Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:27:51 ÖS

Başlık: Fatih Sultan Mehmed Devrinde Din ve Vicdan Hürriyeti
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:27:51 ÖS
İslâm Hukukunda Din ve Vicdan Hürriyeti
Önce İslâm hukukundaki din ve vicdan hürriyeti ile alâkalı bazı hükümleri özetleyelim. Sonra da Fatih Sultan Mehmed'in konu ile ilgili iki tatbikatını beraber mütalâa edelim. İslâm hukukunda, İslâm'ın tesbit ettiği kâidelere riâyet etmek şartıyla hiç bir müdahale ve engel sözkonusu olmaksızın herkes düşünce ve İnanç hürriyetine sahiptir. İslâm'a göre bâtılın tasviri ve fuhşu teşvik eden yahut İslâm'ı tahkir eden şeylerin neşri fikir hürriyetinin çerçevesine dahil değildir. Konusu hak olmak şartıyla hür düşünmek, hak değil ayrıca bir görevdir. Her ferdin, hiçbir şeyden çekinmeden zulme ve haksızlığa karşı çıkması gerekir. Devletin ve kamunun yararlarını zedelememek şartıyla her çeşit meşru' ve doğru malumatın neşri câizdir. Mürtedler ve putperestler dışında bütün din mensuplarının inançlarına saygı göstermek İslâmî ahlâkın gereğidir. Başkalarının inançları ile alay etmek, inanç hürriyetine İbadet serbestisine karşı çıkmak câiz değildir. Bütün bu konularda islâm hukukunun mevcut hükümlerine riayet şarttır. Burada şunu da kaydedelim ki, savaş yoluyla elde edilen topraklarda bulunan başka dinlere ait ma'bedlerin ifnası yahut ibkası konusunda yetki İslâm devletine aittir (1). Bu genel prensipler ışığında şimdi iki tarihi hâdiseyi nakletmek istiyoruz:

Fatih'in Sırplara Tanıdığı Din Hürriyeti
Fatih Sultan Mehmed, Rumeli'deki fetihlerini genişleterek Sırbistan sınırlarına geldiği zaman, iki ateş arasında kalmış olan Sırplar, Macarlarla Türklerden birisini tercih etmek mecburiyetinde kalmışlardır. O dönemde Sırplar Ortodoks, Macarlar ise Katolik idiler ve Romalılar ile Latinler arasında anlaşmazlık bulunduğu gibi bunlar da birbirlerini hiç sevmezlerdi. Macar Kralı Jan Honyad, Sırplıları elde etmek istiyordu. Sırp Kralı George Brankoviç, kendisini Türklere karşı isyan etmeye teşvik eden Macar Kralı nezdine bir heyet göndererek "Macarlar Türklere galip gelirse, Sırplıların mezhepleri olan Ortodoksluk hakkında ne gibi müsaadelerde bulunacaksınız? diye sordurmuştur. Jan Honyad, "Sırbistan'ın her tarafında Katolik Kiliseleri tesis edeceğim" cevabını vermiştir. Aynı soruyu sormak üzere diğer bir heyeti de Fâtih Sultan Mehmed'e göndermiş ve Fâtih'in verdiği cevap ise şöyle olmuştur: Her caminin yanına bir kilise inşa edilecek = cote de chaque mosquee, s'eleyera une egilse, ou les tines pourront adorer leur diue. "Bu cevabı alan Sırp Kralı, hırıstiyan olan Macarlara değil, müslüman olan Türklere yani Osmanlılara itaat etmiştir (2).

İstanbul'daki Kiliselerin Varlığı Fatih'in Müsamahasının Eseridir.
İslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitâba ait ma'bedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsade edilmez. Eskiden beri var olanlar tamir edilebilir. Savaş yoluyla fethedilen topraklarda ise, durum tam tersinedir. Yani islâm hükümdarı, isterse, başka dinlere ait bütün ma'bedleri yok eder ve gayr-i müslimleri de sürgün edebilir. İşte İstanbul, tamamen savaş yoluyla fetholunmuştur. Ayasofya'nın ve benzeri bazı kiliselerin camiye çevrilişinin meşruiyet sebebi zikredilen hükümdür (3). Bu hüküm, İstanbul çapında tatbik edilseydi, İstanbul'daki bütün kilise ve havraların yıkılması gerekirdi. İstanbul'u Allah'ın yardımı ve kılıcının kuvvetiyle fetheden Fâtih Sultan Mehmed, Ayasofya'yı cami haline getirdikten sonra, papaz ve hahamlardan oluşan bir heyeti huzuruna kabul eder. Papaz ve hahamlar heyeti, İstanbul'u savaşla fethettiğini, dilerse İstanbul'da hiçbir kilise ve havra bırakmayacağını bu durumun devletler hukukundan doğan bir hakkı olduğunu Fâtih'e İfade ederler; ancak kendisinde, kendilerine ve ma'bedlerine karşı İstanbul'un sulh yolu ile fethetmiş gibi kabul etmesini ve geç de olsa toplu halde huzuruna gelişlerini bu mânâya vesile saymasını ısrarla talep etmişlerdir.

