Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Dini Bilgiler ::.. => Konuyu başlatan: мυαммєя αнмєт - Kasım 14, 2011, 09:05:05 ÖS

Başlık: Hz.Musa ve Hz.Şuayb'ın Kızları / Hz Yusuf ve Züleyha / Hz Süleyman ve Melike Bel
Gönderen: мυαммєя αнмєт - Kasım 14, 2011, 09:05:05 ÖS
Hz.MUSA VE Hz.ŞUAYB'IN KIZLARI 
 
Kur'an'da farklı dersler verecek şekilde ele alınan bu iki kıssayı,  mümkünse önce bir tefsirden, olmazsa mealden okunmasını tavsiye ederiz. 
 
Hz.Musa, gençlik çağına geldiğinde saraydan çıkmıştı. İsrail  oğullarından birisiyle Firavunun askerinin kavga ettiğini görmüş ve  yardıma koşmuştu. Maksadını aşan bir yumrukla o kişiyi öldürünce,  Firavunun askerlerinden kaçmak zorunda kalmış, Mısır'dan çı kıp Medyen'e  Hz.Şuayb'ın yanına gelmişti (28/14 -22). 
 
Medyen'e gelen Hz.Musa suyun başına gitti. İnsanlar hayvanlarını  suluyorlardı. Bu arada gözü arka planda iki kadına takıldı. Bunlar,  suyun başı erkeklerle dolu ve kalabalık olduğu için yaklaşamıyorlar,  hayvanlarını zaptetmeye çalışıyorlardı. Hz.Musa, dertleri nin ne  olduğunu sordu. Kadınlar hayvanlarını sulayabilmek için, çobanların  çekilmesini beklediklerini, bu iş için babalarının da yaşlı olduğunu  söylediler (28/23). 
 
Hz.Musa, Firavunun sarayında eşi Asiye tarafından büyütülmüş, onun  elinden saray terbiyesi almıştı. Bu doğal olarak insanlar la, bu arada  saraydaki bayanlarla iletişim kurmayı öğrenmiş olduğunu gösterir.  Tedirgin ve çekingen tavırlarıyla fark ettiği iki kadına ilk tepkisi,  sorunlarını öğrenme isteği şeklinde olmuştu. Güven veren bir ses tonu ve  beden dili kullanmış olacak ki, kızlar, daha önceden tanıdıkları  anlaşılan çobanların yanına gitmedikleri halde, ilk kez gördükleri,  yabancı bir erkekle konuşmuşlar, problemlerinin ne olduğu nu  söylemişlerdir. 
 
İki kadın öncelikle, Peygamber terbiyesi almış, hayatın meşakkatini  üstlenmiş, geçimleri için koyunlarla ilgilenen fakat hayalı iki genç  kızdır. Erkeklerin bulunduğu suyun başına sokulmamakta, sanki fitne  unsuru olmak istememektedirler. Hz.Musa da Mısır'da muh temelen böyle  çekingen davranan kadın görmemiş olacak ki, dikkatini çekmiş dertlerini  sormuştu. Kadınlar ilk görüşte Peygamber kızı olmanın verdiği ferasetle,  Hz.Musa'nın görünüşünden güven okumuş, iyi bir izlenim edinmiş  olacaklar ki, çobanlar sebebiyle suya gide mediklerini söylemişler,  babalarının yaşlı olduğunu belirtmekle de adeta, bizim bir yardımcıya  ihtiyacımız var imasında bulunmuşlardı. 
 
Musa bunun üzerine onların hayvanlarını suladı, sonra da bir gölgeye  çekilerek, "Rabbim göndereceğin hayırlı bir yardıma muhtacım" diye dua  etti. O sırada da yardım ettiği iki kadından birisi utana utana  yürüyerek yanına geldi ve "Babam, hayvanlarımızı su lamanın ücretini  ödemek için seni çağırıyor" dedi. Musa başından geçeni Şuayb'a  anlatınca, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun" de di (28/24-25). 
 
Burda Hz.Musa'nın insaniyet namına iyi niyetle yardım ettiği kadınlardan  hemen uzaklaşıp oturduğu anlaşılıyor. Aynı zamanda kadınların da  babalarına gidip, hem ahlaki yönüyle hem nezaketiyle hem de  işbilirliğiyle dikkatlerini çeken Musa'yı babalarına anlatıp onun  dikkatini çektikleri anlaşılıyor. Ayette kadının haya ile utanarak  geldiğine dikkat çekilmektedir. Aynı zamanda o ailenin hak bilir, ka  dirşinas, emeğe saygılı, iyilik sever bir aile olduğu, Musa'nın da  derdini paylaştıkları göze çarpıyor. 
 
Kadınlardan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü o ücretle istihdam  edilebilecek en hayırlı kişi, güçlü ve güvenilir olan kişi dir". Sonra  Şuayb da 8 veya 10 yıl çalışmasını istemiş, kızlarından birini vermek  isteğini dile getirerek, kendisinin de iyi insan olduğunu belirtmiştir  (28/26-27) 
 
Dikkat edilirse iletişim baştan beri tamamen güven, dürüstlük ve iyilik  üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle kadının Hz.Musa hakkındaki,  güvenilir ve güçlü olanların en hayırlısı şeklindeki tanımlaması  konumuzun nirengi noktasını oluşturmaktadır. Bu iki özellik kalp-kafa  dengesini, ruh-beden birlikteliğini ve iç- dış bütünlüğünü  hatırlatmaktadır Ardından da Hz.Şuayb'ın onu damat olarak görmek  istemesi oluşan bu güvenin onaylanması demektir. Aile, güven ve iyilik  üzerine kurulmuş bir ailedir ve böyle yeni ve güçlü bir çınar aile nin  çekirdeği atılmış olmaktadır. 
 
Bu kıssadan yola çıkarak, erkek kadın iletişiminde şu temel özelliklerin  bulunması gerektiği fikrine ulaşabiliriz: 
 
1-Güven, samimiyet ve iyi niyet 
 
2-Nezaket, centilmenlik, uygun davranışlar sergilemek 
 
2-Yardım etmek, iyilik yapmayı planlamak 
 
3-Güçlü ve becerikli olmaktır ki günümüzde bu, bilgi, beceri, meslek,  kariyer ve ekonomik güç olarak yorumlanabilir. 
 
