Sorularım sancılı, sorulmaktan imtina
Sana doğru gelmek istese de adımlarım
Kaçak bölgelerinle işim olmaz
Deyip ayaklarım geri kaçıyor.
Şimdi anladın mı
Neden yanında olmayıp
Sırtımı sana dayayamadığı mı?
İncitmeden kılı kırk yarıp öyle savrulmalıydı
Azığındaki çil yavrusu
Cesaret salyalı ödlek savrulmaların.
Kendi kabuğunun içerisinde
Kırılmalarını oynuyorsun, zilleri takarak
Hiç mi duymadın be adam
'Gırtlağın kırk boğum olduğunu'
Ahtım var, yanlızları oynayacaksın
Loşluğun dayağı ruhunu hırpalarken
İleriyi sen düşün, ömür billah!
El kol hareketlerini
Hararetli konuşmalarını
Bir gün sana yedireceğime yeminim vardı
Gözlerinin önünde
ok gibi vurulduğum, çıldırttığın o günü
Yüreğimin bir daha asla dönmek istemediği
Mülteci saatlerimin feveranını
Aczimde baskın olan, sert gücünü hatırla
Çünkü ben bunları asla unutmadım!
Duyguları katletmeden gözlerine inen perdeyi
Demek ki kaldırmayı yeknesak unutmuşsun be adam!
Rüzgarın yeline tahammülü olmayan
Kanadı kırık kelebek misalisin
Oysa, boşa beni pervane arayışların
Boşa kanca atmalar, boşa yalvarış ve geçersiz ilticaların.
Sis bir kez çökmeye görsün
Keremin kör sürüngen duygusunda!
Şimdiye kadar
Nelerden feragat ettiğimi bilemedim
Bir zamanlar daha da şahlıymışım meğer
Saygının tekniğinde dizboyu manalıymışım
Ta kalubeladan beri
Mütekabilliğe yenilmeden senden öncesi.
Dünyamın salt senden ibaret
Olmadığını öğretmeye çalışsam da
Muvaffak olamamışım biteviye
Ama, bilmeni isterim ki
Olmaz artık senden sonrası
Ben merhametten musdarip, sen uçurumda virane.
Elime düştün desem ne olacak
Ben benden geçtikten sonra
Bıraktı gönlüm çark etti
Senli yılları yasakladım yüreğime
Yüzünden, çevrenden, boş şehrinin şeceresinden
Firariyim var mı?
Mimlilerin en mimlisinden!
Yanılan ben miyim diye
Sormak ister miydim, umarsızca
Hayır, hem de en kallavisinden
Sesini dahi duymak istemiyorum!
Şehvetsiz dürtüleri kamçılamanın da
Zaten hiç bir gereği dahi yok
Bilmem anlatabildim mi?
Gülsen Tunçkal