Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:46:05 ÖS

Başlık: Endülüs'e Doğru
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 03:46:05 ÖS
VII. asırda, yeni bir inanç, yeni bir an­layış hâkimiyet kurmuş, yeni bir dünyanın müjde ve mesajları inananları yerinde dura­maz hale getirmiştir.İçlerinde duydukları aşkı ve şevki bir meşale ışığının rehberliği kabul edenler, her tarafı aydınlatma niye­ti ile mütemadiyen dünyanın sağına solu­na koşup durmuşlar. Ruhlarında hisset­tikleri hazzı herkese duyurabilmek için kar­şılarına denizin çıkışına aldırış etmemişler. Temiz ve duru inançlarını bir uçtan öbür uca, dünyaya yayma yarışma katılmışlar. Bütün bir asır, boydan boya, bu esrarengiz kuvvetin tesiriyle coşup, çağlayanların des­tanları ile dolup taşmış.

Köklü ve derin bir uyanış, bir kaç asır içinde bir oldubittiye gelebilir mi?

VIII.asırda, aynı davanın sevdalıları ile, aynı ahenkle akışına devam etmiş. Asırlarca bir devlet kuramamış, başkalarının müstemleke veya himayesinde yaşamak bir huy haline gelmiş olan bâdiyede dağınık hayat süren çöl çocukları, o müthiş ener­jinin heyecanı ile azlık ve imkansızlıkları­na bakmadan inançlarının beslediği zengin ve rengin ruh dünyalarını başkalarına da açabilmek, insanlığı hep bahar havası olan kendi iklim ve mevsimlerine çekilmek için kendi beldelerini, benlikleri gibi aşmış ve yeni dünyaların içine karışmışlar yeni nar-ı beyzaların yetişmesine vesile olmuşlar. Başka ırktan yeni nesillerin ellerine hizmet sancağını tutuşturmuşlardır.

Bunlardan sadece birisini, bir dağa adı­nı veren ve bin seneyi aşkın bir zaman son­ra Abdülhak Hâmid’e şiir ve nesir dünyasın­da ilham kaynağı olan Tank Bin Ziyad’ı ele alalım. Berberi asıllı.. Berberileri bu ırk­tan sayanlar, onun Türk olduğunu da söy­lüyorlar. Kölelikten azad edilmiş.. İyi ata biner, çok iyi kılıç, silah kullanır.

710 yılında 500 kişi ile mavnalara bi­nerek Cebel-i Tarık sahiline çıktı ve güney sahillerini keşfe koyuldu. Bir iki kişiyi esir alıp Mağrib’e geri döndü.

Fethe değer bir ülke olduğu anlaşılın­ca Halifeden fetih için izin aldı.

Bunun üzerine Tarık Bin Ziyad 7000 kişilik bir ordu ile İspanya kıyılarına gitti. Mayıs (711) tarihinde Ceziret’ül-Hadra’nın Cebel-i Tank denilen kısmına ayak bastı. Müfrezelerini parça parça bu dağa yığdı. Geçiş tamamlandıktan sonra bütün gemi­leri yaktırarak askerlerinin dönüş ümitleri­ni ortadan kaldırdı. Bu kararlı ve cesur tu­tumu ile ordusunu büyük mücadeleye ha­zırladı. İlk şehir olarak deniz kıyısındaki Ceziret’ül-Hadra şehrini zabtetti.

Tarık ilk defa (710) da İspanya sahille­rine geçince Endülüs valisi Theodemir, du­rumu İspanya kralı Rodrik’e bildirerek, Arabların niyetlerinin iyi olmadığını haber vermişti. Kral Rodrik de o zaman gerekli hazırlıklara başlamıştı. Tarık bunun farkına varınca Musa Bin Nusayr’dan yardım istedi. Beş bin kişilik bir yardım kuvveti imdadına yetişti.

Önce 7000 kişilik ordusu ile Seduniye şehrine doğru yürüdü ve zaferi elde etti. 5000 kişilik imdat kuvvetiyle Guadalate veya Late ırmağı kenarında bulunan Seviş mevkiine doğru ilerledi. Burada aniden kral Rodrik’in 100.000 kişilik ordusunun habe­rini aldı. Bunun üzerine çok yönlü meşhur hitabesiyle askerlerini cihada davet etti.

“Firara mecal yok! Arkanızda düşman gibi bir deniz, önünüzde deniz gibi bir düşÂ­man. Ölmemeniz ve yaşamanız için ileri gitmekten başka çare yok. Biliniz ki, bu yarımadada kötülerin sofrasına oturan ye­tim çocuklardan daha zor ve sıkıntılı şart­lar içinde bulunuyorsunuz. Düşman sizi or­dunuzu, silahlar ve bol yiyecekleri ile kar­şıladı. Siz kılıçlarınızdan başka sığınağa sahip değilsiniz. Düşmanın elinden kurta­racağınız azıktan başka hiç bir şeyiniz de yok. Eğer bir an önce düşmanın işini bitirmezseniz günler uzar gider de hız ve aksiyonunuzu kaybedersiniz. Sizden korkan kalbler artık cüret kazanmaya başlar. Bu fe­ci akıbete düşmekten kendinizi koruyunuz.