4-Güven duygusunu, yardım etme niyetini ve sahip olduğu bilgi ve  becerisini mutlaka göstermek ve kanıtlamak 
 
5-Fedakarlık yapmak. Hz.Musa, her insanın kolay kolay kabullenemeyeceği  8-10 yıllık bir hizmet süresini gönülden kabullen miştir. Hiç bir damat  adayı, herhalde kız istemeye gidince, "10 yıl işlerimde bana hizmet et  kızımı vereyim" teklifini kabul etmez... 
 
6-Konunun aileyle paylaşılması. Hz.Şuayb'ın kızları gelip Musa hakkında  babalarına bilgi vermiş, fikirlerini söyleyip çalışmasını teklif  etmesini istemişlerdir. 
 
Bu özellikler, iletişimlerde ve evlilik hayatında denge, ölçü ve  sonucunda mutluluk için, uygulanması yararlı olacak prensipler dendir. 
 
Bu olayda, saraydan çıkmış eğitimli bir gencin, istemeden bir ölüm  olayına karışmasından ve zalim Firavun askerlerinden kaça rak yabancı  bir ortama gelmesinden sonra, genç iki kızla (ki Kur'an kadın demekle,  Peygamber terbiyesiyle kazandıkları olgun hanımlık tavırlarını  vurgulamaktadır) ger- çekleşen seviyeli, güzel amaçlı iletişiminden ve  örnek davranışlardan söz edilmektedir. Hz.Musa Şuayb Peygamberin  kızlarından biriyle evlenmiştir. 
 
Birbiriyle tanışma, çıkma ve flört denilen ilişki biçiminde şayet  taraflar arasında bu temel insanî, zarurî ve ahlakî iletişim nitelik  leri sağlanamamışsa, hissedilmiyorsa ve somut olarak gözlemlenemiyorsa,  bu tür ilişkiler ciddi anlamda gözden geçirilmeli, duygu seli ne kapılıp  bilinçsizce hareket edil memeli, doğacak olumsuzluklar göz önünde  bulundurulmalıdır. 
 
------------------------- 
Hz.YUSUF ve ZÜLEYHA 
 
Yusuf Peygamberin kıssası, bir tefsirden, hiç olmazsa mealden okunursa  daha yararlı olur (Yusuf süresi). 
 
23.ayette, özlü olarak olay ele alınıyor 
 
Kadının hissettikleri muhtemelen tamamen cinsellik ürünü değildi, Mısır  kadınlarının ifadesiyle (12/30) aşk ateşiyle yanıp tutuşmuştu. Arzusu  kalbine kadar işlemiş, vazgeçilmez bir tutkuya dönüşmüştü. 
 
Kadın aynı zamanda son derece zeki ve bir devlet adamı gibi anında  tedbirler üreten bir yeteneğe sahiptir. Yusuf'a hamle ya parak gömleğini  arkadan yırttığında karşısına çıkanları etkilemek istemesi ve Yusuf'a  ceza olarak hapsi önermesi, kadınların ellerine bı çak tutuşturması gibi  olaylar bunu gösterir. 
 
Kadının şiddetli duygu patlamaları yaşadığını ve gönül yangınının artık  önlenemez hale geldiğini, her şeyi göze alarak Yusuf"u odasına kapatmaya  karar vermesinden kolaylıkla anlayabiliriz. 
 
Kadının Yusuf"un nefsinden ciddi talebi vardır, ondan da kendinde  bulunan arzunun uyanmasını istemektedir. 
 
Olay kadının evinde, hatta odasında gerçekleşmektedir,Yusuf o evin  kölesi durumundadır. Köleler istenilen her yer ve zaman da bulunmak ve  her isteneni harfiyyen yapmak zorundadırlar. 
 
Kadının kocası da iktidarsız olabilir veya çocukları yoktu. Çünkü  Yusuf'u ilk getirdiğinde evlat ediniriz demişti(12/21). 
 
Kadının böyle bir talepte bulunmasının temel sebeplerinden birisi  kuşkusuz Yusuf'un cazibesidir. Kadın kendi elinde büyüt tü ğü  delikanlıdaki fiziksel gelişmenin ve güzelleşmenin farkındadır. Bu  yeterliliğin, kadının arzusunu gerçekleştirmeye yetecek durumda olduğu  inancına varmış olacak ki, belki de ilk kez böyle bir hamle yapmaya  karar vermiştir. Yusuf'un davet karşısındaki ciddi tepkisi, ne yin ne  olduğunu bilecek yaşta ve fiziki anlayış durumunda olduğunu gösterir. 
 
Zeki bir kadın olan züleyha, olgunlaşmamış bir nefisten nefsani talepte  bulunması uygun düşmez. Nefsi uyanmamış bir çocuk karşısında bunca  zahmetlere girmesi, saldırması ardından da suçluluk duygusuyla kendini  savunması ve suçu ona atmaya çalışması da olaya el koyan kapıdaki iki  kişinin gömlek olayına girmeleri de anlaşılır olmaz. 
 
Mısırlı kadınlar da aynı cazibeye kapılmış ve onu birden görünce  akılları başlarından gitmiş ve yaşadıkları şok şaşkınlık içine,  ellerindeki bıçaklarla meyve yerine ellerini kesmişler ve "Bu insan  olamaz ancak kerim bir melektir!" demişlerdi. Burada da cinsel bir  duygudan ziyade, kalbin akması ve meyletmesi konusu işlenmektedir. 
 
Kadınlar Yusuf'u ilk kez gördüklerine göre, Zeliha Yusuf'u ciddi bir  şekilde kıskanıyor, sahipleniyor, sadece kendine özgü kal masını istiyor  ve kimseye göstermiyordu. 
 
Yusuf'un, kadının zaman içinde kendisine gösterdiği ilginin ve  yakınlığın farkına varmaması da düşünülemez. Yusuf'un, neler  hissettiğini bilmemiz mümkün görülmese de, kadının belki de tek taraflı  olduğu söylenebilecek duygularına karşılık vermediğini ve ver meyi de  düşünmediğini, Züleyha odasında yapılan teklif ve sonrasında hasımca  tavır sergilenmesi ve Kur'an'da görüldüğü kadarıyla Yusuf'un uzun yıllar  zindanda kaderiyle başbaşa bırakılması gibi ipuçlarından anlamak  olasıdır. 
 