Çevresindeki din âlimlerine danışan Fâtih Sultan Mehmed, bu isteklerini geri çevirmemiş ve camiye çevrilenlerin dışında kalan kilise ve havralara, hakkı olduğu halde müdahale etmemiştir. Günümüze kadar yaşayan kilise ve havraların gerçek sırrının, Fâtih'in din ve vicdan hürriyeti anlayışı olduğunu, Osmanlı Devleti'nin şanlı Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi, verdiği bir fetvada vuzuha kavuşturmaktadır. Bu fetvanın orijinali aynen şöyledir: 'Merhum Sultan Muhammed Hân —Aleyh'ir—rahmeti) velğufrân— hazretleri, Mahmiye-i İstanbul'u ve etrafındaki karyeleri anveten feth eylemiş midir? El—Cevab: Ma'ruf olan anveten fetihdir. Amma kenais-i kadime delâlet eder. Sene hamsin ve erba'ın ve tis'a-mi'e (945) tarihinde bu husus teftiş olunmuştur. 130 yaşında bir kimesne ve 110 yaşında bir kimesne bulunub Yehud ve Nasara tâifesi el altından Sultan Muhammed Hân ile ittifak edüb Tekfura nusret etmeyecek olub Sultan Muhammed dahi anları seby etmeyüb halleri üzere mukarrer edecek olub bu vechile feth olundu deyu şahadet edüb bu şahadet ile kenâis-i kadîme hali üzere kalmıştır. Ketebehu Ebussuud" (4).

Görülüyor ki, Fâtih Sultan Mehmed'ın Sırbistan'da tatbik edeceğini va'd ettiği "Her caminin yanında birer kilise inşasına müsade" durumu, İstanbul'da da tatbik olunmuştur. Fener'de Abdi Subaşı Mahallesindeki Caminin bitişiğinde Rum Patrikhanesi ile kilisenin mevcudiyeti, Osmanlı Devleti'nin gerçek mânâda din ve vicdan hürriyetini göstermiyor mu? Edirnekapı caddesinin son kısmında yer alan Mihrimah Sultan Camii'nin hemen karşısında bir Rum kilisesinin inşasına müsaade etmek, bu hürriyetin maddi delillerinden değil midir? Müslümanların gayr-i müslimler hakkındaki ulüvv-i cenab ve müsamahasına karşılık, gayr-i müslim devletlerin geçmiş asırlarda, özellikle Endülüs'de; son asırlarda ise Osmanlı hâkimiyetinden çıkan memleketlerde kalan müslüman ahaliye reva gördükleri muâmeleler, tamamen din ve vicdan hürriyetini ihlal ettiğinden, mukayese bile edilemez. İşte Bulgaristan ve işte nankör İsrail Devletçiği!.. (5).

1-) Kur'ân, Bakara, 256; Mâide, 42, 43, 47; Ahzab, 60, 61, İfna: Mahvetmek, yıkmak. İbka: Devamını temin, yerinde bırakma.
2-) De La Jonquiere, Historie de l'Empire Ottoman, sh. 164; Osman Nuri, Mecelle-i Umur-i Belediye, c.I.sh. 217.
3-) Cin, Halil/Akgündüz, Ahmet, Türk Hukuk Tarihi, c.I, sh. 393 vd.
4-) Ebüssuud, Ma'ruzat, İst. Ünv. Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar No:1798, vrk. 130/a-b.
5-) Osman Nuri, Mecelle-i Umur, 1/217-218.
Başlık: Ynt: Fatih Sultan Mehmed Devrinde Din ve Vicdan Hürriyeti
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 03:35:33 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Fatih Sultan Mehmed Devrinde Din ve Vicdan Hürriyeti
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 30, 2018, 03:49:36 ÖS
(http://siirfm.org/Smileys/default/eys.gif)