Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Kitap & Dergi Tavsiyeleri ::.. => Konuyu başlatan: Yedi Numara - Haziran 16, 2012, 12:51:46 ÖS

Başlık: Peygamberimiz ve Annesinin romanı
Gönderen: Yedi Numara - Haziran 16, 2012, 12:51:46 ÖS
(http://e1206.hizliresim.com/y/j/8119q.jpg)
Gelin sizlerle bugün dünyanın en mübarek insanının en mübarek annesine veda ettiği anları paylaşalım.



İslam Edebiyatında yer alan en güçlü imgeler arasında dür ve sadef objeleri de yer alır. dürr yani inci ile sedef gerçek anlamının yanında bir takım teşbih, istiare ve mecazlarla farklı anlamları da yüklenmiştir. Ancak doğal olarak bu imgelere yüklenen hiç bir anlam Peygamberimiz Hz. Muhammed ve annesi Amine Hatun kadar tesirli ve ihtişamlı olamamıştır.

Süleyman Çelebi'nin en çarpıcı beyitlerinden olan hemen her Müslümanın ezbere bildiği, "Âmine hatun Muhammed anesi; Ol sadefden doğdu ol dür danesi" mısralarında olduğu gibi, Peygamberimiz inci tanesi gibiydi, annesi ise sadef.

Yazar Emine Fikriye Beledli işte o mısradan hareketle alemlere rahmet olarak gönderilelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ile annesi arasındaki muhabbeti Dürr ve Sadef adıyla romanlaştırdı.

Eserin bir roman kurgusuyla yazılmakla beraber, kaynaklarda bulunmayan hiç bir olaya yer verilmediğinin altını çizen yazar Beledli, 52 ayrı kaynağın listesini kitabın sonunda liste olarak belirtiyor.

Nesil Yayınlarından "Dürr ve Sadef'in, Esmaü'l-Hüsna ile çerçevelenmişti emsalsiz hayatları... Kâinatın en değerlisiydi onlar. Rahman'ın nazarı üzerlerindeydi... O'nun gözetimindeydiler... Hiçbir oğul annesini onun kadar sevmedi. Ve hiçbir anne, Amine Hatun kadar, hayat yolunu kalpteki ateşten taşlara basarak yürümedi... Dürr ve Sadef, Hz. Âmine'yi anlatıyor. Dolayısıyla, anne karnında bile mucizeleriyle olayların gidişatını değiştiren canımız ve cânânımız sevgili Resulümüzün doğumunu ve çocukluğunu..." arka kapak yazısı ile neşredilen eserden sizlere göz kirası olarak seçtiğimiz metin son bülümden.

Bunda yazarın kaleminin akıcılığını göstermekin yanı sıra dün kutlanan Anneler Günü vesilesi ile dünyanın en mübarek insanının, en mübarek annesine nasıl veda ettiğini gösterebilmek de önemli faktör oldu.

İşte, Dünyanın en mübarek insanın, en mübarek annesine veda ettiği o tasviri zor anlar:

Muhammed'in gözyaşları annesinin ateşten kavrulan ya­naklarına düştü.
-      Anne, diye fısıldadı.
Âmine, üzerine gelen halden ayrılığın yaklaştığını anlamış­tı. Oğlunun ellerini okşadı, kokladı, halsiz dudaklarıyla öptü, öptü...
Abdulmuttalib'in acıyı yakından tanıyan yüreği, bu kez zambak gelini için yanıyordu. Ağlıyordu...
Ümmü Eymen, katıksız bir hüzünle onları izliyordu. O da ağlıyordu.
Âmine, oğlunun gözlerinden gözlerini ayıramıyordu.
-      Yavrum, dedi kısık bir sesle. Gözümün nuru, baban da Mekke'den uzakta ölmüştü. Bizim ölümlerimiz birbirine yakın yerlerde ve Mekke'den uzakta oldu.
Muhammed'in soluğu kesildi.
-     Ey annem, diye hıçkırdı. Niye öyle konuştun? Sen ölme­din ki!
Ümmü Eymen titreyen elini uzatıp örtüyü yanlardan sıkı- laştırdı.
-       Böyle şeyler söyleme ey hanımım, dedi. Dinlen biraz. Çok üzüldün Medine'de, ondandır.
Derin bir iç çekti Âmine. Eşini, ilk gençliğinden beri damla eksiltmeden sevmişti. Onun toprağın altında olduğunu gör­mek tarifsiz acılar salmıştı ruhuna.
Medine'den ayrılmak ise onun ölüm haberini almak kadar harab etmişti yüreğini. Yahudilerin Muhammede zarar vere­bilecekleri haberini alınca eşinden ayrılma gücü bulabilmişti kendinde. Tükendiğini hissediyordu şimdi.
Dudaklarında çiçek gibi açıldı herşeyden çok sevdiği Allah'ın adı.
-     Oğlum sana emanet Rabbim, dedi. Babasından sonra be­ni de ondan alıyorsun. Senin her işin hikmetlidir. Onu koru­yacak ve gözetecek olan sensin!
Muhammed, ruhunun bütün kuvvetiyle kaybetmek üzere olduğu annesine baktı.
-      Anne!
Âmine, mecalsiz ellerini uzatıp, parmaklarıyla oğlunun beyaz teni üzerinde parlayan yaşlara dokundu.
-      Oğlum, gözümün nuru, üzülme!
-     Ey pek yüce, pek yüksek olan Aliyy Allah'ım diye fısılda­dı Muhammed. Ey ancak kendisine hamdedilen, bütün varlı­ğın diliyle yegâne övülen Hamid Allah'ım, yardım et anneme! Yardım et!
-      Hak muradı böyle sevgili oğlum, dedi Âmine. Ağlama!
Muhammed'in yanakları sessiz gözyaşı sağanağı altındaydı.
Âmine, oğlunun, şanı yüce Allahu Teâlâ'yı ve onsekizbin
âlemin bütün sırlarını görecek olan iri gözlerinin baktıkça ba- kılası gelen parlak siyahına baktı. Başka hiçbir yaratılmışta yoktu siyahın bu tonu. Peygamber siyahı... Resul siyahı...
-         Ey mübarek çocuk, dedi oğlunun hüznüyle sarsılan Âmine.
Ey dünyaya bulaşmadan bir konup, sonra uçup giden gü­vercin Abdullah'ın oğlu!
Çekilen dehşetli ölüm okundan herşeyin sahibi ve herşeyi bilen Allah'ın lütuf ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtu­lan zatın yavrusu,
Yüce Allah, seni mübarek ve devamlı kılsın.
Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa, sen,
Celal ve bol ikram sahibi olan Allah tarafından, Âdem oğullarına helal ve haramı bildirmek üzere, peygamber gön­derileceksin.
Sen atan İbrahim'in dinini gerçekleştirmek ve yerleştirmek için gönderileceksin.
Allahu Teâlâ, seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de esirgeyecek, alıkoyacaktır.
Senin davan insanlık durdukça devam edecektir.
Her yaşayan ölür, her yeni eskir.
Herkes zeval bulur. Herşey fanidir, gider.
Evet, ben de öleceğim.
Fakat ismim ebedî yâdedilecektir.
Çünkü, tertemiz bir evlad doğurmuş, arkamda hayırlı bir yâdedici bırakmış bulunuyorum
Zambak Hatun derin bir nefes aldı. Bir iki saniye sustuktan sonra gözleri oğlunun gözlerinde bir topluluğa hitap ediyor­muş gibi konuşmaya başladı,
-       İnanınız ki; insanların yaşaması, insanların Allah'a gide­bilmesi için açılan bu caddenin tek sahibi Muhammed'dir. Be­nim namımda ebedileşecektir. Yoksa bir varlık olarak ben de diğer varlıklar gibi ecele mahkûmum.
Engin şefkat ve merhamet sahibi Zambak Hatunun gur­bet konukluğu bitmek üzereydi. Asıl vatana dönüş başlamış­tı. Muhammed anlamıştı. Annesinin yaııaklarındaki ellerinin üzerine koydu ellerini.
-       Allah'a gidiyorsun anne, dedi üzüntüden kısıklaşmış se­siyle.
-      Evet oğlum.
-      Babam da orada.
-      Evet oğlum.
-      Allah gel deyince ben de geleceğim.
-      Evet oğlum.
Ayrılıklar diyarıydı Âmine'nin kalbi. Muhammede kavuş­mak üzereyken Abdullah'ından ayrılmıştı. Abdullah'a kavu­şurken Muhammed'inden ayrılıyordu.
Oğlunun gül yaprağı gibi ince ve mis kokulu yanaklarını daha sıkı kavradı. Gözlerine tüm ruhuyla baktı.
-      Ey masum ve güzel evladım, dedi hafif bir sesle,
Ey temizlerden de tertemiz günahsız çocuğum,
Seni Allah'ın rahmetine emanet ediyorum.
Rabbim seni ve hayatını Mesud ve bereketli kılsın.
Anneciğinin yokluğundan hiç üzüntü duyma,
Seni Allah'a emanet ediyorum...
Başını güçlükle kayınpederine çevirdi.
-      Elveda ey izzetli babam.
Abdulmuttalib, kalın gözyaşı perdesinin altından, gelini­nin günahı tanımamış lekesiz güzelliğine bakıyordu. Konuşamıyordu kederden...
-      Hakkını helal et ey dadım.
Ümmiı Eymen, kendisine dönen sevgili başı titreyen eliyle okşadı.
Konuşamıyordu ağlamaktan.
-      Anne, dedi Muhammed ellerini annesinin ellerinin üstü­ne bastırarak. Anne!
Âmine, başını Muhammede çevirdi. Yavrusunun acısı ve çaresizliği, küfrün karanlığına mağlup olmamış temiz yüreği­ni dağladı.
-      Oğlum, dedi. Oğlum!
Son kez birbirlerine baktılar, baktılar...
Doyamadılar birbirlerine.
Âmine, ateşten kavrulan dudaklarım zorlukla kıpırdata­rak:
-       Ben Muhammed'i bıraktım, dedi.
Ana oğulun bakışları kilitlendi.
Temiz nefesi son kez bedeninden çıkarken,
-      Muhammed, dedi Âmine tekrar.
-      Muhammed.
Kaydı gitti sonra.
Bir ırmak gibi Rabbine aktı gitti.
Uzun parmaklı zarif elleri, Muhammed'in pürüzsüz ıslak yanaklarından aşağı kaydı.
Zambak toprağa düşmüş, goncasını bırakmıştı.
Tarihin en acı sayfalarından biri yazılıyordu.
En acı sahnelerinden biri yaşanıyordu.
Peygamber annesinden ayrılıyordu...
(...)
Başlık: Ynt: Peygamberimiz ve Annesinin romanı
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 26, 2017, 07:30:27 ÖS
 eys bravoo bravoo