Bunlardan öyle anlaşılıyor ki, Yusuf'a karşı duyulan duygular, kalbî  sevgi duygularından tamamen soyutlanmış, sadece cinsel arzulardan oluşan  duygular değildi. Kadınların, Yusuf'un sadece yüzünü görmekle  kendilerinden geçmesi, Yusuf'u sürekli gören Züleyha'nın duygularını  anlamada bir ölçü olabilir. Yusuf'un simasında yansıyan cemalî vasıf,  Züleyha'nın adeta aklını başından almış, kalbine işlemiş, varlığının  vazgeçilmez bir parçası hali- ne gelmişti ki, onsuz olamayacağı  noktasına ulaşmış ve onu elde etmenin baş ka bir yolu olmadığından,  olayı odasına taşımıştı... 
 
Züleyha odasında olay şöyle gerçekleşiyor: 
 
Kapılar kitleniyor. "Kapıların kitlenmesi" kadındaki azim ve  kararlılığı, tutkusunu gerçekleştirmedeki gözü dönmüşlüğü anlattığı  gibi, tedbir adına da planlamadaki hassasiyetini göstermektedir. Bu,  kadının, statüsü adına ve evli bir kadın olması durumuyla yaptığı işin,  hiç de olumlu bir davranış olmadığının farkında olduğunun, bunca riske  rağmen yine de nefsinin arzusunu frenleyemediğinin bir göstergesidir. 
 
Kapıların kitlenmesi aynı zamanda Yusuf'un o güne kadar, duygusal ve  davranış olarak Züleyha'ya hiç bir şekilde karşılık ver mediğinin,  kadının arzularına ortak olmadığının açık bir kanıtı sayılmalıdır.  Muhtemelen kadın, o güne kadar duygularını değişik davra nışlarla belli  etmişti; etmişti ki sonunda son hamlesini, her şeyi göze alarak yapma  sınırına gelmiş, kölesini duygu ve arzularının kölesi olarak kullanmaya  karar vermişti... 
 
Kadınlık avantajları kullanılıyor. Ayetin ifadesinde şuh bir davet edası  da ciddi bir ültimatom da sezilmektedir: "Hey! Hadi gelse ne!.." gibi  bir şey!..Batılı tasvir adına olmadan, hayalî olarak bu sözde gittikçe  hırçınlaşan farklı tonlar da sezilebilmektedir. "Ne olur gel artık!"  yakarışı tırmanışı sonucu "Gel diyorum sana!" emir ve tehdidi kendini  göstermektedir. 
 
Bir ayet, hassas ve son derece dikkat çekici bir anlatımla, kalbin ve  nefsin etkilenmesi konusunda gözün etki gücüne dikkat çe kerken(33/53),  bir başka ayet de, kadın sesinin insanın kalbini alt üst edebileceğine  işaret etmektedir(332/32). 
 
Ayette odanın dekorasyonu ve kadının kıyafeti konusunda bir ip ucu  görülmüyor. Fakat, ses konusundaki ipucu bu konuda düşünmeye gerek  bırakmayacak kadar konuyu örtülü şekilde nazara vermiş olmaktadır. Bu  konuda da kadının hazırlıklı olduğu söyle nebilir... 
 
Kur'an, yukarda bir nebze temas ettiğimiz gibi, cinsellik konularında  nezih, kısa, örtülü ve dolaylı bir dil kullanır. Sadece bir ayette Adem  ile Havva'nın yasak meyveden yedikten sonra avret yerlerinin  göründüğünden ve cennet yaprağıyla örtmeye çalıştıkların dan söz  eder(20/121). 
 
Kurgulanan senaryonun gerçek olmaması için hiç bir engel  görünmemektedir, doğal şartlar tamamıyla Züleyha'nın lehinedir... 
 
Bu, Züleyha'nın son ama en kapsamlı ve etkili manevrası ve silahıdır.  Hiç denemediği şeyi ilk kez deneyecek, duygu ve arzula rını açıkça belli  ederek nihaî teklifini yapacaktır. 
 
Züleyha'nın belli bir şekilde, kendine güvendiği ve amacına  ulaşacağından büyük çapta emin olduğu izlenimini ediniyoruz. Bu,  Yusuf'un kölelik bilinciyle hareket edip arzusunu yerine getireceği  konusundaki anlayışından kaynaklanmış olabilir. Ciddi anlamda yaptı ğı  onca hazırlık da bu konuda kadına güven vermiş olabilir. Öte yandan her  şeyi göze alarak, yaptığı teklifin reddedilmesi karşısında duyduğu büyük  hayal kırıklığı ve duygularının karşılık bulamamasının verdiği  psikolojik baskının etkisiyle, hırs ve öfkeyle hareket edip, ne pahasına  olursa olsun elde etme amacıyla gömleğini çekip yırtma sı, sonrasında  da hapse yollama adına Yusuf'a karşı takındığı acı masız tavır da bu  konuda bir belirti sayılabilir. 
 
Kadın önce kadınlığını kullanmış, amacına ulaşamayınca da statüsünü  kullanarak cezalandırma ve onurunu kurtarma yoluna gitmiştir. 
 
Burda Hz.Yusuf'un bir insan olarak değerlendirilmesi de çok önemlidir. 
 
22.ayette Yusufun ergenlik çağına girince ilim ve hikmet verildiği  belirtiliyor. Bu, Henüz Peygamber olmadığı anlamına da gelir.  Züleyha'nın Yusuf"u sıkıştırması olayı, bundan sonra meydana gelmiştir. 
 
"Bürhan" Yusuf'a verilen bu ilim ve hikmete işaret olabilir. Ya da  vicdan eğitimli zeka gücü ve sorumluluk şuuru diye de tanımla nabilir.  Burhan kavramı bu hikayedeki can alıcı anahtar kavramdır. Çünkü Yusuf'un  davranış biçimine yüklenecek anlama ve yoruma kaynaklık etmektedir. 
 
