Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Site Hakkında Gelişmeler »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Güncel Haberler ::.. => Görsel Eğitim Setleri => Kullanılmayan Bölümler => Her Telden => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 25, 2014, 04:31:21 ÖS

Başlık: Dervişin menzili ‘Güreş tekkesi’
Gönderen: Fatih - Şubat 25, 2014, 04:31:21 ÖS
(http://medya.todayszaman.com/yenibahar/2014/02/18/8_newsdetail.gif)

Tekkeler dört yıl sonra açılmak üzere kapatıldı. Aradan yıllar geçti. O boşluğu ikame edecek yeni irfan yuvaları açıldı. Ama tekkelerin özlemi dinmedi. Bunun pek çok sebebi var...

Bu toprakların yitik hülyasıdır tekkeler. Âlim, mütefekkir, devlet adamı yetiştiren kurumların vazifesini tamamlaması, senelerce üzüntü vermeye devam eder. Şimdilerde ihya edilip kültürel etkinliklere kapılarını açan tekkelere teveccüh geçmişe özlemden başka neye yorulabilir ki? Tabelada dahi kalsa müessese adının yaşatılması önemli. Bugün başka isimlerle benzer vazifeyi gören kurumlar var. Ancak tekkelerin kapanışıyla gönüllerde ikame edilemeyen bir boşluk açılmasının birden fazla sebebi olduğunu söyleyebiliriz. İslam’ın yayılmasına öncülük eden, hikmet ve irfan öğretilen müesseselerin başında geliyordu tekkeler.

Her biri sanat okulu, yardım kuruluşu gibi işliyordu aynı zamanda. Her ne kadar yeni yeni dillendirilse de milli mücadeleye destek veren, mazlumlara kapısını açan, yine tasavvuf ehliydi. Osmanlı toplum hayatının ayrılmaz bir parçası olan müesseselerin belki hiç tartışmadığımız bir faaliyeti daha var. Bugün güreş, tekke, vakıf kelimelerini bir arada duymak kulağa tuhaf gelse de Osmanlı, arzu edilen münevver genci yetiştirmek için spordan yararlanır. Zaten spor dediğimizde bir hevesten söz etmiyoruz. Arapça’da ‘asker’ manasına gelen ‘cünd’ kelimesinden gelen cündilik, ‘binicilikte mahir’ anlamına gelir. Cündiler, binicilikle ilgili her konuda ustadır usta olmasına ama bunun yanı sıra cirit, matrakçılık, tomakçılık gibi alanlarda da kendini yetiştirir. İşte spor tekkeleri burada devreye giriyor ve medrese işlevi görüyordu. Kurumların hemen çevresinde ok meydanları, semahaneler, güreş çayırları tahsis edilir, ilim ehli burada öğrendiklerini uygulama imkânı bulurdu.

İslam bahadırı er meydanında belli olur

Orhan Bey’in spora verdiği önem bu alanda teşkilatlanmalara önayak olur. Kendisinden sonra gelen sultanlar, beden eğitimiyle en az onun kadar ilgilenir. Enderun mekteplerinde spor derslerinin de görülmesi, medreselerde okçuluk, binicilik alanında müfredat konulmasının Orhan Bey’le yakın ilişkisi olduğu savunulur. Orta Asya’dan beri aksiyondan uzak olmayan tebaanın sporla tanışması maksatlarından biridir güreş tekkelerinin. Seyyah-ı âlem Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde I. Murat’ın, Edirne Güreşçiler Tekkesi’ni kurduğunu anlatır. Kuvvetli, imanlı, gürbüz yiğitler, eğlenmek için pehlivanlığa soyunur.  Hemen peşi sıra II. Murat devrinde (1445) Manisa Güreşçiler Tekkesi hizmete başlar. Bu ikisinden sonra Anadolu’da hızla yayılır benzer yapılar. Hatta Mekke, Cidde, Üsküp, Bağdat ve Şam’da da tekke açılır. İşleyişe baktığımızda kurumların pehlivanların konakladığı, idman yaptığı yerler olduğunu söyleyebiliriz. Diğerlerinden tek farkı çevresinde spor tesislerinin olmasıdır.

