Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Şiir Fm Şairlerimiz ve Şiirlerimiz »»-(¯`v´¯)-» => ..:: İbretlik Sesli Hikayeler ::.. => Konuyu başlatan: Kuskün Çiçek - Mayıs 23, 2015, 04:38:19 ÖS

Başlık: Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler
Gönderen: Kuskün Çiçek - Mayıs 23, 2015, 04:38:19 ÖS
(http://secmehikayeler.com/wp-content/uploads/2014/05/ressam-300x246.jpg)

Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlamış. Çırağına ” Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?” demiş.

” Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma” diye ilave etmiş.

Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.

Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.

Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.

Yanına da, insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

“İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.

İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı, olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.”

- Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın.
– Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
– Asla bilmeyenle tartışma.
[/b]
Başlık: Ynt: Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma
Gönderen: вαşκαп - Mayıs 31, 2015, 06:24:38 ÖS
çok doğru alkiss alkiss alkiss
Başlık: Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler
Gönderen: мυαммєя αнмєт - Ekim 10, 2015, 03:33:34 ÖS
Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler

GÜZEL OLAN TARİHİMİZDE YAŞANMIŞ GEREK MİLLİ GEREKSE DİNİ
GEREKSE İBRET ALACAĞIMIZ HİKAYELERİN SESLENDİRİLMESİNİ İSTİYORSANIZ
BU SAYFADA PAYLAŞABİLİRSİNİZ

DEĞERLENDİRİLİP SESLENDİRİLECEKTİR
Başlık: Ynt: Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler
Gönderen: Sinemm - Ekim 16, 2015, 10:31:17 ÖÖ
   Müsait Olduğunda Beni Sever misin Anne?
İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
– Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Her şey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda… Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
…Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
-Sana yardım edeyim mi ? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.
Yorgunluk nasıl bir şeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :
-‘Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..’
diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Bu kelimeden nefret ediyordu.’Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken’….
—Anneciğim sen yorulma, diye…
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya…Eeee….Ben de oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.
”Bak deli tavşan” diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı.
Sonra ışıklar geldi.
Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.
Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı…
Başlık: Ynt: Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler
Gönderen: мυαммєя αнмєт - Ekim 16, 2015, 10:31:44 ÖÖ
inşallah okuyacam :)
Başlık: Ynt: Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler
Gönderen: вαşκαп - Ekim 16, 2015, 10:46:00 ÖÖ
ŞOFÖR ve DUL KADIN

İran- Irak Savaşında kaybettiği kocasının biriktirmiş olduğu imkânları da çoktan tüketmiş, bir gün aç, bir gün tok yaşar hale gelmişlerdi. Kendi neyse de geride kalan üç çocuk yokluk bilmiyor, acıkınca feryadı basıyorlardı.

Kerkük'ün sokaklarında ise sefâlet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı?..

İşsizlik yaygındı. Çevresi de perişandı. Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin kapının önünde durduğunu, içinden de bir yolcunun indiğini gördü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak evden çıkıp yola koştu. Yaklaşıp direksiyon başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi:

– Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumun lekelenmesinden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımın çığlıklarına tahammül edemiyorum...

Beklenmedik bir anda gelen bu Allah rızası için yardım talebi zaten kıt kanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı,

Cebinde bir miktar parası vardı var olmasına. Ancak bu parayı aylardır biriktiriyordu. Çünkü taksisinin dört lastiği de eskimişti. Onları değiştirmek için çırpınıyordu. Zaten akşamları eve gelince hanım da devamlı ikaz etmekten geri kal­mıyordu:

- Ne zaman değiştireceksin bu lâstikleri? Birazcık geç kalsan aklıma kötü şeyler geliyor. Acaba bir kaza mı yaptı kabak lastiklerle? diye korku içinde bekliyorum. O an için nefsi ve şeytanı birlik olup vesvese vermeye başladılar:

- Sen zaten zor geçinen kimsesin. Yardım edecek du­rumda değilsin. Bas gaza, git yoluna. Fakat imanı ve vicdanı da sesleniyorlardı:

- Para dediğin şey böyle gün için lâzım olur. Belli olmaz. Allah'ın rızasının nerede olduğu. Biriktirdiğin parayı bu muh­taç hanıma vermelisin. Tam yeridir!