Kur'an'ın, seçilen bir Peygamberin, delikanlılık çağında başından geçen  hassas bir deneyimini dile getirmekte, fakat iki-üç keli meyle adeta  bütün hayatına denk hatta üstün sayılabilecek son derece önemli bir  durumunu dillendirmektedir. Yusuf'un bütün hayatı içinden bir sahne, "O  da meylet-ti" şeklinde nazara verilmektedir. Bu olay ve bu olayda bu  anlık tutumu, geçmişinde onca ibretli olaylar yaşayan, gelecekte de aynı  şekilde uzun süre ha pis kalacak, ama aklanacak ve Peygamberlik ve  hükümdarlık yapacak olan Hz.Yusuf'un hayatının, mihenk ve dönüm noktası  gibidir. 
 
Bir insanın, özellikle toplumun önünde misyon sahibi tanınmış birinin,  geçmiş ve gelecek hayatındaki bütün başarılara ve er demli davranışlara  gölge düşürebilecek bir iki kelimeyle ifade edilebilecek küçük bir  davranışı, psikolojik bir bakışla o insana o gözle bakmayı sağlayabilir.  Cinselliğe ya da paraya zaaflarını önleyemeyen kimi toplum ileri  gelenlerinin başarıları ve kariyerleri, basit bir söz veya  davranışlarıyla bir anda sönüverir. Aklanmış olsalar da bu tür  insanların isimleri her anıldığında, hayatlarının dönüm noktası duru  munda olan o kelimeleri ve olayları da beraberinde hatırlanmaktan  kurtulamazlar. 
 
Ancak bir iftira söz konusu olursa, bu konu kamu vicdanını ikna edecek  tarzda, sözgelimi gizli çekim görüntüleriyle ve iftiracıla rın  itiraflarıyla tescillenirse, itimat edilen ve sevilen seçkin kimseler  tarafından o kişi sahiplenilirse, mazlum durumda olanın yıldızı daha da  parlayabilir. 
 
Hz.Yusuf, "Maâzallah!" reaksiyonuyla hatırlanmaktadır. O'nun durumu en  mutemed kaynak olan Kur'an'la açıklanmakta, tebrie edilmektedir. 
 
Benzer olaylara Kur'an'da rastlanır. Hz.İsa'nın, "Beni ve annemi tanrı  edinin demedim!" demesi gibi (5/116). İfk olayında Hz. Aişe'nin temiz  olduğunun ayetle ilan edilmesi gibi (24/11-16). 
 
Züleyha, davetini hem çekici görüntüsüyle hem cezibeli sesiyle hem de  beden diliyle göstermiş olmakta ve Yusuf'a doğru hare kete geçmiş  bulunmaktadır. 
 
Buraya kadar kadın her konuda aktif olarak görünmektedir. Deyim  yerindeyse Yusuf, beden diliyle köle duruşunda gelişmeleri takip  etmektedir. Fakat bu safça, ne olduğunun farkında olmadan, düşünce  köleliği duruşu içinde izleniyor değildir. Çünkü Yusuf kendi sinden  nefis hamlesi beklenecek rüşt çağına geldiğinde, ilim ve hikmet sahibi  bir insan haline de gelmiştir. 
 
Nefis arzularının ve hastalıklarının üstesinden gelebilecek en güçlü iki  silah; kalpteki Allah saygısı, zihindeki bilgi ve düşünce gücü  olmaktadır. 
 
Yusuf muhtemelen, ateşin kendisini yakacağını hissettiği anda bu köle  duruşunu bozmuş, kendine meyleden Züleyha'ya mey letmişti. 
 
Fakat iki meylin hem başlangıcı hem cereyan şekli hem de sonucu  birbirinden farklı gerçekleşmiştir. 
 
Kadın, nefis arzularının etkisiyle, ruh ve bedenini günah ilişki ile  doyurma amacıyla hamlesini yaparken, Yusuf Ruhundaki inancın, beynindeki  ilmin etkisiyle, kadına karşı kendini korumak, hücumunu geri çevirmek  için ona meyletmiş olmaktadır. 
 
Kadının meyletme niyetinin nefis arzuları olduğu konusunda, hazırlık  aşamasından ve sonrasındaki sert tavırlarından rahatlık la okunmaktadır.   
 
Yusuf'un meyletme niyetinin nefis arzusu olduğuna dair hiç bir emare  görünmemektedir. 
 
Bu meyil pekala bir savunma eylemi de olabilir. 
 
Hatta kadına, kadının meylini kırma ve farklı bir meyil kazandırma adına  bir meyil girişiminde bulunmasından da söz edilebilir. Çünkü bir taraf  tan "Allah'a sığınırım" diyerek kalbini konuşturmuş, vicdan muhasebesi  uyarısı yapmış, diğer taraftan da, kadının kocası nı, evli bir kadın  olduğunu ve kendi minnet duygularını hatırlatarak, bu kötü eylem sonucu  oluşacak vefasızlık, ihanet ve cezalandırılma gibi kötü akıbeti nazara  vererek, maddi manevi gerçeklere dikkat çekmiştir. Böylece kadının  içinde bulunduğu duygusal ve psikolojik sarhoşluktan uyanması için,  belki de tutup ırgalama ve "Kendine gel!" deme adına kadına yönelmiş,  hamle yapmış olmaktadır. 
 
Kısacası söz konusu iki meyli anlam ve amaç yönleriyle birbirinden  ayırmalıyız: Züleyha, nefis arzularının yönlendirdiği kalbi ve aklıyla  Yusuf'a aksiyoner bir durumda meyletmişken, Yusuf İnançlı kalbinin ve  ilim ve hikmet boyutlu aklının, nefsini yönlendirmesi sonucu reaksiyoner  bir durumda züleyhaya doğru yönelmiştir diye düşünebiliriz. 
 
Şayet Hz.Yusuf"u bir beşer olması sebebiyle, diğer Peygamberlerde de  örnekleri görülen ve adına "Zelle-sürçme" adı verilen bir durum açısın  bakılacak ve değerlendirilmesi yapılacaksa, konuya şöyle yaklaşmak  isteriz. 
 
Allah’ın külli iradesi karşısında insanın cüzi iradesine bir tercih payı  ayrılması gibi, beşeriyetin muktezası bir nötr duruş, bulu nuş ve  duraklamadan söz edilse bile, "Bürhan" ve "İhlas" kavramlarıyla, bu  anlık beşeri boşluğun anında doldurulduğunu okuyabilir ve  söyleyebiliriz.Yusuf da bir beşerdir, diğer insanlar gibi cinsel gücü  vardır ve bizzat kendisi nefsin kötülük emreden yönüne dikkat çek  mektedir.(12/53). 
 