Biliniz ki, sizleri davet ettiğim şeye ilk defa kendim icabet ediyorum.”

Sonra Got kralı Rodriki, Bekka vadi­sinde karşıladı. Ordusundan kat kat fazla olan bu zırhlı orduya karşı göğüs göğüse savaşa karar verdi. Bizzat kendisi harbin dördüncü günü, fildişinden yapılan müzey­yen bir araba içindeki Rodrike hücum ede­rek onu öldürdü. Kralın ölümüyle moralleri bozulan Vizigotlar, Tarık’ın hergün artan hücumları karşısında büsbütün bozguna uğ­radılar. Harbin 8. gününde kaçmaya başla­dılar.

711 senesinin ramazan ayının 24. gü­nünde kazanılan meydan muharebesinin müjdesini Tarık, kralın kesik başı ve gani­metlerle beraber Musa Bin Nusayra gönder­di.

Düşman askerinin yeniden toplanarak büyük bir ordu ile karşı koyarak intikam al­maya kalkacağını hesaba katarak, Musa Bin Nusayr’ın yerinde durup beklemesine dair emri dinlemeyerek Kurtuba şehri ya­kınında bulunan İstece kasabasına doğru yürüdü. Burada toplanmaya çalışan düşman ordusunun artıkları üzerine şiddetli bir hü­cumda bulundu. Onları iyice bozup dağıttı. Bu iki zaferin İspanya’da duyulması, Vizigotların maneviyatını bozdu,cesaretlerini tamamen kırdı. Köy ve kasabalardaki ahâli, büyük bir korkuya kapılarak şehirlere doğ­ru iltica etmeye başladılar. Bu durum­da Tarık, ordusunu dört eşit parçaya böle­rek, bir kısmını Kurtuba, bir kısmını Malaga, bir kısmını da Gırnata ve Elviraye şehir­leri üzerine gönderdi. Kendisi de geri kalan kuvvetlerle Vizigotların merkezi olan Tuleytula şehri üzerine yürüdü. Bu şehir gayet sağlam surlara sahip olmasına rağmen tes­lim olmak mecburiyetinde kaldı.

Bu şehirde pek çok ganimetler elde et­ti. Bunlar arasında Tuleytula şehrinin sarayında bulunan Maide-i Süleyman adı ile anılan meşhur tabelâ da bulunuyordu. Ga­nimetleri Musa Bin Nusayr’a gönderdi. Onun bunlarda gözü yoktu. Çünkü zülcenaheyn idi. Yani dışın fâtihi olduğu gibi alabildiğine derinlere inmiş, iç âleminin de fatihi olmuş gerçek bir kahramandı. Hat­ta kralın sarayına girdiğinde hazinelerinin üzerine ayağını koymuş ve kendi kendine muhasebesini şöyle yapmıştı: — “Tarık, sen dün tasmalı bir köleydin. Bugün muzaf­fer bir kumandansın ama dikkat et yarın toprağın altına göçecek ve hesap verecek­sin. “

Endülüs adı ile anılan bölge, İspanya’nın ancak 1/5 veya 1/4 inden ibaret olduğu halde, gerek burada ve gerekse ülkenin di­ğer yerlerinde oturan ahali, İslâm ordusu­nun ilerleyişinden korkarak Fransa’nın iç­lerine doğru hicret etti.

Tarık, fethettiği yerlerdeki halkı dinle­rinde serbest bırakıp mal ve can emniyetini sağladı. Hristiyanlara karşı gösterdiği bu güzel muamele, hemen tesirini göstererek, kısa zamandan sonra hristiyan muhacirler­den başka Avrupa’nın bilhassa Fransa’nın muhtelif yerlerinde oturan ve yaşayışların­dan memnun olmayan bir hayli ahalinin se­vine sevine Endülüse gelmesine sebeb oldu.

Artık İspanya yeni bir doğuşa nüve teşkil edecekti. Edebiyat, sanat, ilim ve teknikte rönesansın başlangıç noktasını bu­rada aramak icap eder. Alman yazar S. Hunkenin “Avrupa’dan Doğan İslâm Gü­neşi” isimli eserini mütalaa eden herkes bu gerçeğin itirafını bütün boyutları ile gö­recektir.

İşte bir çağın fâtihi unvanına lâyık bu büyük kumandan, her büyük gibi hizmeti­nin mükafatını dünyada görmeden, bu fâ­ni âlemi terk etmiştir. Çünkü bu zaferlerden sonraki hayatı Suriyede menkûbiyet içinde yani dert ve meşakatler altında ve sade bir şekilde geçmiştir.
Başlık: Ynt: Endülüs'e Doğru
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 03:25:49 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Endülüs'e Doğru
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 11:25:12 ÖÖ
 eys