Nihayet nefsini ve şeytanını yenmiş, cebindeki parayı tümüyle uzatarak:

- Al bacım, sen namusunla yaşa. Bu para bir müddet idare eder. Sonrasına da Allah başka sebepler yaratır demiş, minnet etmemek için de hemen gaza basıp oradan uzaklaşırken, kadının:

- Sen benim ihtiyacımı karşıladın, Allah da senin ihti­yacını karşılasın., duasını duymuş, gün boyunca kulaklarında çınlayan bu duaya hep (amin) deyip durmuştu. Akşam eve gelince beklediği soruya yine muhatap oldu:

- Hâlâ değiştirmemişsin arabanın lâstiklerini? Adam, hiçbir şey hissettirmeden:

- Bir lâstikçiyle anlaştım. Yeni lastikler gelince hemen değiştirecek., diyerek geçiştirdi.

Bu geçiştirme işi birkaç gün devam ettiği için bir akşam yine eve gelirken iyice sıkılmış, bu defa ne diyeceğim diye düşünürken hiç beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı.

Hanım bu defa kendisine adres yazılı bir kâğıt uzatmış, sonra da şöyle demişti:

- Bugün lâstikçi geldi, şu adresi verdi. Yarın bana gelsin lâstiklerini değiştireceğim, deyip gitti. Al bu adresi, dedi.

Belli etmemişse de bunun izahını yapamamıştı. Çünkü böyle bir lâstikçi ile konuşmamıştı. Merakla sabahı bekledi.

ilk işi kâğıttaki adrese gitmek oldu. Garipliğe bakın ki tamir­ciyi hayatında hiç görmemiş, buraya hiç gelmemişti. Elindeki kâğıdı uzatınca bir şaşkınlık iki tarafta da yaşandı. Adam:

- Sen o musun, deyip boynuna sarıldı, başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Sonra da şöyle devam etti:

- Tam üç gündür Resûlullah Aleyhisselam rüyama giriyor ve bana, "şu adresteki şoförün lâstiklerini değiştir, ücret olarak da benim şefaatime nail ol" buyuruyor. Allah için söyle. Sen ne türlü bir İyilik ettin, nasıl bir hayır dua aldın ki, Resûlullah Aleyhisselam üç gündür beni İkaz ediyor, senin lâstiğini değiştirmem için beni vazifelendiriyor?
Başlık: Ynt: Seslendirilmesini İstediğiniz Güzel İbretlik Hikayeler
Gönderen: RaNa - Ekim 16, 2015, 12:03:55 ÖS
alkiss alkiss alkiss
gull gull gull ikinizinde sinemimmm & ismail  e.y.s
Başlık: Okunmaya Değer...
Gönderen: ..тαηєя.. - Aralık 16, 2015, 11:29:30 ÖÖ
(http://i.hizliresim.com/P6ZBbv.jpg) (http://hizliresim.com/P6ZBbv)