Muhtemelen Yusuf, böyle bir teklifle ilk kez karşılaşmış bir şaşkınlık  geçirmişti. 
 
Müfessirlerin bir kısmı, Yusuf'un nefsani bir meyil göstermiş  olabileceğini vurgularken, bir kısmı sadece aklından geçirmiş olabi  leceği üzerinde dururlar bazı müfessirler de bir Peygamberin böyle bir  meyil göstermekten de masum olduklarını savunmuşlardır. 
 
Bu meyli, akıl ve vicdandan bağımsız bir nefsin, fıtrî-yapısal bir  yönelişi olarak yorumlayabiliriz. Bu "Ateş yakar", gerçeği gibi bir  oluşumdur. Aç olan bir insanın yiyeceklere, çölde kalmış olanın suya  doğru doğal yönelişi gibi… 
 
Bu meyli, son derece profesyonelce hazırlanmış bir nefsani tuzak  karşısında, Züleyha'nın hem görüntü olarak hem de sesle sağladığı  etkileyici bir durumda ve teklif karşısında; Yusuf'un hayat deneyimi  olarak yaşanmış ve bilinçaltında depolanmış benzeri gö rüntü ve bilgiler  bulunmadığından, hayal aynasında görüntülenen ve tasavvurda oluşan  sembolik-timsalî cinsel bir imajdan ibaret olarak da yorumlayabiliriz.  Bu durumda bilinçaltı, bağım-sız ve bağlantısız, hatta sınır çizilmemiş  nefis hesabına, teklif karşısında oluşan bu belli belirsiz imaja, "Bu da  nedir?" diyerek yöneldi. 
 
Durum anlaşılınca da, anında durdu ve öteye geçmedi. Yalın nefisten  doğal bir tepki ile gelen bu meyil hissi, bloke edildi, bilin ci  aşamadı, bir çeşit bastırıldı. 
 
Bu imajı yorumlamak ve vicdan yelpazesinde nereye koyabileceğini  belirlemek için, görünüşte kadına doğru denebilecek bir yönelmeyle;  aslın da zihne yansıyan imaja yöneldi, kavradı, geri çevirdi ve  tepkisini koyarak, karşı taraftın irade dışı tetiklediği meyil his sine  meylederek onu yok etti!.. 
 
Bu, güçlü bir patlama duyduğumuzda, gökyüzünde ciddi bir parlama  gördüğümüzde refleks olarak başımızı sesin geldiği tara fa çevirmek gibi  bir şeydir. Deprem şokunda da insan bilinçsizce ne tarafa yöneleceği ve  ne yapacağı konusunda kısa bir şok yaşar, sonra bilinçli davranırız. 
 
Peygamberimiz, ilk vahy ile karşılaştığında yaşamıştı. Ayetlerde bunun  ipuçlarını görüyoruz. Unutmama heyecanıyla ayetleri tekrarlamaya  çalışmış, dilini oynatmış, ayet de unutmayacaksın acele etme! anlamında  uyarmıştı (75/16-17). 
 
Nuh Peygamber de inanıp kendine katılmamış olan oğlunun dalgalar  arasındaki halini görünce anlık bir meyil ve tepkiyle, Allah’tan  bağışlanmasını istemiş, uyarılınca da istiğfarda bulunmuştu. 
 
Olay zihinde çözümlendikten vicdanda belirlendikten sonra Yusuf, kararlı  ve vicdan destekli bilinçli sorumluluk içindeki "Bur hanî" tepkisini  hem duygusal olarak hem da zihinsel olarak orta ya koymuş olmaktadır.  Yani kadının güçlü meyil çekim gücünü alt edebi lecek, alternatif olarak  güçlü bir meyil ve itme gücü oluşturmuştur. 
 
İnsan psikolojik olarak, kendisine bir şey soran bir erkekle, bir kadına  karşı farklı tepkiler verir, yaklaşım gösterir. Bu, elde olma dan  yapılan bir refleks gibidir. Erkeğin mimikleri yönlendiren yüz kasları,  kadın sesi, yüzü ve genel görüntüsü karşısında bir farklı çalı şır. Bir  erkekle konuşan erkekler ile bir kadınla konuşan erkekler iyi  gözlemlenirse, jest ve mimiklerdeki farklılık beden dili olarak kolay ca  okunabilir. Kadına yönelen insanların meyil güçleri daima güçlü refleks  gösterir. Bu, karşı cinsteki meyil gücünün yoğunluğuna göre değişkenlik  gösterebilir. Erkeklerin bu meyilleri ve beden dilleri doğal olarak,  kadının kimliğine ve tavırlarına bağlı olarak da farklılık lar gösterir  ve farklı anlamlar ifade eder. 
 
Konuyu şeytanla irtibatlandırmak da mümkündür. Ayette şeytanın  peygamberlere bile yaklaşmak istediği belirtilir(6/112). Hz. Ademe ve  Havva ya yaklaşması konusu üzerinde genişçe durmuştuk. Ayrıca Yusuf  olayıyla ilgili olarak şeytan iki ayette geçer, birinde, hapisten çıkma  isteğini iki arkadaşına bildirmiş fakat şeytan onlara unutturmuştu  (12/42), diğerinde ise Hz.Yusuf, "Şeytan benimle kar deşlerimin arasını  bozdu" der (12/100). Böyle has-sas bir konumda şeytanın müdahale etmek  istememesi herhalde düşünülemez. 
 
Bürhan, kesin delil, hüccet, işaret demektir ki afaki olduğu kadar  enfüsi yöne de olur. Yani Yusuf'u gördüğü bürhan içte ve dış ta  gerçekleşen etkili bir delil olmuştur. Hz.Yusuf, Züleyhanın bütün etki  gücüne karşı, vicdanında ve aklında bu fiilin çirkinliğini hem se bep  hem de sonuç itibariyle görmüş değerlendirmiştir. "Rabbim" kelimesinde  hem Rabbimden korkarım hem de efendime ihanet ede mem diyerek iki ucu  birleştirerek tepkisini dile getirmiştir. 
 
