İki küçük kurbağa zıplamaya bayılıyormuş. Bir gün yine zıplarken yanlışlıkla büyük bir süt kovasının içine düşmüşler.
Kurbağalardan biri: Olamaz diye bağırmış. Bu kova çok yüksek. Buradan dışarı zıplayamayız!
Hayır, kurtulmanın mutlaka bir yolu vardır, demiş.
Birinci kurbağa bir süre çırpınmış. Dışarı çıkamayınca ümidi kesmiş. Çırpınmayı bırakmış. Çok geçmeden sütün içinde boğulmuş.
İkinci kurbağa ise ümitsiz değilmiş. Çırpınmış çırpınmış, çırpınmış… Asla vazgeçmemiş. Gücünün son sınırına kadar uğraşmış.
Fakat en sonunda kollarındaki güç tükenmiş. Artık kollarını hareket ettiremiyormuş. Eyvah, demiş. Şimdi ne yapacağım!
Tam bu sırada sütün içinde bir tereyağı topunun oluştuğunu fark etmiş. Aman Allah’ım, diye sevinmiş. Ben çırpınırken, sütün bir kısmı tereyağı olmuş.
Neşe içinde tereyağının üstüne zıplamış. Başını kaldırıp yukarı bakmış. İşte şimdi zıplamak çok kolay, demiş.
Bir sıçrayışta kovadan dışarı çıkmış. Çok şükür, kurtuldum, diye derin bir nefes almış.
Zıplaya zıplaya göle gitmiş. Sütün içinden kurtulduğu için çok mutluymuş. Göldeki kurbağalara olanları anlatmış.
Kurbağalar: Aferin sana. Keşke arkadaşın da senin gibi çırpınsaydı. Şimdi o da burada olurdu demişler.