh huzurundan bir türlü uzaklaşmadı. Cihanın kendisine sığındığı Pâdişâh Hazretleri, yaratılışının şefkati gereği, mezkûr Milos Kobiloviç'e merhamet edip "mâni olmayınız, gelsün, ne söyler, görelim" diye fermanları sâdır olunca, kendisini uzaklaştırmak isteyen solaklar çekilerek yol verdiler. O yüzü uğursuz din düşmanı, kini dolayısıyla, Pâdişâh'ın huzuruna yakın vardığında, meğer yeni zehre bulanmış bir hançeri varmış. Hemen Murâd Han Hazretlerine havale edip mübarek göğüslerinde büyük bir yara açtı. Sultan Hüdâvendîgar Hazretleri attan düştü, yere yığıldı.İslâm Pâdişâhı, can çekişiyordu. Bîr ara eliyle, yavaşça çevresindeki erenlere işaret buyurdular. Belli ki, son sözlerini söylemeye mûrâd etti. İslâm askerleri yanına kadar sokuldu ve O’nu dinliyorlardı: "Erlerim, askerlerim! İtaat! Büyüklerinize itaat ediniz, komutanlarınıza itaat ediniz. Oğlum Yıldırım Bayezid Hân'a itaat ediniz..." Ve daha önceki gece bütün hulûsu kalple şehîd olmak isteyen Sultan Murad Hazretleri, muradına erdi, şehîd oldu. Hem de Rumeli'nde, cenk meydanında.. Ne güzel ve ne anlamlı bir ölümdü o. Tam da Peygamber Efendimiz (sav)'in Rabbisine kavuştuğu yaşta, Altmış üç yaşında. Allah (cc) rahmet eyleye!...

Merhum sultan Murad Hân güzel ahlâkla tanınmış, velayet ve kerametle dillerde anılagelmiş idi. Ehl-i tarîk olduğu söylenirdi. Bursa'da Kaplıca yakınında Câmi-i Şerifi eylediklerinde, birgün gezinti yapmak için azimet buyurmuşlar idi. O mübarek mahalde, ellerinde bir doğan (kuşu) vardı. Camiye yakın gelindiğinde, doğan'ın kafesini açtılar. Doğan uçarak vardı ve cami duvarına yakın bir yere kondu. Birden doğanı bir kaç defa işaret eylediler ve doğan 'in gelerek cömertlik saçılan ellerine konmasını arzu buyurdular. Doğan serkeşlik ederek câmi-i şerif içine doğru kanat büktü. Kubbe kemerinde bulunan sütuna vararak kondu. Gayretli Pâdişâh Hazretleri bu husus için bilhassa huzursuz olup "kuruya kal" dediklerinde, doğan durduğu sütün üzerinde ölü bir iskelet hâline gelmiştir. Osmanlı Tarihçisi Solak-zâde Mehmed Hemdemî Çelebi, şu acîp hâdiseyi anlattıktan sonra, hâdise ile alâkalı kendi indî müşahedelerinde şöyle der: "Bu fakir, 1621 yılında Bursa'da idim. Görürdüm de inanmaz idim. Uçurtma sanırdım." (Solak- Zâde Tarihi. V.Çabuk, Cilt: l, Sh: 69-70. Kültür Bakanlığı Yay.,1989, Ank.)

Rumeli'de bir şehîd Sultan, Murad Hân, hakikaten sâdık ve mert bir dâva adamı, basiretli bir idareci, dirayetli bir komutan ve dost-düşman herkesin takdir ettiği fazilet âbidesi bir yüce şahsiyet idi. Yerli ve yabancı pek çok tarihçi O'nun hakkındaki takdir ve hayranlıklarını dile getirdiler:

"Osman Gazi, etrafında bir kadro meydana getirdi. Orhan Gazî, devletin temellerini attı. Asıl Osmanlı Devleti'ni kuran ise Sultan Murad Hân'dır." (Gibbons).

"Kendisine tâbi müslümanlara karşı cömert ve âlicenap, Hıristiyanlara karşı galip gelmeği değil kalbleri kazanmağı bilen, yumuşak, müsamahalı bir Efendidir O." (Sorga)

"En tehlikeli zamanlarda bile itidalini muhafaza etmesini, ne suretle hareket edeceğini bilir ve mutlak surette vereceği kararı tecrübeli beyleriyle müzâkereden sonra verirdi; kendi mütâleasına aykırı mütâleaların isabetini takdir edince onu kabul eder, itirazlara ehemmiyet verir ve dinlerdi; bu hâli başarılarında mühim âmil olmuştur" (İ.H.Uzunçarşılı).