Bu olayda son derece önemli mesajlar saklıdır. İlim, hikmet ve  Peygamberlik verilen bir insanın bile zorlanabileceği, erkek-ka dın  ilişkilerinde, zorlanmayacak insan yok demektir. Diğer taraftan da,  şartlar bir cinsin ne kadar aleyhine olursa olsun, nefis meyillerinin  önüne geçmek her zaman için mümkün olabilmektedir. 
 
Bu ayetlerde öyle anlaşılıyor ki, Yusuf ve Züleyha'nın şahsında, erkek  ve kadının birbirlerine, karşılıklı meyletme duygusuna sahip oldukları  konusunda vurgu yapılmakta, inanç ve zihin gücü yani bürhanla ve buna  güç katan ihlasla bu meyil gücünün denetim altına alınabileceği dersi  verilmektedir. 
 
Buna göre ayetten şu da anlaşılabilir: Kadın meylettiği zaman, erkeğin  meyletmeme şansı az olur, bu ihtimal kiminde minimu ma iner, kimisinde  sıfırlanır. kimisi de bir çekim gücüne kapılır ve bilincini yitirmiş ve  hipnoz olmuş gibi, mehlikâların ardından aşıklar gi bi sürüklenir  gider... 
 
Ayetler Hz.Eyyüb'ün Sabır kahramanı olarak ilan edilmesi gibi,  Hz.Yusuf'un İffet kahramanı olarak tanımamıza vesile olurken aynı  zamanda, Kadın ve erkeğin birbirine meyledebilecek hassas yapıda  olduklarına, nefislerdeki çekim gücünün etkisine dikkat çek mektedir.  Buna karşı Bürhan gücünü kullanmanın bu tür kötülüklere, nefis-ruh  hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna işaret etmekte dir. 
 
Burhan gücü ise iç ve dış donanımıdır ki hem aklı hem de kalbi kapsar.  Bürhan gücü, Vehbî olarak bir Peygambere verildiği gi bi, Kalbin Allah  saygısı ve ihlasla nurlanmasıyla, aklın da ilim ve hikmetle  aydınlanmasıyla elde edilebilir. 
 
Hz.Musa olayında, tanışma, çıkma, flört gibi olgulardan söz etmiştik. 
 
Hz.Yusuf olayında, duygu seline kapılma durumunda bir kadının (Bu erkek  de olabilir) nefsi hesabına düştüğü durumlar gözler önüne serilmektedir.  Burada erkek, kadının üstün konumu kendisinin de köle olması nedeniyle  madur ve mazlum durumdadır. Fakat ka dın evli olması sebebiyle kınanmış  ve çevresinde küçük düşmüştür. Ayrıca Yusuf hapisten çıkarken, suçlu  olanın kendisi olduğunu itiraf ederek ikinci kez ezilmiştir. Ayet, deyim  yerin-deyse, elle yapılan bir taciz hareketi gibi küçük sayılabilecek  bir davranış biçiminin olum suz sonuçlarını göz önüne getirerek, daha  ileri aşamadaki eylemlerin, insanın hayatında ne gibi olumsuz ve  yıpratıcı izler bırakacağı konusundaki düşünmeyi ve öngörüyü okuyucuya  bırakmıştır. Flörtlerin bir kısım riskler taşıdığı çıkarımını da  rahatlıkla yapabiliriz. 
 
Flörtlerin masum yüzlerinin olduğu savunulur. Birbirlerini çok iyi  tanıma ve evliliği sağlam temeller üzerine atma niyeti gii.. Öncelikle  bir araya elen karşı cinslerin yalnız kaldıklarında, içlerinden ne gibi  duygu ve düşünceler geçtiğini tespit etmeleri gerekir. 
 
İki insan bir araya geldiğinde yaşadıkları heyecan ve yoğun duygular  içindeyken, birbirlerini ne kadar mantık ve ileri görüşlü lük  penceresinden ölçüp tartabilirler; düşünülmesi gerekir. Çünkü erkek  olsun kadın olsun çoğu insan Züleyha gibi nefis, aşk ve arzu baskısıyla  hareket edip, bazı talepleri kolaylıkla gündeme getirebilir Fakat çok az  insan, erkek olsun kadın olsun, Yusuf gibi davranıp zevke çağıran  istekleri ve davranışları elinin tersiyle itebilir!.. 
 
Ne Yusuf gibi davranabileceğimizin bir garantisi vardır ne de  Züleyha'nın durumuna düşmeyeceğimizin teminatı vardır!.. 
 
Birbirlerini anlamak ve tanımak isteyen ve niyetleri ciddi olan  tarafların, duygu-mantık dengesini sağlamada katalizör görevi gö recek  erdemli ve bilgili, deneyimli ve evli, üçüncü bir şahsın beraberliğinde  görüşmeler yapmaları daha sağlıklı sonuçlar verebilir. 
 
Her bir günah Züleyha teklifi gibi algılanabilir. Ve bunlara karşı  bürhanla Yusuflaşarak, kalp ve aklımızla "Maâzalâh!" tepkisini  gösterebiliriz... 
 
Hz.Yusuf, iffeti, en zor hatta imkansız şartlar altında Rabbisinin  yardımıyla elde etmişti. Günümüzün insanı iffeti, Rabbisinin zimmeti,  kendisinin himmeti, Yusuf yüzlü ve Yusuf iffetli dost ve arkadaşlarının  hizmetiyle elde edebilir. 
 
-------------------------------------- 
 
Hz.SÜLEYMAN VE MELİKE BELKIS 
 
Gelen olayda ise, en üst düzey yönetici konumunda olan iki hükümdarın  yine güzel amaçlı iletişiminden ve muhatabın durumunu, psikolojisini  hesaba katarak etkileyici davranışların sergilenmesinden  bahsedilmektedir. Farklı inançta olan bir kadına ve çevresine tevhid  inancının kazandırılması- nın çarpıcı, sıra dışı bir hikayesi  sunulmaktadır. 
 
Süleyman Peygambere, babası gibi yeryüzü hükümranlığı, farklı ilim ve  mucizeler verilmişti. Neml ve Sebe sürelerinde, kuş ve karınca ile  konuşmasından, rüzgarla uçmasından, cinleri çalıştırmasından bahsedilir.  Ele alacağımız konuda da istihbarat adına kuşla konuşmasından, eşyayı  anında aynen nakletmesinden ve eşsiz mühendislik gerektiren yapılardan  söz edilmektedir. 
 
