Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Kitap & Dergi Tavsiyeleri ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Nisan 11, 2014, 01:15:09 ÖS

Başlık: İNCELENEN HAYATLAR, STEPHEN GROSZ
Gönderen: Fatih - Nisan 11, 2014, 01:15:09 ÖS
(http://cdncms.zaman.com.tr/2014/04/09/deneme.jpg)

Psikanalist Stephen Grosz’un kaleme aldığı İncelenen Hayatlar, uzun psikanaliz seanslarından derlenen anlatıları bir araya getiriyor. Yazar, kitabında ‘edebiyat’ı hedeflemese de akademik dile hapsolmadan edebi metinlerden alıntılar yapıyor. Benliği keşif yolculuğu


İNCELENEN HAYATLAR, STEPHEN GROSZ, ÇEV.: BEGÜM KOVULMAZ, YKY, 200 SAYFA, 12 TL

İnsan kendi özünü sürekli arayan ‘tamamlanmamış’ bir varlıktır. Derinlikli düşünce ve duygu sisteminin yanı sıra onu diğer canlılardan ayıran temel özelliği de budur bana kalırsa. Kendisinden gizlenen varlığını keşfederken karşılaştığı sınavlar, kavrayabilen için ‘değişimin’ silik ayak izleridir aynı zamanda. O izleri takip eden insan, benliğini her hikâyeyle yeniden inşa eder. Öz aynı kalsa da zihinsel değişim davranışlarımızı etkiler ve bu sayede yeniden bir hayat icat etmeyiz belki ama ‘hayatı’ yeniden oluşturabiliriz.

Edebiyatın, hikâyelerin, masalların, sözlü anlatım geleneğinin, tecrübeleri paylaşmanın bu anlamda önemli bir işlevi olduğuna inanıyorum. Kendimizle yaptığımız sohbetler, hayallerimiz, günlüklerimiz ve başkalarına anlattıklarımız gün ışığına çıktığında sadece bizim için değil başkalarının değişim kapısını aralaması için de fırsattır. Bu yüzden ‘hikâyelerle’ değişimi gösterebilen kitapları her zaman kışkırtıcı bir keşif dürtüsüyle okurum.

Kendimizi nasıl buluruz?

Stephen Grosz’un İncelenen Hayatlar isimli kitabı gördüğüm zaman merakla elime alıp karıştırma isteğimin esas sebebi buydu. “Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz” alt başlığı, vaktiyle başucu kitabı yaptığım, William Randall’ın  Bizi ‘Biz’ Yapan Hikâyeler’ini hatırlattı. Randall zengin içerikli makalelerinden oluşan bu önemli kaynakta, hepimizin esas itibarıyla birer hikâye anlatıcısı olduğumuzu, öz yaratımımızı hikâyeler anlatarak gerçekleştirdiğimizi söylüyordu. İşte bu kitap da o sihirli sürecin ‘dinleyen’ tarafına bakıyor.

Stephen Grosz, hâlen Berkley, Oxford ve Londra’da ders veren bir psikanalist. Bu kitabı hazırlarken hedeflediğinin ‘edebiyat’ olmadığı aşikâr. Kullandığı dil bunu açıkça gösteriyor. Ancak akademik dile hapsolmadan kimi zaman edebi metinlerden yaptığı alıntılar, içeriği benzerlerinden farklı kılıyor. Uzun psikanaliz seanslarından süzerek derlediği anlatılar, üst üste yığılan davranış kalıplarının arasından kırılgan duygu kırıntılarını gösteriyor.

Kitaba yazdığı önsözde, bir hastasının, “Değişmek istiyorum, yeter ki değişmeme gerek kalmasın.” cümlesinden yola çıkarak ‘değişim ve kayıp’ arasındaki bağlantıyı vurguluyor. Ve sonra felsefeci Simone Weil’in, hapishanede bitişik hücrelerde kalan ve uzun zaman içinde duvara tık tık vurarak konuşmayı öğrenen iki mahkûmun öyküsünü hatırlatıyor: “Onları ayıran duvar, aynı zamanda iletişim kurma araçlarıdır.” Her ayrılık bir bağlantıdır. Bu duvar hikâyesi, bana iyi yazılmış bir öyküde anlamı esneten ses ve kelime boşluklarını da hatırlattı.

    Kendimize, birbirimize veya bir profesyonele anlattığımız hikâyeler kadar anlatı üslubumuz da benliğin yeniden yaratım sürecini etkiliyor. Tematik başlıklarıyla ayrılmış olan bölümler, insanın hikâyesini anlatarak hayatını anlamlandırması prensibi üzerine kurulmuş. Bu ilke sadece psikanalizin değil edebiyatın da temel bakışını gösteriyor. Grosz, ilk anlatısında (“Dile Getirilmeyen Öyküler Bizi Nasıl Ele Geçirebilir”) anlatamadığımız öykülerin tutsağı haline gelişimizi hikâyeci, romancı Karen Blixen’in bir cümlesiyle hatırlatıp okura soruyor: “‘Öyküyü anlatmak bütün üzüntüleri katlanılabilir kılar’. Peki, kişi üzüntüsünün öyküsünü anlatamıyorsa, aksine öyküsü onu anlatıyorsa?” Bu tuhaf çelişki çoğumuzun davranışların anlamsız kılan ‘karanlığa’ ışık tutuyor. Yıldızsız zifiri bir gökkubbede usulca dolaşan o ışık, karasevdanın, sevememenin, sırların, yalanın, seçilmiş gibi görünen yalnızlıkların, örtülü yakınlıkların, değişimin neden olduğu ve yüzleşemediğimiz kayıpların kuyusuna iniyor.

Bu türden anlatılar okurun kendi gizli hikâyesiyle tam örtüşmese de bir biçimde buluşup kıvılcımlandığında değerini daha iyi hissettiriyor. Beni etkileyenlerden biri “Sığınak”tı mesela. Gerçek dünyadan kaçmak için kendine Fransa’da hayali bir ev kuran bir adamın hikâyesini anlatıyordu. Eşyasıyla, içine yerleştirdiğimiz yeni bir ‘ben’ duygusuyla korkularımızdan, öfkelerimizden, zaaflarımızdan kaçıp sığındığımız  ‘ev’ nihai yuvamızdır. Yolculuğun hiç bitmediği, kimsenin bizi incitemediği bir ‘yer’. Bir başka çarpıcı hikâyede (“Acı Armağanı”) acı çekmeyi taammüden unutmuş Matt’in iç burkan hikâyesine eşlik ettim. Ve acı çekememenin yakıcı boşluğunu hissettim. Acısını, yasını yaşayamadığı için en çok kendine zarar verenleri düşündüm. Sevilmekten huzursuz olduğu için yakınlık kuramayanları düşünürken hayalî roman kahramanlarımla konuştum. Gitmeyi göze alarak değişebilmenin, değişmeden kalmanın hassas dengesi üzerinde bir süre salındım.

İncelenen Hayatlar sade ve içtenlikli anlatımıyla okurunun duygularını kımıldatmayı iyi beceriyor.
Başlık: Ynt: İNCELENEN HAYATLAR, STEPHEN GROSZ
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 08:24:15 ÖS
 eys bravoo bravoo