Hamza ve Şeyda birbirlerini çocukluklarından
beri çok seven iki sevgiliydi... Birlikte
büyümüşl...erdi... Ayrılmak akıllarının ucundan
bile geçmezdi... Artık
ikisi de evlenme çağına gelmişti... Ve
evlenmeyi düşünüyorlardı...
Herşey Hamza'nın evlilik teklifi yapmasına
ertelenmişti... Ama Hamza da bir değişiklik
vardı... Eskisi gibi ilgi göstermiyordu
Şeyda'ya.. Ne olmuştu O'na.. Artık buluşmak
istemiyor, mesajlara doğru dürüst cevap
vermiyor, hiç aramıyordu...
Yoksa başkası mı vardı hayatında..?
Bu düşünceler Şeyda'yı çılgına çeviriyordu...
Sonunda dayanamadı ve neler olup bittiğini
öğrenmek için Hamza'yı aradı...
-Alo! -Nasılsın Hamza..?
-Elhamdulillah iyiyim, sen nasılsın..?
-Kaç gündür soğuk davranıyorsun, nasıl
olmamı beklersin..?
-Şeyyy bunları sonra konuşsak, şimdi camiye
girmek üzereyim... ALLAH'a emanet ol...
Şeyda elinde telefonla kalakalmıştı... Hamza
camiye girdiğini söylemişti... Oysa Hamza
namaz kılmazdı.. Neden camiye gitmişti ki...
Yoksa namaza mı başlamıştı...! Bir saat sonra
bir mesaj geldi... Hamza göndermişti.. Şunlar
yazıyordu ;
"Günlerdir değiştiğimin ben de farkındayım..
Bu değişikliği de KURAN'a ve NAMAZ'a
borçluyum.. Evet ben namaza başladım.. Ve
birçok şeyi bıraktım.. Tüm kötü huylarımla
birlikte senden de vazgeçmek zorunda
kaldım... Çünkü zina yapmış oluyoruz.. Artık
ne elini tutacağım, ne yanına oturacağım..
Gözlerine bile bakmaktan sakınacağım...
Lütfen bana kızma.. Seni seviyorum..."
Tahmini doğru çıkmıştı Şeyda'nın... Demek ki
bu yüzden kaçıyordu kendinden... Zaten dine
karşı hiç sempatisi olmayan Şeyda, Hamza'yı
elinden aldığını düşünerek iyice düşman
olmuştu Kuran'a, Namaz'a... Ramazan
Bayramı'ydı... Öğle saati olmuş ama
Hamza'dan ne mesaj gelmişti, ne de
aramıştı...
Daha fazla bekleyemeden Şeyda aradı
Hamza'yı...
-Bayramın kutlu olsun Hamza...
-Seninki de MÜBAREK olsun Şeyda...
-Neden aramadın..?
-Yetimhanedeyim, fırsat bulamadım...
-Yetimhane mi? Senin ne işin var nerden
geldiği belli olmayan o pis çocukların
yanında.. Annesi babası bakmamış, sen mi
bakıyorsun.. Ne kadar dar düşüncelere
sahipsin... Şeyda buna benzer cümleleri art
arda sıralıyordu...
Hamza: -Şeyda, dilerim ki ALLAH seni bunlarla
imtihan etmesin... Bir hafta sonra... Şeyda
parkta oturmuş Hamza'yı bekliyordu.. Uzun
süredir görmüyordu O'nu..
Hem kızgındı, hem özlemişti... Hangi duygu ile
karşılayacağını O da şaşırmıştı... Hamza
buluşmak istediğini söylemişti, O da koşa
koşa gelmişti... Çok geçmeden Hamza da
geldi... Ama bambaşka bir insan olmuştu
Hamza.. Şekil verdiği saçları yoktu, sıradan bir
şekilde taramıştı... Top sakalı da yoktu,
SÜNNET olan sakal bırakmıştı... Ve o giydiği
daracık kot pantolonlara, rengarenk ve
üzerinde sevdiği sanatçıların resminin
bulunduğu tişörtlere veda etmiş onların yerine,
geniş pantolon ve yakasız bir gömlek
giymişti...
Sanki Hamza değil de başkasıydı Şeyda'nın
karşısında oturan... Üstelik tokalaşmak için
uzattığı eli de tutmamıştı...