"37 muharebede bizzat bulundu, hepsini kazandı, yenilmez kumandan şöhreti yaptı, bütün hareketleri bir plâna dayanırdı, ihtiyarlığında bu hareket kaabiliyeti ve dehâsından bir şey kaybetmedi" (Phrantzes).

"Sultan Murad Hân az konuşan, fakat konuştuğu zaman güzel konuşan hayırhah bir hükümdar, yorulmak bilmeyen bir avcı ve kibar bir muhârib idi. Hayatında birçok muhatara ve tehlikeler atlatmış, birçok hayırlı işler görmüş, Rumeli'de ve Anadolu'da otuz yediden ziyâde büyük ve müşkil harpleri idare ederek dâima muzaffer çıkmıştır. Düşmana yerini terkettiği ve arka çevirdiği asla görülmemiştir. İşlerini güzel tanzim ile münâsip vakitte menfaatlerini elde etmesini bilirdi. Kemâl-i şecaatle harb eder, şaşırmaz ve asla telâş göstermezdi. Her şeyden evvel iyice düşünür; maksat ve meramını temin için hiçbir şeyi ihmâl etmez ve unutmazdı. Kemâl-i sükûnetle inkiyad eden milletlere ve sarayındaki ecnebi çocuklara hilm ve sükûnet ve mülâyemetle muamele ederdi. Mükâfatta da sür'atli idi; herkesi adiyle çağırmak mutadı idi. Dediği söze riâyet ve hürmet eden başta gelen hükümdarlardandı" (Halkondil).

"Sultan Murad Hân değerinde bir hükümdara, muasırı olan Avrupa hükümdarları arasında tesadüf edilemez. Yalnız dâhi bir asker ve strateji üstâdı değil, ince bir diplomattı. Osmanlı kavmini, bir millet hâline getirdi. Onlara ideâl gösterdi ve verdi, Ölümünde, bu milletin istikbâlini beş asır için te'minât altına almış bulunuyordu" (F.Grenard).

Osmanlı hangi temeller üzerine kuruldu? Osmanlı'nın hâriciye siyâsetinde hangi esaslar hâkimdi? Harpde ve Sulhda dost ve düşmanlarına nasıl muamele ederdi? Bir dâva adamı, bir 'ideâl adamı', nasıl olmalıdır? İnsan niçin ve hangi değerler için yaşar, ve hangi hâl üzere ölmeyi arzu etmelidir? Bütün bu suâllerin cevâbını merak eden, onları Sultan Murad Han'ın altmış üç senelik mücâdele ve mücâhede hayatında çok rahat görebilecektir. O, bir cihâd meydanında şehid olarak öldü, çok sevdiği Yeşil Bursa'da gömüldü. O'nun istirahatı sefer, harbi zaferdi...

KAYNAKLAR:
1. Osmanlı Devleti Tarihi, Hayrullah Efendi,Hazırl.: Z.Danışman, Son Havadis Yay.,Cilt: II, Sh: 203-210, 1971, İst.
2. Oruç Beğ Tarihi, Oruç Beğ, Haz.: N.Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser: S, sh: 40-49
3. Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, S. Shaw, Cilt: 1, E.Yay., 1982, İst.
4. Türkiye Tarihi Osmanlı Devleti, (1300-1600), Hcy'ct, Cem Yay., Cilt: II, sh: 43-47, 1989, ist.
5. Umûmî Türk Tarihi'ne Giriş, A.Z.V. Togan, Enderun Kitab, 1981, İst. (Sh: 342-344).
6. Aşıkpaşaoğlu Tarihi, haz.: A.N.Atsız, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., sh: 65-66, 1985 Ank.
7. Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, S.Ayverdi, Damla yay., II.Baskı, Cilt: I, s: 184-192, 1977, isi.
8. Osmanlı Devleti Tarihi, Y.Öztuna, Faisal Finans kurumu Yay, Cilt: I, sh: 74-77, 1986 ist.
9. Osmanlı Tarihi, İ.H.Uzunçarşılı, Cilt:I, 254-260 Baskı:4, Türk tarih Kurumu Basımevi, 1982,Ank.
10. Solak-Zâde Tarihi, Haz.: Dr. V.Çabuk,Kültür Bakanlığı Yay., Cilt: I, Sh: 58-70, 1982. Ank.
Başlık: Ynt: Rumeli'nde Bir Şehit Sultan Murad Han
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 03:34:41 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Rumeli'nde Bir Şehit Sultan Murad Han
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 11:23:53 ÖÖ
 eys