Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Kitap & Dergi Tavsiyeleri ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Nisan 11, 2014, 01:05:22 ÖS

Başlık: Orhan Veli: Muhallebicide buluşmak
Gönderen: Fatih - Nisan 11, 2014, 01:05:22 ÖS
(http://cdncms.zaman.com.tr/2014/04/09/orhan-veli2.jpg)

Orhan Veli ve arkadaşları ‘devlet’in çizdiği çemberin içinde durmalarına rağmen, bundan hoşnut olmadıklarını hissettirirler, fakat Ankara’ya bağımlıdırlar. Ahmet Haşim şiirinin üzerine yürüyen Orhan Veli, ‘Milli Edebiyat’ın ilkel şiirini es geçer; çünkü bu edebiyat devletindir.


Her şey değişir, değişmeyen tek yasa “değişme yasası”dır. Ülkenin toplumsal yapısı değiştikçe elbette şair de, şiir de değişecektir. Bir kere Orhan Veli ve arkadaşları Ankara’ya bağımlıdırlar. Artık şairler için, kültür için Ankara merkez olma savaşımındadır. “Milli Edebiyat” erk’in  İstanbul’dan Anadolu’ya taşındığının farkına varır varmaz Ankara’ya yönelir. Çünkü bizim şairlerimiz ‘devlet’siz edememişlerdir tarih boyunca. Bugün bile ediplerimizin büyük çoğunluğu maaşını devletten almaktadır.

Bilindiği gibi, ülkemizde Osmanlı’dan miras olarak sivil toplum yoktur; olmasına da izin verilmemiştir. Sınırlı bir sivilleşme ancak tarikatlar/cemaatler aracılığıyla hayata geçmiştir. Cumhuriyet, İttihatçılardan aldığı merkeziyeti kutsamayı daha da uçlara taşımış, mahalle muhtarını bile kendisi  atamıştır. Ne giyeceğimizle, nasıl düşüneceğimizle yetinmemiş, estetiği de ‘devlet’ belirlemiş, şairler bu sınırlar içinde manzume üretebilmişlerdir. Elbette ‘devlet’ bunu sağlamak için zora başvurmamıştır; oltaya para takmış, şairler de maişet uğruna  bu zokayı yutmak durumunda kalmıştır.

Resmî estetiğin formulü

Devletin resmî estetiğinin formülü, “Batı medeniyeti + folklor” olarak tecelli eder. Ziya Gökalp gençleri heceye yönlendirmek için her şiire örtülü ödenekten bir altın verir. Resmî estetiği de kendisi ortaya atmıştır; “hars” ve “medeniyet” gibi iki kavramdan çıkarır bu bileşimi. Cumhuriyet bu mirası sürdürür. Şiir tarihinde tek şiire yapılan en büyük ödeme Faruk Nafiz’in 1925’te yayımlanan “Han Duvarları”nadır: 50 lira. Bu para o günün rayiciyle 50 altındır! Devletin başındaki büyüklere övgüler yazan bu şairler ya milletvekili atanır ya da önemli müdürlüklere getirilirler. Nâzım Hikmet ‘devlet’in dışında olan ilk şairdir; onun gölgesinde boy atıp devlet büyüklerini medh u sena eden devlet ediplerine saldırarak putları yıkmaya çalışan şairin balta boynuna iner, devlet bu tutumun bedelini ona ödetir.

‘Devlet’ çemberinin içinde

Orhan Veli ve arkadaşları ‘devlet’in çizdiği çemberin içinde durmalarına rağmen kenarlarında dolaşarak çemberden hoşnut olmadıklarını hissettirirler. Fakat resmî estetiğe savaş açacaklarına Servet-i Fünûn estetiğine, en çok da Ahmet Haşim’e saldırırlar. Servet-i Fünun estetiği gücünü sembolistlerden alıyor, Ahmet Haşim post-sembolistlere selam yolluyordu. Orhan Veli’nin artık müptezelleşmiş olan bu estetiğin en büyük şairine, Haşim’e şiirlerini tehzil (parodi) ederek saldırmasının nedeni, ancak bu yolla dikkati çekebileceğinin farkında olmasıdır. Celâl Sahir Erozan’ın şiirini tehzil etseydi kimsenin dikkatini çekmezdi.

Resmî ideolojinin ‘milliyetçi’ kanadına mensup olanlar, en çok korunanlardı; onlar Batı’ya rağmen Batıcıydılar. Her bakımdan Batıcı olmalarına rağmen, Batı’nın Doğu’yu yutma, sömürme çabasına karşı yerlilik özelliğini öne çıkarmaya çalışsalar da kulakları devlet büyüklerinde olduğu için yukarıdan esen rüzgâra göre yön değiştiriyorlardı. Bu tutum onlara ikbal kapısı açmıştır. Oysa Orhan Veli ve arkadaşları, Batı’nın daha çok aydınlanmacı/hümanist geleneğini sahipleniyor, Kemalist kadro içinde ulusçuluğa hiç prim vermeyen bir kesimi temsil ediyorlardı. Azra Erhat-Sabahattin Eyüboğlu çizgisini benimsemiş, Eski Yunan ve Latin kültürüne hayran olan Orhan Veli, devletin İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya omuz verdiği, Nadir Nadi’yle çevresinin Hitler’in doğum gününü kutlamaya gittikleri bir dönemde, “Hakkınız var, güzel değildir ihtimal/ Mübalağa sanatı kadar/ Varşova’da ölmesi on bin kişinin/ Ve benzememesi/ Bir motörlü kıtanın bir karanfile/ ‘Yarin dudağından getirilmiş’” dizelerini yazacak kadar çizilen çemberin dışına çıkma isteğini ortaya koyar. Elbette bu çemberden çıkamamasının temelinde, henüz devletin dışında örgütlenmiş bir sivil toplumun olmaması yatar. Bu dokundurma bile Garipçilerin neden küçük bir maaşla bohem hayata sarıldıklarını gösterir; çünkü devlet onları kollamamış ama onlara ihtiyacı olduğu için de şairleri büsbütün dışarı atmamıştır.

