Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. => Konuyu başlatan: мυαммєя αнмєт - Nisan 26, 2011, 12:32:22 ÖS

Başlık: Osmanlılarla İlgili Tarihi Yazılar, Osmanlı Devleti
Gönderen: мυαммєя αнмєт - Nisan 26, 2011, 12:32:22 ÖS
(http://image.haber7.com/haber/haber7/photos/2010/915820110417104418982.jpg)

Osmanlı  Devleti'ne karşı İngilizlerle işbirliği yapan Haşimilerin, Osmanlı'nın  yıkılmasından sonraki 30 yılda başında esen lanet fırtınasının ibretlik  hikâyesi...


Mustafa Armağan'ın köşe  yazısı

Kimi İslam ülkelerindeki hareketlilikler uzmanların  dilini sonunda çözmüş görünüyor. Yerlisi yabancısı aynı şeyi vurguluyor: Bu  olaylar, Osmanlı'nın arkasında bıraktığı büyük boşluğun hâlâ doldurulamadığını  gösteriyor.
Peki Osmanlı Devleti 90 küsur yıl önce tarih sahnesine  veda etmemiş miydi? 21. yüzyılda hâlâ Osmanlı'nın tasfiyesinden nasıl söz  edilebilir? Yoksa bir hayalet midir karşımıza ikide bir  çıkan?

Çağdaş Fransız filozofu Jacques Derrida'nın sözünü ettiği  türden bir hayalet belki. Filmlerden biliyoruz: Cenazesi kurallara uygun  defnedilmemişse ölünün ruhu vârislerine musallat olur. Ta ki usulüne uygun  olarak defnedilinceye ve rahatsızlık duyduğu unsur ortadan kaldırılıncaya  kadar.

Osmanlı'nın hayaleti de benzer bir sıkıntı içerisinde  olmalı ki, terk ettiği evin çeşitli odalarında sık sık karşımıza  çıkmakta.
En iyisi, siz 'İslam'da hayalet var mı?' sorusunu sormadan  ben asıl konuma geçeyim. Size anlatacağım, Osmanlı'ya ihanet etmiş bir ailenin,  son kalıntısı Ürdün'de yaşayan Haşimîlerin başında esen lanet  fırtınası.

1916 yılında Arap isyanını, yakınlarda Suudiler  tarafından yıktırılan Ecyad Kalesi'ne ilk kurşunu sıkarak başlatan Mekke Şerifi  Hüseyin'in oğlu Kral Abdullah'ın hatıratında Sultan II. Abdülhamid'i şu çarpıcı  satırlarla anması ilginç olmanın ötesinde çarpıcıdır:
"Bence  Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve  Mısırlıların Hz. Osman'a yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz.  Osman nasıl fitneyle Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda  insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya  çıktı." (Çeviren: Halit Özkan, Klasik: 2006, s. 19).
Sultan  Abdülhamid'in tarih karşısında acımasız bir şekilde haklı çıkmasındaki inceliğe  bir başka yazımızda değiniriz. Biz şimdi Osmanlı'nın yıkılmasından sonraki 30  yılda Haşimî sülalesinin başında esen lanet fırtınasına  gelelim.
Abdülhamid'in gözünün tutmadığı adamlardan biriydi Şerif  Hüseyin. Onu ailesiyle birlikte İstanbul'a getirip Boğaz'da bir yalıda gözaltına  aldırır. İttihatçılar ise Abdülhamid'in "ak" dediğine "kara" demeyi marifet  bildiklerinden onu serbest bırakırlar. Hüseyin de Hicaz'a döner ve İngilizlerle  anlaşarak Arap isyanının pimini çeker.

İngilizler onu sözde Büyük  Arap Krallığı'nın başına geçireceklerdir. Casus Lawrence de danışmanı olacaktır.  Güya artık Arap dünyasında Osmanlı'nın değil, Arapların ve tabii Haşimîlerin  sözü geçecektir. Siz öyle sanın. İngiliz oyununun kaç perde sürdüğünü bilmeyen  Şerif Hüseyin, sadece Hicaz bölgesine Kral yapılır ama tahtı garantide değildir.  İngilizler onu çoktan gözden çıkarıp Suud ailesiyle anlaşmışlardır. Nitekim  Eylül 1924'te Abdülaziz b. Suud'un develerle hücumu üzerine krallığını oğlu  Ali'ye devretmek zorunda kalacaktır. (1958'de parçalanarak öldürülecek olan  Ali'nin oğlu Abdülilah bu defa Irak'ta karşımıza çıkacaktır) Ali'nin krallığı da  ancak bir yıl sürecek, sonra Hicaz-Necid bölgesi Suudîlere teslim  edilecektir.