Belkıs , çevresi cennete benzetilen Sebe (Yemen) halkını yöneten, son  derece zeki, dirayetli, feraset sahibi, otoriter ama mecli sine danışan,  değer veren, sevilen ve her şeyi, özellikle büyükçe değerli tahtı olan  bir melikedir. Ne var ki o ve toplumu güneşe secde etmektedir. Ve  Peygamber, misyonu gereği, insanlığın aleyhine işleyen bu zulüm durumuna  son vermek istemektedir. Satır aralarında iki tarafın da, son derece  zekice, seviyeli, saygılı, anlayışlı, samimi, lutufkar, ama bir o kadar  da diplomatça ve mesafeli tutum ve davra nışlar sergilediklerini,  birbirlerine değer verdiklerini ve olumlu psiko lojik bir hava  oluşturmak için gayret gösterdiklerini okuyabiliyoruz. Özellikle  olayların akışı Hz.Süleyman’ın kontrolünde gerçekleşmektedir. 
 
Belkıs'ın durumunu, Hüdhüd isimli kuştan öğrenen Hz.Süleyman, yine de  durumu teyid ettirmek için, kuştan, yazdığı mektubu Belkıs'a götürmesini  ve çekilip olacakları izlemesini ister. Hz.Süleyman, Belkıs'la ilk  iletişimini mektupla kurar ve çok özlü iki cümleyle amacını belirtir.  Mektubu eline alan Belkıs, bunu çevresine duyurur: 
 
"Bana bir kerîm-değerli bir mektup bırakıldı; Süleymandan...  Bismillâhirrahmânirrahîm diye başlıyor ve baş kaldırmayın, Müslü man  olarak bana gelin diye yazıyor!". Belkıs'ın, mektubu okuyunca önyargılı  davranmaması, olumsuz bir tepki göstermemesi, yorum yapmadan göndereni  hemen belirleyip, besmeleyi vurgulaması, belki de biraz heyecanlanarak,  mektuba "kerim" ifadesiyle bir değer yüklemesi, mektubu gönderen kişinin  ismini söyle- mesi dikkat çekicidir. 
 
Öncelikle Hz.Süleyman Allah ismiyle çok hayırlı ve etkili bir başlangıç  yapmış, imana davetle gerçek amacını ortaya koymuş, kendisine uymalarını  en son cümle olarak zikretmiştir ki bu muhatabın psikolojisini olumlu  etkilemiştir denebilir. Nitekim Melikede bir hid det belirtisi  görülmemektedir. 
 
Aksine Belkıs'ın çevresine soğukkanlı, dirayetli ve zekice yaklaşımları  görülür.Çevresindeki ileri gelenleri onore eder; "Size da nışmadan hiç  iş yapmadım, bana fikir verin!" der.O da psikolojik olarak çevresiyle  etkili bir iletişim kurmaktadır. Ancak ileri gelenler, "Biz güçlü  savaşçı kimseleriz son söz senin deyince, Belkıs'dan, harareti düşürücü,  ikinci etkili psikolojik yaklaşım örneği gelir: "Hükümdar lar bir  ülkeyi ele geçirince perişan ederler, ileri gelenleri de alçaltırlar,  bunlar galiba böyle yapacaklar". Burda savaş yanlılarını yatıştır ma  amacı hissedilmekte, savaşın olumsuz sonuçlarına dikkat çekilmektedir. 
 
Ayrıca "Süleyman böyle yapar!" demiyor, genel konuşuyor, adeta onu hedef  göstermekten çekiniyor. Ya onun gücünden korku yor, ya zalim olmayan  bir yapıya sahip bulunuyor, ya da ilişkilerine daima iletişim kurarak  geliştirmeyi istiyor. Bir ihtimal de Hz. Süleyman'a sempati duymuş  olabilir. 
 
Ve melike üçüncü ve nokta koyucu hamlesini yapar: "Onlara elçi ve  hediyeler göndereyim bakalım sonuç ne olacak!" Dahiya ne çözüm. Kimsenin  olumsuz bir düşünce beslemesine imkan vermeden, savaşı reddetmeden ve  onaylamadan, önlemiş, aynı zaman da hükümranlığının gereğini yerine  getirmiş olmaktadır. İleri görüşlü bir kadın olarak Belkıs, bu tutumunun  Süleyman'a yansıyacağını da düşünmüş, öngörmüş olabilir...Ve sanki  çevresini, kendisinin ve çevresinin geleceği için, kaçınılmaz belli bir  duruma, psikolojik ola rak adım adım hazırlıyor gibidir. 
 
Bu diplomatik atak, aynı zamanda Süleyman’a karşı psikolojik bir yoklama  ve tepki ölçme taktiği olarak da görülebilir. Ya hedi yelerle sulhu  sağlayacaktır ya da Süleyman’ın gerçek niyetini ve samimiyetini anlayıp  tutumunu gözden geçirecektir. Bu, Belkıs'ın Süleyman’a karşı ilk olumlu  iletişimi ve dostluk mesajı sayılabilir. 
 
Hz.Süleyman iki tarz tavır sergiler. Birincisi, hediyelerini geri  çevirir, Allah'ın verdiği daha hayırlıdır der. İkincisi de tutumunu  sertleştirmesidir ki bu aşamada bu, karşı tarafa tam bir psikolojik etki  yapacak, tedirginlik ve korku meydana getirecektir: "Karşı koyama  yacağınız ordularla gelir, hor ve hakir oradan çıkartılırsınız!"...Bu  tarz çıkarılmaktansa kendi rızalarıyla davete icabet etmek en mantıklı  yol olacak ve Belkıs çevresiyle yola çıkacaktır. 
 
Bu noktada Hz.Süleyman'ın, deyim yerindeyse, psikolojik harikalar  kuşağında cereyan eden sürprizleri bir biri arkasına gele cektir. Her  Peygamber tereddütsüz söyleyebiliriz ki birer insan uzmanıdır.  Tebliğlerinin gönüllerde ve akıllarda yer etmesi için, evrende cereyan  eden, ilahî kelamla anlatılan iletişim prensiplerini en mükemmel şekilde  uygulayan örnek önder terbiyecidirler. Her Peygamber kendi döneminde  revaçta olan mucizeleri gibi, psikolojik yaklaşımları da benzer  noktalarda yoğunlaşmıştır. Musa Asa'sının sihirbazların sihir  malzemeleriyle beraber,olumsuz inançlarını, duygu ve düşüncelerini de  yutuvermesi gibi... 
 