-Şeyda..! Biliyorum bendeki bu değişikliğe
alışman zaman alacak.. Sana istediğin kadar
zaman verebilirim... Ama ben artık bu işin
fazla uzamasını istemiyorum dedi ve elindeki
hediye paketini uzattı...
-Ne bu..? -Aç bakalım neymiş, dedi
gülümseyerek... Şeyda paketi açtı heyecanla...
Ama heyecanı boşa çıkmıştı (kendince).. O
pahalı lüks hediyeler beklerken paketin içinden
çıkanlar tepesini attırmıştı... Pakette KURAN,
BAŞÖRTÜSÜ, TESBİH ve GÜLSUYU vardı...
-Gülsuyu'nu bir arkadaşım Medine'den getirdi..
Efendimiz'in Ravza'sının kokusu . . Daha
cümlesi bitmemişti ki Şeyda gülsuyunun
kapağını açıp dökmeye başladı...
-Ne yapıyorsun diyerek yerinden fırladı
Hamza... Elindekini alıverdi... Şeyda'nın öfkesi
geçmemişti... Tesbihi alıp kırdı, taneleri etrafa
saçıldı...
-Sen kendine eş değil köle arıyorsun... Şu
verdiğin kitap'ta öyle yazıyormuş.. Benden
başka üç tane daha kadın almanı söylüyor..
Ben salak değilim.. Şuna bak bir de başörtüsü
almış... Başörtüyü köleler takar.. Ben özgür
biriyim ve saçlarım da özgür kalmalı... Dedi ve
hışımla kalkıp gitti...
Hamza neye yanmalıydı... Şeyda'nın
doğrularını görmediğine mi, Kuran'a yapılan
hakaretlere mi, kırılan tesbihe mi, dökülen
gülsuyuna mı...?
Nasıl bir zihniyetle büyümüştü ki Kuran'ı böyle
yanlış tanımıştı... Şeyda o günden sonra
Hamza'yı hiç aramadı.. Telefonunu değiştirdi..
Çok geçmedi adresini de... Artık birbirlerini çok
seven iki genç ayrılmışlardı... 7 yıl sonra...
Hamza yine bir Ramazan Bayramı sabahı
yetimhaneden çıkmış bir parkta oturuyordu..
Evlenmemişti... Çocukları çok sevdiği için
oturup onları izlemekten hoşlanırdı...
Bir ara gözü bir çocuğa takıldı... Üstü başı
perişan halde bir kenarda sessiz sessiz
ağlıyordu... Hemen yanına gitti...
- Neyin var küçüğüm, neden oynamıyorsun..?
Çocuk burnunu çeke çeke konuşmaya
başladı...
-Bugün bayram.. Herkesin yeni elbisesi var,
benim yok... Herkes babası ile bir yerlere
gidiyor, benim babam bizi terketti.. Herkes
annesiyle eğleniyor, benim annem çok hasta
evde yatıyor...
-Baban yoksa ben varım, deyiverdi Hamza...
Çocuk anlamıştı ne dediğini... Gözüne baktı
tanımadığı adamın... Elini uzattı Hamza...
-Gel seninle bir yere gidelim... Korkma benden
zarar gelmez sana... Elinden tuttu çocuğun ve
doğruca açık bir mağaza aramaya koyuldu..
Bulmuşlardı... Çocuğa takım elbise aldı..
Yerinde duramayan çocuğa baktı ve derinlere
daldı.. Şeyda ile evlenmiş olsaydı, belki
kendisininde bu yaşlarda bir çocuğu olacaktı...
Öyle dalmıştı ki yanağına dokunan bir
öpücükle kendine geldi... -
- Teşekkür ederim amca...
Hamza'nın ve çocuğun gözlerindeki sevinç
görülmeye değerdi...
-Hadi seni evine götüreyim... Eve doğru
giderken Hamza ev için birşeyler de almıştı...
Babasının olmadığını ve hasta olduğunu
söylemişti çocuk.. Evin önüne geldiler..
Hamza vedalaştı çocukla...
-Amca seni annemle tanıştırmak istiyorum..
-Ben de isterim ama eve girmem uygun
olmaz..
-Bir şey olmaz, hadi kırmayın beni.. İstemeden