Şiire şapka giydirdi

Orhan Veli, “bir sınıfın haklarından ziyade, o sınıfın zevkini” ortaya koymaya çalışmış, Cemal Süreya’nın mecazıyla, şiire karpuz yedirmiş, şapka giydirmiştir. Peki, karpuz yedirmek, şapka giydirmek hangi toplumsal ortamın sonucudur? Burada Türkçenin kavram yetersizliği beni sıkıntıya sokuyor. Ben “şehir” ile “kent”i farklı kullanmaktan yanayım. Sert ünsüzlerden oluşan “kent” daha çok her biri bir “mahalle” olan gökdelenlerin, rezidansların bulunduğu mekândır. Burada şapka da giyilmez, sokakta karpuz da yenmez. Toplumsal ilişkinin mekânı, en fazla “günaydın”, “iyi akşamlar” denilen asansörlerdir. Bu mekânlarda mahalle kaybolmuştur artık. Mahalle şehirlerde kalmıştır; bir ya da iki katlı evlerin bahçeli ya da sıralı dizildiği, yazları, özellikle akşamüstleri önü süpürülen, serinlesin diye sulanan, buralara iskemle atılıp oturulan evlerin bulunduğu mahalle, işten dönenlerin biraz duraklayıp ayaküstü hal hatır sorduğu, yarenlik ettiği mekânlardır. Herkes birbirinin adını, ne iş yaptığını, o gün evinde ne piştiğini bilir. Hatta gençlerin gönül maceralarını bile bilir… O toplumsal örgüyü en iyi anlatan da “Söz” şiiridir: “Tak  takıştır,/ Sür sürüştür;/ İnadına gel,/ Piyasa vakti,/ Muhallebiciye.” Mahallenin kızıyla muhallebicide buluşulur; oysa rezidansta oturan kız muhallebiciye gelmez!

Edebi nihilistlik

Garip şiiri benim için ‘edebi nihilistlik’tir. Nasıl ki “siyasi alanda nihilizm her tür toplumsal düzenin kötü olup yıkılması gerektiğini öne süren, egemen bireyin özgürlüğü adına, otoritenin zorbalığına karşı çıkan tavırda” (Ahmet Cevizci) ifadesini buluyorsa, ‘edebi nihilizm’ de otoriteye karşı (ama gücü yetmeyeceği için ‘otorite’nin dışında durmaya çabalayan) ‘bireyin özgürlüğü’nden yana tavır alır. Siyasi nihilizm, her tür toplumsal düzenin kötü olduğunu söylüyor; edebi nihilizm de her tür ‘şiir düzeni’nin kötü olduğunu söylemekte, ona karşı savaş açmaktadır. Başka bir deyişle, insanlığın şiirdeki bütün birikimi, uyak, ölçü, benzetme, lirizm, abartma vb. reddediliyor; sadece tehzil ve ironiye sahip çıkılıyor. Paul Verlaine’in ünlü “musikî her şeyden önce musikî” dizesiyle başlayan “Şiir Sanatı”nı eskimiş bularak “Eskiler Alıyorum” şiirinde alaya alır Orhan Veli: “Musiki ruhun gıdasıdır/ Musikiye bayılıyorum.”

Haşim şiirinin üzerine yürüyen Orhan Veli, ‘Milli Edebiyat’ın ilkel şiirini es geçer; çünkü bu edebiyat devletindir. Kendisi de zaten Destan Gibi’de bu estetiğe yanaşacaktır. Peki, Orhan Veli’nin istediği, nasıl bir özgürlüktür? Eli cebinde, bütün sorumluluklardan azade bir özgürlüktür bu. Malda mülkte gözü olmayan, bütün kaygılardan azade, toplumsal değerlerden bütün palamarlarını çözmüş, “Ekmek” şiirinde “Bir gökyüzü genişliğiyle ruhuma dolar/ Otların içinde sırt üstü yatmanın tadı” diyen, doğayla özdeşleşmiş bir bireyin özgürlüğüdür bu: “Heeey!/ Ne duruyorsun be, at kendini denize;/ Geride bekleyenin varmış, aldırma;/ Görmüyor musun, her yanda hürriyet;/ Yelken ol, dümen ol, balık ol, su ol;/ Git gidebildiğin yere.”
Başlık: Ynt: Orhan Veli: Muhallebicide buluşmak
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 08:27:25 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Orhan Veli: Muhallebicide buluşmak
Gönderen: вαşκαп - Ekim 23, 2017, 03:45:06 ÖS
Emeğine Yüreğine Sağlık
Başlık: Ynt: Orhan Veli: Muhallebicide buluşmak
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 29, 2018, 11:12:59 ÖÖ


 Emeğine Yüreğine Sağlık