Belkıs ve hükümranlığı için, yanında taşıdığı büyük, görkemli ve paha  biçilmez zinetiyle tahtı her şeyi demekti. Bir de kadınlık meyilleri  hesaba katılırsa, Belkıs demek taht demekti!..Zineti ve mücevheri  demekti!...Bir de taht, saltanatın bir sembolüydü, onun ele geçirilmesi,  hükümranlığın el değiştirmesi anlamına gelecek ve kabulden başka  çareleri kalmamış olacaktı... Tekrar hatırlatalım ki, bütün bu  tedbirler, o insanın ve çevresinin Allah'a yönelmesi inanması adına  yapılmaktaydı...Ayrıca Melike ve ileri gelen çevresi, belli bir  yenilmişlik psikolojisi içinde bulunmaktaydı, Peygamber kendisine değil  Yaratıcıya inanmak için gelen bu topluluğa, rahatlatma ve mutlu etme  adına bir hediye de hazırlamış olacaktır. 
 
Hz.Süleyman, ilk sürpriz olarak, Belkıs gelmeden önce, tahtının anında  yanına getirilmesini ve üzerinde değişiklikler yapılması nı ister.  (Günümüzdeki ışınlama teorilerine işaret ettiği söylenir). Belkıs  gelince, sanki hem ezikliğini hem de yorgunluğunu almak ister cesine,  hemen tahta bakmasını ister ve tanıyıp tanımadığını sorar. Belkıs'ın  yaklaşımı çok ilginçtir! Sanki konuyu çok ilginç bulmamıştır; alışılmış  bir tonda: "Sanki ona benziyor!" der. Ve devam eder: "Bize daha önce  bilgi verildi, biz Müslüman olmuştuk! der! Muhtemelen, hükümdar olarak  bulunduğu konumu sebebiyle, çevresini aşamamış, inancını açıkça ilan  edememiş, duygu ve düşüncelerini açamamış tı!..Fakat özellikle bir kadın  için her şeyi anlamına gelen mücevherlerine hiç itibar etmemesi,  tevekkül içinde inanmışlığını ön plana çı karması, aslında, açamadığı  inancıyla dünya adına çok şeyi aştığını göstermektedir. 
 
Ve bir devlet kadınına, kraliçelere layık billurdan bir köşk takdim  edilir. İnancının dünyadaki peşin ödülü olarak. Köşkün avlusu genişçe su  kaplıydı. Kadın ıslanmasın diye eteğini tuttu, şaştı kaldı, çünkü su  ıslatmıyordu. Süleyman Peygamber, eşsiz bir mühendis lik örneği  göstermiş, suyun üstünü şeffaf cam zeminle örtmüştü. Yazır'ın  belirttiğine göre tefsirciler inanç mutluluğunu izdivaçla taclan  dırdıklarını not düşerler(5/146) . 
 
Bu olay, toplumsal statüsü farklı olan herkese, özellikle de bir  hanfendiye karşı iletişimde ve evliliklerde temel amacın yüce tu tulması  konusunda güzel ders vermektedir. Olayda iki taraf da birbirlerine asla  hakaret ve düşmanlık ifade eden söz kullanmamış, tu tum  sergilememiştir. Ne çıkar adına bir adım atılmış ne de nefis zevkleri  hesabına bir yol da tutulmuştur. Burdan, dengeli iletişimler, yü ce  amaçlar ve ölçülü tutumlarla sağlanabilir dersi çıkarılabilir... 
 
Aynı zamanda evlilik öncesi ve evlilik boyunca, eşlerin birbirini hoşnut  ve mutlu edecek davranışlar sergilemesi, hediye alma sı, birbirlerinin  kişilik yapısını iyi çözerek, ihtiyaç duyulan maddi manevi  gereksinimlerin karşılanması konusunda teşvik de sezilmekte dir. 
 
Belkıs'a sunulan hizmetin birinci sınıf bir hizmet olduğu anlaşılıyor.  Bu bize, Dinimizin güzelliklerini dünya insanına tanıtma adı na ip  uçları veriyor. Başta kaliteli insan yetiştiren eğitim kurumları olmak  üzere, hayatın her alanında, güzelliği temsil eden insanların, üst  seviyede yaşadıkları dinin güzelliklerini mümkün olabildiğince üst  seviyede temsil etmeleri ve bunu, hak vesilelerle en ideal şekilde  gösterme durumunda olmalıdır. 
 
Kur'an, Hz.Süleyman'ın sahip olduğu son derece alımlı, özel  yetiştirilmiş ve muhtemelen dünyada o gün için benzerleri bulun mayan  atlardan bahseder. Peygamber onlarla yakından ve bizzat eğitimleriyle  ilgilenir ve onları çok sevdiğini belirtir. Fakat bu sevgisine şu anlamı  da yükler: "Ben mal sevgisini kesinlikle Rabbimi anmak için  istedim!"(38/31-33). Rabbi anmak, günümüz insanına O'nu sev dirmek, en  alımlı hizmetlerle olma durumundadır. 
 
Musa olayında flört durumunun temel niteliklerinden, Yusuf olayında  duygular seline kapılma tehlikesinden söz etmiştik. 
 
Süleyman olayında ise evliliğe giden yolda yüce bir amaç ve niyet  belirlemenin ve eşlerin birbirlerinin ruhuna ve yaratılışına uy gun  davranmanın öneminden bahsedildiğini söyleyebiliriz. Süleyman  Peygamberin evlilik konusunda da, Allah'a yönelmeyi ana hedef  edindiğinde kuşku yoktur. 
Başlık: Ynt: Hz.Musa ve Hz.Şuayb'ın Kızları / Hz Yusuf ve Züleyha / Hz Süleyman ve Melike Bel
Gönderen: Özgür Kız - Ekim 01, 2018, 04:46:22 ÖS
(http://i.hizliresim.com/ZZNddG.gif)