Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Şubat 27, 2014, 01:43:16 ÖS

Başlık: Acı Gerçekler Ve Ümit Dünyamız
Gönderen: Fatih - Şubat 27, 2014, 01:43:16 ÖS
Şimdiye kadar dünyanın değişik yerlerinde, farklı felsefe, farklı hareket ve farklı akımlarla temsil edilen, birbirinden çok ayrı hürriyet, kardeşlik ve eşitlik düşüncesinin gerçekleştirilmek istendiğine şahit olduk.. konuyla alâkalı çeşitli beyannameler dinledik.. rengarenk vaadlerle ümitlendirildik.. defaatle yitirdiğimiz cennete ulaşacağımız ümidiyle şişirilmiş ihtilâl manifestolarıyla avunduk ve avutulduk.. ve kimbilir kaç kere, ırk, millet ve coğrafya hudutlarını aşkın tam hürriyet, tam eşitlik. tam kardeşlik hülyalarıyla kendimizden geçtik ve coştuk.. hatta zaman geldi bütün dünyayı yalın bir insanlık mefhumu etrafında örgütleyeceğimiz vehmine kapılarak “dünya kardeşliği” bile diyebildik...

Ne var ki, şimdiye kadar, bunlardan en küçüğünü, en önemsizini bile gerçekleştiremedik.. gerçekleştiremedik; zira bu teşebbüslerin ve daha doğrusu da bu iddiaların hiçbirinde, eşya ve insanın ruhuna müdahale edebilecek müessiriyete sahip değildik. Oysa ki, böyle bir müessiriyet çok önemliydi; ama biz, bir taraftan beşer tabiatına karşı savaş ilân ederken, diğer yandan da insan ve eşyaya ait bir kısım hususiyetleri sürekli gözardı ediyorduk.

Muhtelif coğrafî bölgelerde, birbirinden farklı iklimlerde, ayrı ayrı kültürlerle beslenmiş, değişik ırk ve milletlerin, onca farklılığını hesaba katmadan, teşbih tanelerini ipe diziyor gibi onları bir araya getirebileceğimiz veya getirilebileceği vehmine kapıldık.. onca ayrılıkları yok sayarak, hülyalarımızda yaşattığımız cennetin sırlı anahtarlarını elde etmişçesine kendimizi şımarıklığa saldık.. ve naralar atarak ortalığı velveleye verdik.

Oysa ki, yazılan, söylenen ve deklare edilen şeyler, donanma gecelerinde, yanıp-sönen havâi fişekler gibi yanmasıyla sönmesi bir oluyor; ifade edilmesini müteakip hemen unutuluyor, derken ölümlü vaadlerin yerini ölümsüz inkisarlar ve ızdıraplar alıyordu. Eşitsizlik azalmıyor, artıyor.. mevcut baskı her yerde daha ciddi esaretlere inkılâp ederek devam ediyor.. insanî hak ve hürriyetler, amansız harp ve istibdatların dişleri arasında eriyip gidiyor.. ve tabiî topyekün insanlığın cennet beklentileri de cehennemi görüntülere çarpıp kırılıyordu ki; bu da, bizim gibi güçsüz milletler için, âdeta, bir mazlumiyetten başka bir mazlumiyete, bir mağduriyetten başka bir mağduriyete intikâl adına birer ara fasıl mahiyetinde idi.. ve ilân edilen her yeni “İnsan Hakları Beyannamesi”y\e bir kere daha ümitleniyor, seviniyor ve arkasından da yeni inkisarlara düşüyor ve yeni beklentilere koyuluyorduk...

Şimdilerde de değişen bir şey yok; yirmibirinci asra girerken, yine dünyanın yarısından fazlası, beklentileriyle pürheyecan; maksadının hilafına maruz kaldığı şeylerle inim inim ve çektiklerinin ızdırabını ümit ve hayallerindeki mutluluk vehimleriyle tadil ederek yaşamaya çalışıyor.. tabiî buna yaşamak denecekse!.