Muazzam Arap Krallığı'nın başına getirildiğini  zanneden Şerif Hüseyin ise uyandığında soluğu Kıbrıs'ta almıştır. Çocukluğunda  bayramlarda babasıyla birlikte Şerif'i ziyaret ettiğini anlatan Rauf Denktaş,  emekli kralın kendilerini görür görmez Osmanlı'yı hatırladığını ve "Ah ben  Osmanlı'ya nasıl ihanet ettim? Şimdi ihanetimin cezasını çekiyorum" diye iki  gözü iki çeşme ağladığını anlatır. Nitekim 1931'de Amman'da ölürken bin  pişmandır. (Ziyaret ettiği Yemen'de Osmanlı marşlarıyla karşılanmasına ise  tarihin istihzası demek gerekiyor.)

Ancak Şerif Hüseyin'in  Osmanlı'ya ihanetinin laneti kendisiyle sınırlı kalmayacak, oğullarına, hatta  torunlarına da bir hastalık gibi geçecektir.
Oğullarından Faysal önce  Suriye Kralı yapılmıştı. Ancak Fransızlar istemeyince İngilizler tarafından  mecburen Irak kralı ilan edildi. Tabii İngiliz danışmanlarla birlikte. Ne var  ki, Faysal'ın mutluluğu da uzun sürmeyecekti. Devasız bir hastalığa tutulacak ve  bir mum gibi eriyerek babasından 2 yıl sonra ölecektir.

Yerine  oğlu Gazi'yi kral ilan ettiler. Ancak Gazi İngilizlerin ülkesinin kaynaklarını  nasıl soyduğunu görmüş ve Türk yanlısı bir politika izlemeye kalkmıştı. Tabii  cezasını çok geçmeden görecek, Bağdat'ta bomboş bir yolda giderken otomobili bir  direğe toslayacak ve hayatını kaybedecekti. (1939)

İngilizler onun  yerine çocuk yaştaki oğlunu II. Faysal adıyla tahta geçirdiler. Amca oğlu  Abdülilah da onun "nâib"i yapıldı. İkisi birlikte Irak'ta yapmadıkları rezalet  bırakmayınca 1958'deki halk ayaklanmasında parçalanarak  öldürüldüler.

Şerif Hüseyin'in öbür oğlu Abdullah'ın nasibine ise  Ürdün düşmüştü. Önce Emir, sonra kral oldu. Hatıratını yazacak kadar uzun  yaşadığına bakılırsa en şanslıları sayılabilir. Ne var ki, o da İsrail'in  kurulmasından 3 yıl sonra bir Filistinli tarafından öldürülecektir. İşin garibi,  Şerif Hüseyin'in Zeyd adlı oğlu, kendisine münhal (boş) bir taht bulunamadığı  için en uzun ömürlüleri olmuş ve 1970'te eceliyle ölmüştür.

Baba,  tahtını kaybedip sürgüne gönderiliyor. Bir oğlu hastalıktan, diğeri suikastta  ölüyor, üçüncüsü tahtını kaybedip köşesine çekiliyor. Torunlarından ikisi  parçalanarak öldürülüyor, biri de sözde trafik kazasına kurban  gidiyor.

Osmanlı'ya ihanet eden bir ailenin 30 yıl içinde ne hale  geldiğinin ibretlik hikâyesi böyle.
Az kalsın casus Lawrence'i  unutuyorduk. O da görevini yaptıktan sonra gözden düşmüştü. Londra'da unutulmuş  biri olarak yaşarken 1935 yılında bir motosiklet kazasında  ölmüştü.

Böylece lanet halkası tamamlanmış oluyor. Şimdilerde  Başbakan David Cameron'un, vaktiyle işlediği suçlardan dolayı dünyadan özür  dilemek zorunda kaldığı emperyalist İngiltere'nin "kullan, at" çarkı bütün  acımasızlık ve kusursuzluğuyla işlemiş görünüyor.

Öte yandan Kral  Abdullah'ın feryadı hâlâ kulaklarda çınlamaya devam ediyor:
"Eğer Arap  isyanının bu şekilde sona ereceğini bilseydik hiçbir şekilde Osmanlı'ya isyana  kalkışmazdık."

Mısırlı Dr. Fehmi Şinnavi ise o gür sesiyle şöyle  haykırıyor:
"Günümüz Arap zirvelerinde temel mesele, İsrail'e ne kadar  boyun eğileceği. Eğer Osmanlı'ya bunun binde biri kadar boyun eğebilseydik,  şimdiye kadar elimize geçenlerin milyon katını  kazanırdık."

Zaman
Başlık: Ynt: Osmanlılarla İlgili Tarihi Yazılar, Osmanlı Devleti
Gönderen: вαşκαп - Ekim 15, 2017, 04:45:27 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Osmanlılarla İlgili Tarihi Yazılar, Osmanlı Devleti
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 10:41:17 ÖÖ
 eys