de olsa içeri girdi... Evin içi perişan haldeydi...
Aldıklarını mutfağa bıraktı.. Mutfakta da kuru
ekmekler dışında bir şey yoktu...
Sonra oturma odasında yatan kadına gözü
takıldı...
Galiba kanser hastasıydı.. Çünkü saçları
dökülmüş, kel kalmıştı...
-Anne bak kimi getirdim sana... Kadın oğluna
döndü.. Onu takım elbise içinde görünce
şaşırmıştı...
-Benim oğlum nasıl da yakışıklı olmuş, dedi...
O sırada Hamza içeri girdi... Bu nasıl olurdu...
Karşısında duran Şeyda'nın ta kendisiydi... Her
ikisi de donup kalmıştı... Bu durum bir süre
devam etti.. Sessizliği bozan küçük Hakan
oldu...
- Anne bak bu amca bana bu elbiseyi aldı..
Evimize de bir sürü yiyecek aldı.. Artık aç
uyumayacaksın...
-Küçüğüm annenle bana biraz müsaade verir
misin? Bir şey konuşacağım onunla...
-Tabi ki...
Sessizlik bir süre daha devam etti...
Şeyda başladı konuşmaya...
-Senden sonra biriyle evlendim... Zengin ve
modern biriydi.. Başta çok iyiydik... Ama
sonradan ruhsal sorunlar yaşamaya başladı
ve benim kendisini aldattığımı düşünecek
kadar paranoya hale geldi... Ve beni eve
hapsetti...
Beni kapattığı odanın penceresi bile yoktu..
Çocuğumu bile göstermiyordu bana... Aylarca
orada kaldım.. Kısaca bana KÖLE gibi
davrandı (derken mahcubiyetle başını öne
eğdi)... Sonra durumu düzeldi.. Ama bu arada
ben kansere yakalandım... (özgür kalacak
dediği saçları artık yoktu)..Hasta olduğum için
üzerime kuma getirdi...(Yıllar önceki
söyledikleri geldi yine aklına)...
Sonra da beni ve oğlumu evden kovdu...
Oğlum şimdi yetim gibi büyüyor... Ve sen yıllar
sonra yine bir yetimi sevindiriyorsun yine...
Çok pişmanım... Söylediğim her sözün
cezasını çektim yeteri kadar... Hamza
konuşmuyor, Şeyda ise ağlıyordu....
Konuşmadan çıkıp gitti Hamza...
Ve ertesi gün... Kapı çalındı... Gelen
Hamza'ydı.. Küçük Hakan Onu içeri davet
etti...
Şeyda yatağında oturuyordu... Hamza'yı
görünce heyecanlandı... Elinde bir paket
vardı... Bu paket yıllar önceki paketin
aynısıydı... Yoksa, yoksa içindekiler de aynı
mıydı..?
Paketi aldı ve heyecanla açtı paketi.. Evet aynı
Kuran, aynı başörtüsü, aynı tesbih (Tesbih
kırılmıştı evet ama Hamza taneleri tek tek
toplamış tekrardan dizmişti) ve gülsuyu...
Kapağını açtı gülsuyunun.. Aynısı olup
olmadığını anlamak istedi... Kokladı, gayet
güzel kokusu vardı hâlâ...
Aynısı olsaydı bozulurdu diye düşündü... Sanki
içini okumuş gibi "Aynı gülsuyu" dedi
Hamza.... Bozulmadan durmuştu yedi yıl
boyunca...
-Bunlar senin Şeyda.. Eğer pişmansan
biliyorum ki can atıyorsundur dinine dört kolla
sarılmak için.. işte sana fırsat.. Kuran okumayı
bilmediğini biliyorum ama mealini oku..
Okuduktan sonra da kararını ver... Yıllarca
sakladım bunları.. Niye sakladığımı bilmeden..
Demek ki bu gün içinmiş...
Ve bir kitap daha çıkardı..
-Bu da senin.. Kitabın adı Hz. Fatıma.. Bir
kadının örnek alması gereken büyük insanın
hayatı... Bunu da oku...
Ve cebinden küçük bir kutu daha çıkardı...
-Bu da senin... Yıllar önce almıştım.. O gün