Dün Asya Steplerinden Balkanlar’a. Hindistan’dan Kırım’a, Belçika Kongosu’ndan Merakeş’e kadar müstemlekecilerin -tabiî suret-i haktan görünerek- yerli halka çektirdikleri aynı fecâyi ve fezâyii, bugün Cezayir’den Somali’ye, Filipinler’den Dağıstan’a, Saraybosna’dan Karabağ’a aynı ürpertiyle müşahede ediyor ve iki büklüm oluyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, tarihî hâdiselere “dur!” diyecek ve onlara kendi boyasını çalacak tarih yapmaya namzet seçkin bir millet veya seçkinler topluluğu zuhur edeceği, zuhur edip tutarlı ve kalıcı politikalar üreteceği, maddî-manevî güç kaynaklarımızı keşfedip ortaya çıkaracağı ana kadar da bir kısım kanlı katillerle temsil edilen bu kanlı arenalar daha bir süre devam edecek.

Evet, bizim dünyamızın, şu beyanname-bu beyanname, şu tarihlî kararlar-bu tarihli kararlardan daha çok bu ölçüde güçlü, kararlı, yüksek performans sahibi insanlara ihtiyacı var.. yaşadığı devirle sımsıkı irtibatlı.. engin bir tarih şuuruyla içli-dışlı ve yay gibi gergin.. toplumun gizli ve dağınık bütün ızdıraplarını toplayıp bir güç kaynağı haline getirmede fevkalâde basiretli ve muzdarip.. her zaman iradesini tarih rüzgarlarıyla kanatlandırmasını bilen ve eli dümende, gözü pusulada, sonsuza yelken açmış aşk, şevk ve irade insanlarına... O insanlar ki; onlar, geçmişin tomurcuk ve meyvesi, geleceğin de fikir işçisi, mimarı ve müessisidirler. Onlar, istikbale yürürken, karşılarına çıkan bütün olumsuz dalgaları kıra kıra yürür ve her zaman arkalarındakilerin sînelerinde bir kalp gibi ritmik ve bir nabız gibi sımsıcak atarlar.

Güçlü fikirler, yerinde beyanlar, muhtevalı beyannameler ve isabetli kararlar, her zaman, güç ve kuvvetini ilâhî irade ve meşiete vesile yapan, sebeplerde kusur etmemekle beraber herşeyi Kudreti Sonsuz’dan bilen, Allah’ın kendilerine olan bütün lütûflarını, son santimine kadar yine Onun rızası istikametinde ve mefkureleri uğrunda kullanan bu nezih ruhlar sayesinde, ayrı bir derinliğe ulaşır, her kesimce hüsn-ü kabul görür, kalıcı olur ve istikbal vaadeder. Onların, bu umumî gayretleri, tarihî dinamiklerle desteklendiği ve millî kaynaklarla beslendiği ölçüde de genişler, ayrı bir enginliğe erer ve süratle netice verir.

Toplumu yeniden inşa edecek kahramanları tarih ve daha evvelki cemiyet doğurur, emzirir, şekillendirir; daha sonra da toplum, tarih ve milleti bu kahramanlar hazırlarlar.. her parçası aydınlık, her düşüncesi rehber ve hiçbir zaman bizim şaşkın ve dağınık isteklerimizin esiri olmayacak olan, aksine hep cesetlerimizde can, iradelerimizde fer, dimağlarımızda da idrak ve basiret usaresi bu kahramanlar...

Bin yıllık, mübarek bir geçmişin ma’nâ ve muhtevasını fevkalâde bir ihtimamla koruyacağına inandığımız bu hikmet erleri, gelecek nesillere de sürekli millet ruhunu aşılayacak, onun her zaman taze-canlı kalmasını sağlayacak ve bir kere daha “devlet-i ebed müddet.!” diyeceklerdir.

Ancak, bunun süratle gerçekleşebilmesi için de, toplumun değişik kesimleri arasındaki farklılıkların ortaya çıkarılmaması, hakperestliğin bir şiddet silahı haline getirilmemesi, Allah’ın kullarına karşı, şeytana arka çıkılmaması şarttır. Değişik bir ifade ile, başkalarının başını yarıp-putunu kırmaya yöneldiğimizde “putun en büyüğü nefsimizdir” mülahazasıyla elimizdeki baltayı bu en büyük düşmanımızın başına indirerek, bizi endişe ile seyredenlerin yüreğine su serpilmesi esas olmalıdır.
Başlık: Ynt: Acı Gerçekler Ve Ümit Dünyamız
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 08:25:00 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Acı Gerçekler Ve Ümit Dünyamız
Gönderen: Özgür Kız - Haziran 19, 2018, 01:54:03 ÖS
 eys