Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Şiir Fm Şairlerimiz ve Şiirlerimiz »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Şairlerimiz ve Sizin Şiirleriniz ::.. => Yavuz Dogan => Konuyu başlatan: Kuskün Çiçek - Ekim 18, 2018, 08:36:30 ÖÖ

Başlık: Sanrı / 3
Gönderen: Kuskün Çiçek - Ekim 18, 2018, 08:36:30 ÖÖ
(Mutlak ve Görece)

- Anahtar -

Neresinden başlasan sonu hüsranla biten
Hiç bitmez zannedilen ama zamanla biten

Kararmaya yüz tutmuş yorgun akşama dair
Geceyi sevda bilmiş mutsuz yaşama dair

Anlatılmış son öykü,söylenmiş son şarkı bu
Gördüğüm rüyaların, gerçekten tek farkı bu

Sessiz sedasız bir düş, belki masal şimdilik
Belki çölde kaybolmuş yalnız bir sal şimdilik

Zamansız bir terk ediş, sessiz bir veda belki
Susturulmuş bir çığlık, yankısız seda belki

Kimbilir; yaz göçerken, dal inceldiği zaman
Belki duyulur sesim, vakti geldiği zaman

Ama şimdilik sesim, bir bahçede konaklar
O bahçe ki; kimbilir kaç hüsranımı saklar

Aslına bakarsanız, işin masal kısmı bu
Gece, karanlık ve ben; hikayenin aslı bu.

- Kapı -

İsmim yok! Kimliksizim; eğer tabiri buysa
Dünyada yaşıyorum,doğduğum yer doğruysa

İsmim yok! Soyismimi yıllar önce kaybettim
Gölgem beni taşıdı, bense gölgeme yettim

Gökkuşağından korkan bir hayalken sözlerim
Sabahsız bir gecenin kıyısıdır gözlerim.

Ve kimbilir kaç yıldır devasız bir sızıyım
Tüm terk edilişlerin, kronik yalnızıyım.

Önce ışıklar söndü; bir ben kaldım yanımda
Hasret de bana kaldı sahipsiz isyanım da

Sonra yıldızlar kaydı; herkes bir dilek tuttu
Kimisi murat oldu, kimini gece yuttu

Kimi karaya güldü, kimini ak ağlattı
Kimi erken yoruldu kimi duvak bağlattı

Kimi bir kez emretti; yeni kölesi geldi
Kimi aşka mecburken aşkın ölesi geldi

Benimse ne dikenim ne gülüm sabah gördü
Yüreğim hergün eyvah, gözlerim günah gördü

Üstelik ışıl ışıl, aydınlık bir gündüzden
Gözlerim kaçar oldu - ve belki sırf bu yüzden -

Yıldızıma kar yağdı, buz tuttum; üşüyorum
Tutunacak dalım yok, yoruldum; düşüyorum

Düşüyorum ve toprak ne yumuşak ne çok sert
Ne ismim kadar mağrur ne gözyaşım kadar mert

Düştüğüm yer ne deniz ne okyanus ne de göl
Ne kimsesiz bir ada ne de vahasız bir çöl

Düştüğüm yer bir kapı, kapının kilidi pas
Gördüğüm her yüz gerçek,gerçeğin adı kumpas

Baktığım yer karanlık; karanlık çırılçıplak
Girdiğim yer bir bahçe,bastığım her yer ıslak

Islanmış bedenimle sırılsıklam yürüyüp
Düşlerimi ardımdan bir suç gibi sürüyüp

Korkuların üstüne korkarak gidiyorum
Kendimden korkuyorum ve biad ediyorum

Ardımdaysa,ardımdan dört nala koşup gelen
Artık sığınacağım en son adresi bilen

Yalınkılıç kuşanmış düş avcısı atlılar
Cehennem sorgusunun baş savcısı atlılar

Anahtarı pas tutmuş bir kapının önünde
Ve duvarı çatlamış bir yapının önünde

İhanet namlusunu öfkeyle fişekleyip
Karanlık düşlerine binbir yalan ekleyip

Hüzzam kokan bahçeme girmeyi denerlerken
Ama seferlerinden eli boş dönerlerken

Cinaslı cümlelerin anlamını yorarak
Kimliksiz ahvalimi kapı kapı sorarak

Gerçeğin aynasına bir kaç kurşun sıktılar
Ve ne kadar suç varsa üzerime yıktılar

Saat durdu,gün sustu; sus pus olmuşken nefes
Sessizce fısıldadı rüyalarımdaki ses:

'' Aynaya kurşun sıkan önce kendini vurur,
Tenhada gebe kalan karanlıkta doğurur. ''

Artık biliyorum ki; söylenirken son şarkı
Kainat dursa bile; döner düzenin çarkı.

Ama sizin hüzünle doluysa sandığınız
Yani mutluluk diye hüsransa andığınız

Rüzgarın ters estiği yönden buyurun lütfen
Yasaklı düş bahçeme önden buyurun lütfen ->

Yavuz Doğan