parkta vermeye fırsat bırakmadın.. 15 gün
sonra yine geleceğim, iyi düşün karar ver... Ve
arkasını dönüp gitti... Kutuyu açtı Şeyda..
Evlilik yüzüğü vardı içinde.. Nasıl olur da
evlenmek isterdi ki kendisiyle...
Kanserdi ve ölecekti... Sonra gözü Kuran'a
takıldı.. Elini uzattı almak için... Hayır
alamazdı.. Kuran'a abdestsiz dokunulmadığını
biliyordu... Yerinden kalktı usulca.. Daha önce
gördüğü ve bildiği kadarıyla abdest aldı...
Tekrar Kuran'ı almaya yeltendi.. Hayır yine
dokunamazdı... Başörtüsünü aldı ve başını
örttü... Aynaya baktı.. Nasıl da güzel
olmuştu... Şimdi Kuran'ı alabilirdi... Ve
okumaya başladı... 15 gün sonra... Hamza
yine kapıdaydı... Şeyda kapanmıştı ve ayağa
bile kalkmıştı... Gördükleri karşısında öyle
memnun oldu ki hemen
"Helalim olur musun" deyiverdi...
Evlenmişlerdi...
Şeyda tedaviye devam ediyor.. Gittikçe
iyileşiyordu...
Hz. Fatıma'nın hayatı onu öyle etkilemişti ki
her haliyle Onu örnek almaya çalışıyordu..
Şeyda'da ki bu büyük değişiklik de Hamza'ya
kendisinin yıllar önce nasıl değiştiğini
hatırlatıyordu..
Ikisi de doğru yolu bulmuşlardı... Sürekli
okuyup kendilerini geliştiriyorlardı... Şeyda
ölümden korkmuyordu artık...
Tam anlamı ile dört dörtlük bir mü'mine
olmuştu...
Bir yıl sonra...
Çok istedikleri hacc farizasını yerine getirmek
için uçağa binmişlerdi..
Hakan da yanlarındaydı...
Üçünün de içi içine sığmıyordu...
Lebbeyk Allahumme Lebbeyk nidaları ile
kutsal topraklara ayak bastılar... Bir hafta
olmuştu Medine'ye geleli...
Bir akşam vakti otelde Hamza Şeyda'ya
seslendi
"Hanım hadi namaza geç kalıyoruz"... Ses
vermedi Şeyda... Tekrar seslendi
"Canım hadi ama geç kalıyoruz".. Yine ses
yok...
Yatak odasına doğru ilerledi Hamza...
Şeyda yatıyordu... Anlamıştı... O sonsuz
yolculuğuna çıkmıştı...
"İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" diyerek
Şeyda'nın elini tuttu...
Elinde bir not vardı... "Hamzam kendimi iyi
hissetmiyorum... Çok istemiştim kutsal
topraklarda can vermeyi... Galiba RABB'im
duamı kabul ediyor.. Vasiyetimdir: Beni senin
aldığın gülsuyu ile yıkasınlar"... Cenaze
işlemleri yapılmıştı... Şeyda morga kaldırılmış
ve Türkiye'ye gönderilecekti...
O gece Hamza uykuya daldı.. Rüyasında Hz.
Fatıma'yı görmüştü... Ve elinde o gülsuyu...
Şeyda'yı yıkıyordu Hz. Fatıma... Ve
mırıldanıyordu gülümseyerek
"Cennette arkadaş lazım bana" diyordu... Kan
ter içinde uyandı Hamza...
Ve bir daha uyuyamadı... Sabah hemen kalktı
gülsuyunu aramaya başladı...
Yoktu.. Koşarak morga gitti.. Görevliye yalvara
yakara Şeyda'nın bulunduğu kabini açtırdı...
"Bismillah" diyerek açtı yüzünü...
Şeyda öyle gülümsüyordu dişleri görünüyordu
bu gülümsemeden... Elleri titredi Hamza'nın...
Ağlıyordu bir taraftan...
Öyle güzel kokuyordu ki naaşı insanı
büyülüyordu sanki... Biraz daha açtı örtüyü...
Ve ve ve düşüp bayıldı oracıkta...
Gülsuyu kutusu boş bir şekilde orada
duruyordu...
Evet Şeyda Hz. Fatıma tarafından o gülsuyu
ile yıkanmıştı...