Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:28:37 ÖS

Başlık: Medeniyet Gerçeği ve Tanzimat
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:28:37 ÖS
Yakın tarihimizden günümüze, içtimâi bünyeyi çepeçevre kuşatan kültür bunalımı, tesirini çeşitli sahalarda göstermiştir. Bilhassa Tanzimat'ın ilânı birtakım değerleri ve problemleri doğurmuştur. Çoğu zaman farkında bile olmadığımız değişmelerin, içtimâi ve iktisadi sahada yeri, faydası veya zararı ne olmuştur? Tarihimizde Batı Medeniyetinin geliş tarihi olarak bilinen tanzimat, zannedildiği gibi bir hürriyet müjdesi ve kurtuluş emâresi mi, yoksa dış mihrakların usta ellerle düzenledikleri, senaryosu günümüze kadar sürüp gelen oyunların ilk perdesi midir?Bu soruların cevabı hâdiselerin ışığında açıklık kazanacak, karanlıkta kalmış gerçekleri de su yüzüne çıkaracaktır.

Tanzimat Fermanı'nı 3 Kasım 1839 yılında halka hitab ederek ilân eden Mustafa Reşit Paşa ve arkadaşlarının gayesi; (onların ifadesiye) "Avrupa Medeniyetini Osmanlı ülkesine getirmekti." İşte bu sözde medeniyeti ateşli bir gâyret ile ülkemize taşıyan Reşit Paşa'yı biraz yakından tanıyalım: 13 Mart 1800 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelen Paşa, eniştesi Ispartalı Ali Paşa'nın yıllarca himayesinde kalmış, çeşitli vazifelere gelmiş ve Paris, Londra elçiliklerinde bulunmuştur. 1834 Paris elçiliğinden bir yıl sonra Londra'ya elçi olarak atanmasından itibaren, Dışişleri Bakanı Palmerston ve Fransa'nın Türkiye elçisi Stratfort Canning ile oldukça yakın dostlukları olmuştur. Zaten, İngiltere'nin menfaatleri açısından Türkiye'nin ehemmiyeti daha 1832'lerde kavranmış, Paşa'nın dostu olan Palmerston, Urguhart ve Canning ise İngiltere'nin bu yeni harekatının (Osmanlı'yı sömürme)(l) şampiyonu ilân edilmişlerdi. Aslında Kasım 1839'da ilân edilen Tanzimat Fermânı aniden ortaya çıkmış bir hâdise değildi. 1832'den beri yapılan hazırlıkların resmi belge haline getirilmiş ürünü idi. Bu sırada Batı misyonuyla yönlendirilen Osmanlı aydınlarının(!) reform istekleri ile Avrupa'nın arzuları aynıydı.
Mustafa Reşit Paşa ve arkadaşları bu istekler doğrultusunda Osmanlı devletinin Avrupa medeniyeti ile (civiliation) kurtulabileceği düşüncesini yaydılar. Daha sonraları medeniyet kelimesinin özellikle o yıllardan başlayarak günümüze kadarki zaman akışı içinde değiştirilip, çarpıtıldığını açıkça görebilmekteyiz. İslâm medeniyeti dairesinde yaşayan Osmanlılara, Batı medeniyetini temsil eden Fransız medeni anlayışını aşılama gayreti içine girdiler. Bu gerçeği idrak edemeyen Osmanlı aydınlarından bazıları, Batı medeniyetini gerçek kurtuluşun sihirli anahtarı olarak görüyor, karşısında büyüleniyorlardı. Onlara göre medeniyet ülkesi (Fransa) yenilmez, yenilemezdi. Fakat 1870'de medeniyet hayranlarını inkisara uğratan bir hadise oldu. Medeniyetin temsilcisi yenilmez Fransa, o yıllarda medeni olarak kabul edilmeyen Prusya'ya yenilince, Medeniyetin dahi yenilebileceği fikri uyandı. Medeniyet kelimesine dikkatli bir gözle bakıldığında, özellikle Avrupa devletlerinin onu perde olarak kullandığı görülmektedir. Nitekim, medeniyeti götürme adına, Fransızların Cezayir'i, İngilizlerin Fası işgâl etmeleri bugün de devam eden sömürge emellerinin klâsik, bir o kadar da masum kamuflesidir. Medeniyet az gelişmiş ülkelerde silah olarak kullanılırken, ülkemizde ise aşağılık duygusunun doğmasına sebeb oldu. Bizim büyük diye göklere çıkardığımız sözde devlet adamları, medeniyeti getirme adına bir takım kahramanlıklar(!) yaparlarken, halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu."(2)

