Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: ÖzHaN - Eylül 01, 2014, 02:12:22 ÖÖ

Başlık: YAĞMUR KUŞLARI (mutlaka okuyun)
Gönderen: ÖzHaN - Eylül 01, 2014, 02:12:22 ÖÖ
Bu yağmur…
Pus…
Kasım ayının en güzel tarafı kuşların geri gelmesi herhalde.
İlkyazda havalar ısınmaya başladı mıydı, sokağa dökülen okul kaçakları gibi oyun oynaş peşindedirler.
Öyle toplu halde kuytulara sığınmazlar pek…
Bahar boyunca her sabah ekmek kırıntıları atıp bahçeye, boşuna bekledim.
Güz geldi…
İlk yağmurlarla da tınmadılar.
Kasım sonlarında bir gün ve ilk defa zemheri yokluyor ortalığı…
Bakkalın çırağının merdiven boşluğunda buharlı tren gibi solumasından, mora kesmiş küçük ellerinden belli.
 
Verandaya çıktım…
Denizin üstü kül rengi bir sedef kaplı.
Sardunya saksılarını geriye, duvarın dibine alayım ki donmasınlar.
Sakızlar hala pembe, kırmızı ve çok neşeliler!..
Serçeleri, bülbülleri, sığırcıkları o an gördüm!
Benim küçük menfaatperestler, incirin, eriğin, akaağacın, salkım kirazın kurumuş dallarında ekmek bekleşiyorlar.
Tombul Yanak’da bir taraftan ayaklarıma dolanırken, bir yandan miyavlamaya benzemeyen garip seslerle dişlerini takırdatıyor, kuşlara hallenip!
Karıncanın ağustos böceğine yaptığını yapmıyorum kuşlarıma.
Sonbahar – kış sezonunun ilk kahvaltısını yapıyorlar afiyetle.
 
Ağustos böceği ile karınca masalını sever misiniz?
Ben nefret ederim!
ömrümü ağustos böceği gibi geçirdiğimden olsa gerek.
Yaz boyunca şarkılarını dinlediği ağustos böceğine, kış gelince bir avuç darı vermeyen hain karıncayı hiç mi hiç anlamam ve hiç affetmem çocukluğumdan beri.
Daha üç yaşındayken, anneannem bu masalı anlatıp bitirdikten sonra, yuvarlak tel çerçeveli gözlüklerini burnuna düşürüp; “İşte böyle! Her zaman geleceği düşünüp ihtiyatlı olmak lazım…” Gibisinden bir şeyler söyleyince, “niye” demiştim. “Karınca baharın, yazın güzelliğini hiç göremeden boyuna çalışmış, yuvasına mal yığmış durmadan.”
Gerçekten de öyle...
İnsan bu güzelim hayatı, istifler peşinde, sanatsız ve duygusuz, bilmem kaç metrekarelik izbelerde çürüttükten sonra…
Geriye öğünmek için, maldan mülkten, markalardan, parayla sağlanmaya çalışılan sanal saygılardan öte pek bir şey kalmaz.
 
Bu çingene ruhumu, gözü kararmış hırslarla beyhude geçen hayatlara yeğ tuttum hep.
Hiçbir şeye, hiçbir yere, yerinde sayanlara saplanıp kalmadan, avare gönlümün rüzgarında, cıvıltısı hiç susmayan yağmur kuşları gibi kendi yalnızlığımda sonsuzluklara kanatlandım, hep taze ve hiç yorulmayan umutlarla.
 
Bana sorarsanız, küçücük beyinlere öğretilenlerin aksine;
Hayatını şarkı söyleyerek, dansederek geçiren ağustos böcekleri, çocuklarına, torunlarına miras olacak mallar, mülkler için ömür tüketen karıncalardan daha mutlu, daha güçlüdürler!..
 
Güç nedir?
Tanrıyı düşünün.
Tanrıdan daha büyük bir güç var mı?
 
Sonsuz kainatlarda her an milyarlarca güneşler, yıldızlar, gezegenler, galaksiler, sistemler, teker teker doğuyor, ölüyor, doğuyor…
 
Bir noktanın aciz çekimine bağlanıp kalmadan, umutları yitirmeden ve hiç korkmadan yarınlardan…
Defalarca yapmak, yok etmek…
Yeniden yapmak…
Yeniden yıkmak…
Hep yenilenmek…
Tanrısal güç budur.
 
* * * * * * * *
 
Yapıtlarımla nice kristal saraylar kurdum.
Çok kısa bir süre seyrettikten sonra, büyük bir keyifle yıktım.
Tuzbuz ettim onları!
İnsanların anılarında yaşattıkları muhteşem saraylar…
Ve kuyruğuna tapan tavus kuşları gibi saplanıp kalmadım güzelliklerine.
Saraylarımın içine sığınmadım hiç.
Daha güzellerini yapabilmek için yıktım onları.
Her defasında yeniden doğan çocuklar gibi, yeniden çıkılan maceralarda yenileniyorum durmaksızın…
Siz yıktıkça başka boyutlarda yücelir saraylarınız.
Ölümü, hayatı, hiçliği ve varlığı, anlaşılmaz bir yenilenme döngüsüyle birbirinin içinde tohumlayan tanrının insanlara verdiği ilahi gücü bütün zerrelerimde hissediyorum.
Bu yüzden tanrısıyım kendi kainatlarımın.
 
Canımın çektiği zamanlarda aldığım keskin virajlar…
Korkusuzluğum, fütursuzluğum…
Gidişim, hep gidişim…
Med-cezir denizleri gibi uzaklaşmak… Uzaklaşmak…
Sonra zamanı gelince tekrar…
 
Bütün bu sıradışı devinimlerin en büyük sırdaşı yalnızlıktır.
 
Pencereden görünen bir ağacı göze kestirip, onun baharlarını, çiçeklerini…
Hiç ölmeyecekmişcesine yeşerip meyva vermesini, bir daha hiç doğmayacak gibi kuruyuşunu ve yeniden tomurcuklanmasını seyretmeli dört mevsim.
 
Hayat sürekli yenilenmektir.
Siz yenilenmekten korkmaz, kısır döngülere kapanıp kalmazsanız, parçası olduğunuz doğa, en güzel çiçeklerle düşlerinizi taşır size.
Her bahar yeniden tomurcuklanıp, her yaz meyvalar sunan ağaçlardan daha aciz olmadığınızı anımsayın yeter.
 
İlhan İREM
Yeniköy (1999)
Başlık: Ynt: YAĞMUR KUŞLARI (mutlaka okuyun)
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 25, 2017, 08:17:57 ÖÖ
 eys bravoo bravoo