Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» İslami Dini ve Türk Tarihi »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Dini Bilgiler ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Mayıs 14, 2014, 02:34:04 ÖS

Başlık: Gavs
Gönderen: Fatih - Mayıs 14, 2014, 02:34:04 ÖS
Yardım etme, imdada yetişme, medet-re­sân olma, ruhanî himayede bulunma mânâ­larına gelen gavs, tasavvuf erbabınca, mânevî mertebelerin en yükseğini ihraz eden zâtlar için kullanılan bir tabirdir.

Bu pâyeyi ihraz eden zât; hususî bir İlâhî teveccühle şereflendirilmiştir ve –Allah'ın izniyle– Hızır gibi, sıkışanlara, darda kalanlara imdâdât-ı Sübhaniye işaretiyle yetişir.. böyle bir hususiyeti haiz olmayana "gavs" denmeyeceği gibi, kutbiyeti içinde imdâdât-ı Rabbâniye âyinedarlığına müstaid bulunmayan kutuplara da gavs ismi verilmez.

Böyle bir zât, gavsiyetle beraber kutbiyeti de haiz olursa, ona "gavs-ı âzam", aksine kutbiyet pâyesiyle serfiraz bir şahıs da gavsiyetle şereflendirilmişse, ona da "kutb-u âzam" denir. Burada, her unvanın farklı bir mahmilinin olabileceği de unutulmamalıdır.

Aslında bu yüce pâyelerle şereflendirilenler, zılliyet plânında hakikat-i Muhammediye'yi temsil ettiklerinden, İlâhî hakikatlere mir'âtiyet açısından Peygamber'in (aleyhissalâtü vesse­lâm) maiyyetindedirler. Bu itibarla da onlar, "Zâtıma mir'ât ettim zâtını / Bile yazdım âdım ile âdını." (Süleyman Çelebi) gerçeğine cüz'iyet çerçevesinde mazhar sayılırlar. Evet, "O'nu Hak âyine-i zât etti / Zât-ı yektâsına mir'ât etti." (Hakanî) sözü, evvelen ve bizzat hakikî insan-ı kâmil olan Hz. Ruh-u Seyyidi'l-Enâm'a (aleyhi ekmelüttehâyâ) aittir; sâniyen ve bi'l-araz da izafî insan-ı kâmillere masruftur.

Sofiye; her asırda bir gavsın bulunduğunu söyler ve onu, yaşadığı dönem itibarıyla bütün "ricâlullah"ın başbuğu, insanlar arasında İlâhî inayete ermenin kapısı, mâneviyat âleminin hakemi ve İlâhî füyûzatın da ilk tecellî merkezi kabul ederler. Yerinde izah edileceği gibi gavs, eğer kutbiyeti de haiz bulunuyorsa, kendisi kutb-u ekber, pâyesi de kutbiyet-i kübrâdır.

Bu mansıpla şereflendirilmiş bir mânâ kah­ramanının öyle mazhariyetleri vardır ki, değil bizim gibi sıradan insanlar, hak erlerinin en ileri seviyedeki müntehîleri bile onların çoğunu idrakten âcizdirler. Bir kere, bu mânâdaki bir kutbiyet, esmâ-i İlâhiyenin en câmi aynası, varlığın özü ve usâresi, hakikat-i Muhammediye'nin de mazhar-ı tâmmıdır. Bu imtiyazladır ki o, –biiznillâh– hakikat-i Ahmediye'nin (aleyhisselâm) vesâyetinde ve mişkât-ı Muhammediye'nin ziyası altında, zılliyet plânında tam bir sahib-i salâhiyettir.

Ehlullah, dünden bugüne, bu pâyeyi ihraz etmiş kimseler olarak, Abdulkadir Geylânî, Ebû'l-Hasen el-Harakanî, eş-Şeyhü'l-Harrânî ve İmam Rabbânî gibi zâtları zikredegelmişlerdir. Kutbiyetle beraber gavsiyeti de haiz bu kimseler, yer yer "kutb-u âzam", zaman zaman da "gavs-ı âzam" şeklinde yâd edildikleri gibi, "kutbiyet-i kübrâ"yı temsil etmeleri açısından da kutuplar kutbu mânâsına "kutbu'l-aktâb" unvanıyla anılmaktadırlar.

Bu zâtlar, ekmeliyetin temsilcileri olmaları açısından, dava-yı nübüvvetin hâlis vârisleri ve hilâfet-i Muhammediye'nin (sallallahu aleyhi ve sellem) de has mümessilleri sayılırlar. Böyle bir pâyeyi ihrazda tezkiye-i nefs, tasfiye‑i kalb ve mücahedenin tesiri ne ölçüde önemli olursa olsun, yine de her şey, ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَۤاءُۘ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ "Bu, Allah'ın bir fazlı ve ihsanıdır, onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf ve ihsan sahibidir."1 medlûlüne bağlı bir hazine-i hâssadan gelmektedir.

Bu yüce pâye, bazen tek bir fertle, bazen de samimî bir kardeşlik, ivazsız bir ittihat, tam bir ittifakla rıza-i İlâhî etrafında kenetlenmiş bir şahs-ı mânevî tarafından temsil edilegelmiştir. "Hâlisen livechillâh" iman ve Kur'ân'a hizmet eden değişik cemaat ve heyetlerin böyle bir mazhariyeti hâiz olacaklarını kabul etmede bir mahzur olmasa gerek.
Başlık: Ynt: Gavs
Gönderen: вαşκαп - Mart 25, 2016, 04:42:13 ÖS
 cgp
Başlık: Ynt: Gavs
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 30, 2018, 05:09:12 ÖS
 eys