Evliya Çelebi, Edirne Güreş Tekkesi’ni, kapalı kısımda birçok odaları olan bir mekân olarak canlandırır hayal dünyamızda. Odalardan birinde şeyh ve ailesi, diğerlerinde ise güreşçi dervişler barınmaktadır. Er meydanına çıkan pehlivanları şöyle anlatır Evliya Çelebi:  “Tekke tabanı, siyah taş gibi yağa bulanmış bir arbede meydanıdır. Ehil olmayanın dolaşması bile, düşüp başını yere çarpma ihtimalinden dolayı tehlikelidir. Ama iki şecaat meydanı eri, gömleksiz ve çıplak ayakla bu meydanda iki-üç saat”, ‘o yağ üzerinde’ mücadele etmektedir. Salon, aynı zamanda müze durumundadır. Çünkü meydanda eski pehlivanların demirden yayları, okları, gürzleri ve çeşit çeşit kemankeş darbları, sadakları, zerdeste (zırh) ve matrakları, kırkar-ellişer okka gelen manda derisinden yağlı kıspetleri ve nice pehlivan aletleri asılıdır.” Güreşçi tekkeleri şeyhi genellikle o dalda nam salmış bir ilim ehlinden seçilirdi. Ona yardımcı olan müderrisler de aynı şekilde Allah yolunda kendini geliştirmiş, kuvvetli kişilerden atanırdı. Güreş müsabakaları Müslümanların bayramı cuma günlerinde tertip edilirdi. Güreşten önce salavat getirilir. Dua edilip pirlerinin ruhları şad edilirdi. Evliya Çelebi, bu ayini  “bütün İslâm bahadırlarını gazaya teşvik” cümlesiyle tarif eder. Vakıf eseri olan bu kurumlar, yüzyıllarca varlığını korur. II. Mahmut devrinde vakıfların idarî yapısı değiştiğinde yeniçeri ocaklarıyla birlikte güreşçi tekkelerinin sayısı azalır.

Torba döverek nefsi terbiye

Hazreti Hamza nasıl güreşçilerin piri ise, Sa’d b. Ebi Vakkas’da okçuların ustasıdır. Onun izinden gidenler okçuluk konusunda kurumlaşmaya gider. Ordu ihtiyacını karşılamanın yanı sıra gençlerin Asr-ı Saadet’i yâd etmesi için de bir aracıdır ok ve yay. Nitekim II. Selim devrinde savaşlarda ok kullanılmadığı halde bu alanda ihtisaslaşma devam eder. Devlet-i âli, kemankeş (okçu) yetiştirmek üzere tekkeler inşa eder. Talimler yapılması için alanlar tahsis eder. Güreşçi tekkeleri gibi burada da işin ehli kişilerin rahle-i tedrisinden geçer dervişler. Başarılı kemankeşler, ödüllerle teşvik edilir. Bilinen ilk ok meydanı, Orhan Bey zamanında Bursa’da yapılmıştır. Daha sonra Edirne, Kahire ve İstanbul’da da yeni mekânlar faaliyet gösterir. İstanbul Okçular Tekkesi, Kasımpaşa ile Darülaceze arasındaki Okmeydanı’nda inşa edilir. 1770’te III. Mustafa tekkeye bir minare ilâve eder. I. Abdülhamid ise bir çeşme ile ihya eder müesseseyi. Senelerce aynı amaçla yüzlerce insan yetiştiren dergâh, 10 Temmuz 1894’te depremle büyük zarar görür.

Günümüzde yeniden inşa edilen yapı açık olduğu dönemde baş sorumlusu okçu pehlivanların en bilgili olanlarından seçilen şeyhti. Şeyhe çoğunlukla ‘bin yüzcü’ adı verilirdi. Her okçunun bu mertebeye ulaşması mümkün değildi. Kemankeşlik etmek isteyen, şeyhten ruhsat almaya mecburdu.  Şeyhten sonra, rıkâb-ı hümayun atçıbaşısı, şeyhü’l-meydan ve mütevelli gibi üç “meydan ihtiyarı” gelmektedir. Bu kişiler tekke içindeki idari işlerden sorumludur. Dervişler öncelikle torba döverek nefislerini bir nevi terbiyeden geçirir. Öyle hemen ok atmak mümkün değildir. Derviş piştiğinde sıra okla ve yayla tanışmaya gelir. Sabah, akşam, ikindi namazlarından sonra üç yüz ok atılır. Bütün okçular evlerinde “Ya Hakk” levhasını bulundurduğu söylenir. Bunun sebebi, talimlerde sporcu üç-beş adım ilerleyip  ‘Ya Hakk’ diye inlemesidir. Abdestsiz ok atılmaz. Namazdan önce talim yapılmazdı. Uzun yıllar vakıf olarak işleyişini sürdüren İstanbul Okçular Tekkesi’nde 1682’de, kırk bir kişilik bir kurul tarafından ‘okçuluk kanunu’ hazırlanır. ‘Tekke Sicil Defteri’ iki yüz yılda üç binin üzerinde kemankeşin yetiştirildiği belirtilir. Tekkelerin tümünün neden kapatıldığı konusu haberimizin dışında kalıyor. Üstad Cemil Meriç’in deyişiyle yetinelim biz de: “Tekkeler sevgi ocağıydı. Rejimle bağdaşmazdı.”
Başlık: Ynt: Dervişin menzili ‘Güreş tekkesi’
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 27, 2017, 06:59:35 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Dervişin menzili ‘Güreş tekkesi’
Gönderen: вαşκαп - Ekim 14, 2017, 01:19:13 ÖS
(http://i.hizliresim.com/ZZNddG.gif)