Avrupa medeniyetini bir Matmazel'den öğrenen Mustafa Reşit Paşa ve onun sadık arkadaşları medeniyeti sarhoş olma, kumar oynama ve serbest kadın—erkek ilişkileri olarak kabul ediyorlardı. Şinasi'nin "medeniyet Resulü" olarak övdüğü M. Reşit Paşa'nın çoğu zamanlarını tavla oynayarak geçirdiği gibi, Avrupa'da sık sık balolara gittiği Bâb-ı Ali'ye gönderdiği masraf listesinden anlaşılıyor. Reşit Paşa'nın gündelik kullandığı eşyasını dahi Fransa'dan getirdiği bilinmektedir. Tanzimat yıllarında Türkiye'yi gezen Avrupalı seyyahların bildirdiklerine göre, bizi medeniyet beldesine götürecek yollar; içki, dans, tiyatro, balo, moda, kıyafet, kumar, gazete, okuma kulübü, patates yemeği ve toplantı (kadınlı) meclislerinden geçmektedir. Medeniyet kitabına dahil olmayan mefhumlar ise: Bilim, edebiyat, sanat, sanai, ticaret, ziraat olarak sayılmıştır. Bir hayli şaşırtıcı olan bu bilgilerin büyük ölçüde 1800-1840 yıllarının gerçeklerini yansıttığı unutulmamalıdır.

Moltke'nin Türkiye gezisi sırasında tuttuğu notlarda göze çarpan şu satırlar, medeni olma kavramının ülkemize nasıl ve ne şekilde yansıdığını anlamak açısından enteresandır. "Samsun'dan Avusturya buhar gemisine atılan bir adım bizi Asya barbarlığından, Avrupa medeniyetine geçirdi. Her şeyden önce birbuçuk seneden beri yokluğunu en acı bir şekilde duyduğumuz Patatesle, Kral'ın doğum gününde Karadeniz dalgaları üzerinde, sıhhatine içmek için bir şişe şampanya istedik... Her şeyin bize ne kadar hoş geldiğini anlatamam! Burada sandalyeler, masalar, aynalar, kitaplar, bıçaklar ve çatallar hülasa bizim hemen hemen unuttuğumuz bütün rahatlıklar ve zevkler var." Dikkat edilirse Moltke, Türkiye'den Robinson adasından bahseder gibi yoklukları anlatır. Bu yokluklar ise masa, sandalye, ayna, çatal gibi gülünç şeylerdir. Aslında bunların Türkiye'de bulunmadığı düşünülemez. Fakat kültürlerin farklı olması şekillerin ve çizgilerin farklı olmasını gerektirir. Dolayısıyla şu bir gerçektir ki; biz Tanzimatla Medeniyet yerine Avrupa ülkelerinin kültürünü almış olduk.

XIX.yy. Osmanlı devlet adamlarının umumi hususiyeti halkın yaşantısından habersiz olmalarıdır. Halkın yaşantısından ayrı bir iklimde yetişmiş sonra da Avrupa görmüş bu insanlar, büyülendikleri beldenin sadece görünen kısmını almış fakat; bize gerçekten lüzumlu olan tarafını farkedememişlerdi. Bir devlet adamımızın Fransa kralı ile yaptığı mülakat bunun hazin bir misalini teşkil eder. Kıbrıslı Mehmet Paşa'nın Fransa Kralı ile görüşmesinde; Kral Kıbrıslı'ya subay ve teknik eleman göndermeyi teklif eder. Gelecekte Sadrazam olacak bu Türk subayının cevabı şudur: "Haşmetmeab, bu yapacağınız hiçbir işe yaramaz, bu adamlar bizi, Fransa'dan da Avrupa sivilizasyonundan (medeniyet) da soğutacaklardır. Macesteleri onların yerine bize birkaç bin güzel akıllı ve afacan yosma gönderecek olursa, onlar bizi daha kesinlikle civilise (medeni) edeceklerdir; hatta Fransızlaşırız bile." Sonuçta tarihçi Vanda'nın anlattığına göre" bazı Fransız işbirlikçiler, mürebbi adı altında birçok yosmayı Türkiye'ye yollayarak çabuk ve tam olarak civilise (medeni) olmak isteyen Türklerin hizmetine sunmuşladır.

Türkiye'de incelemede bulunmuş Avrupalı seyyahlardan A. Slade'nin 1829 sonlarında Blande gemisinde verilen yemek münasebetiyle söylediği şu sözler oldukça önem taşımaktadır: "They then took leave, having thus, in afev hours, made three giant strides in civiliation dancet with females, drank publicly, and gamed: "(... Böylece onlar birkaç saat içinde civilization (medeniyet) yolunda üç dev adım attılar: Kadınlarla dans ettiler, açık olarak içtiler ve kâğıt oynadılar.)" Buradan medeni olmanın Osmanlı son döneminde neleri ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Kıymetli araştırmacılarımızdan Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Tanzimat Fermanını şu ifadelerle anlatır: ".. Tanzimat hareketi, siyasi kaçınılmaz bir tedbir, günün ihtiyaçlarından doğma bir zaruret telakki edilse bile, yine içtimâi realite ile uyuşmaması ve tatbiki imkânsız hükümler ihtiva etmesi bakımından da esasen daha başlangıçta muvaffakiyetsizliğe mahkumdu. Zira o, ne bazı haklardan mahrum kalması icab eden hükümdarı, ne bir çok imtiyazları keybetmekten korkan devlet adamlarını, ne de bütün sefalet ve ızdırablarına rağmen kendini üstün addeden Müslim ahaliyi memnun etmişti. Bu itibarla tanzimat; taraftarlarının zannettiği gibi, Osmanlı Devletini içinde çırpındığı güçlüklerden, gailelerden kurtaracak ilk makul tedbir değildi."(3)

İstiklâl harbinde ''57. Tümen ve Aydın Milli Cidali " isimli eserinde bazı hadiseler nakleden Albay M. Şefik Aker, kitabında, Yunanlı'ların bilhassa Tanzimat'tan sonra hızlanan bir göçle ülkemize geldiklerini ve onların gelişiyle Batı Anadolu'da, birçok yörede içki ve kumarın ilk defa başladığını yazar. Tanzimat'tan önce olmayan bu durum müslüman halkı ciddi olarak rahatsız etmiştir. Aker, kitabında şöyle devam eder; "Yunanlıların büyük bir Yunanistan vücuda getirmek için bir asırdan beri tatbik ettikleri projenin (Megalo İdea) büyük bir muvaffakiyetle terakkiye doğru yol alması, Türklerin inhitamına âmil bir şekilde tatbik edilen Tanzimat Fermanı'nın ilânı tarihinden başlamıştır."

Netice olarak Tanzimat ve onun getirdiklerinde bir tutarsızlık olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Gerçek medeniyet asla Avrupa medeniyeti değildir. Medeniyet gerçeğinin tarihin gizli kalmış sayfalarında aranıp incelenmesi ve hakiki hüviyetine kavuşturulması gerekmektedir. İlmî realite ile mücehhez, akl-ı selim sahibi insanların vicdan süzgecinden geçirerek yazacakları tarih, gerçek medeniyetin tarihi olacaktır.

Dipnotlar:
1) Mehmed Doğan, Batılılaşma İhaneti, 20—21.
2) A.g.e., 22-23.
3) Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, 173.
Başlık: Ynt: Medeniyet Gerçeği ve Tanzimat
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 03:48:34 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Medeniyet Gerçeği ve Tanzimat
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 29, 2018, 04:33:29 ÖS


 Emeğine Yüreğine Sağlık