Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 19, 2013, 05:49:27 ÖS

Başlık: Toplum Yaşlılığa Hazır mı?
Gönderen: Fatih - Kasım 19, 2013, 05:49:27 ÖS
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/417/5853.jpg)

Biyolojik bir varlık olan insan, doğumla birlikte yaşlanmaya başlar ve bu hâdise hayat boyu devam eder. Bu süreçte insanın anatomik ve fizyolojik yapısı değişir, beden yavaş yavaş fonksiyonlarını kaybeder. Kaslar güçsüzleşir, kemikler erir, kalb eski performansını kaybeder; göz görmez, kulak işitmez hâle gelir, zihnî melekeler zayıflar. İnsan tıpkı bebekliğindeki gibi acizleşir. Bununla birlikte, yaşlılığın olumlu yönleri de vardır. İnsanda kırk yaşından itibaren hislerden ziyade akıl ve muhakeme daha ön plâna çıkar, sosyal hâdiselere karşı direnç artar, sert veya çabuk hüküm verme eğilimi azalır, ve insan hemcinslerine karşı daha bağışlayıcı olur. Yaşlılık döneminde aile fertlerine, arkadaşlara, dostlara ve topluma kendinden bir şeyler verme, gönüllü işler yapma isteği artar. Yaşlılar öğrenilenleri, tecrübeleri, kültürü ve değerleri yeni nesillere aktarmada önemli rol oynar. Ayrıca entelektüel ve zihnî kâbiliyetlerin pek çoğu gençlikte değil, orta yaş ve sonrasında zirve yapar.

Günümüzde dünyadaki demografik değişimlerin en dikkat çekici noktası yaşlı nüfusun artmasıdır. Yaşlı nüfus artışı bakımından dünyada ikinci sırada yer alan ülkemizde, altmış yaş ve üstü nüfus oranının 2030'da yüzde on beş olacağı tahmin edilmektedir. Bu demektir ki, yakın bir gelecekte her altı-yedi kişiden biri 60 yaş üstünde olacaktır. Bu aynı zamanda genelde her ferdin uzun ömürlü olacağı ve uzunca bir yaşlılık dönemi geçireceği mânâsına da gelmektedir. Aslında hemen her insan bunu arzu etmekte ve bilim de bunun için çalışmaktadır. Fakat yaşlılıkla alâkalı daha önemli şeyler de vardır. Meselâ yaşlılık toplum tarafından nasıl algılanmaktadır? İçinde yaşanılan kültürde yaşlılığa nasıl bir değer atfedilmektedir? Yaşlılardan beklenen nedir? Onlara zor günlerinde kim yardım edecektir?

Milletlerin yaşlılara verdiği değer, onlara karşı tutum ve davranışlar toplumdan topluma farklılık gösterir. Yaşlılar bir toplumda güçsüz, yetersiz, talepkâr, işe yaramayan, aileye yük fertler olarak, başka bir toplumda ise belâ ve musibetlere karşı paratoner, bereket ve rahmetin vesilesi, tecrübeli, sözü dinlenir kanaat önderleri olarak görülebilir.

Modern toplumların yaşlılığa bakışı
Batı'da 19. yüzyılın ikinci yarısında fabrikalarda çalışacak genç nüfusa ihtiyaç vardı, bu yüzden sanayileşmeyle birlikte yaşlılığın değeri düşmeye başladı. Üretim sürecinin dışında kalan yaşlılar, ekonomik bir değer arz etmiyordu. Diğer yandan sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte, çalışma şartları ve hayat tarzı değişti. Kadının çalışma hayatına girmesiyle rol değişimi oldu ve yükü ağırlaştı. Bu durum hem kadına, hem çocuklara, hem de yaşlı ebeveyne menfî tesir etti. Bilhassa, yaşlı fert, bütün zorluklarına rağmen aileden koptu ve yalnız yaşamaya itildi. Türkiye'de bile bugün 1+1 ve 1+2 odalı dairelerin yaygınlaşması bu sürecin bir neticesidir.

Modern toplumlarda yaşlanma ve yaşlılık, açıkça söylenmese de, sosyal ve ekonomik bir problemdir. Toplumda yaşlı nüfusun artması, atıl güç oranının artması demektir. Bu durum ekonomi için külfettir. Çünkü bu bakış açısına göre yaşlı zayıftır, pasiftir, tutucudur; ailenin günlük faaliyetlerine ayak bağıdır. Eğer yaşlı kişi kendine saygıyı, sisteme yaptığı ekonomik katkısına bağlar ve bu katkıyı da sağlayamazsa, o zaman kendine saygısı kalmaz ve varlığını mânâsız bulmaya başlar.

Yirminci yüzyılın yarısından sonra ise üretim ve çalışmanın öneminde bir değişme olmamasına karşılık, aktif ve katılımcı bir emeklilik yaklaşımı önemli hâle getirildi. Çünkü yeni dünya, üretici ve tüketici fertlerin dünyasıydı. Bu ekonomik sisteminin insan modeli, aktif, sürekli tüketen ve hareket eden bir insan tipiydi.

Yeni politika; yaşlıları topluma, piyasaya, tüketim ve zaman harcamaya yöneltmekti. Artık yaşlılık üzücü, ürkütücü, içine kapanık bir hayat tarzı olmayacak, onlar da herkes gibi tüketici insanlar olacaktı. Artık yaşlılar da gençler gibi giyinecek, eğlenecek, davranacak ve çeşitli fantezilere sahip olacaktı. Onlardan beklenen şey, iyi görünmeleri, kendilerini iyi hissetmeleri, arzularını tatmine yönelik bir kararlılığa sahip olmaları, canlı, dinamik, sürekli yeni tercihler yapan tüketiciler hâline gelmeleriydi. Bu yönde yoğun bir yönlendirme, özendirme ve reklâm çalışması yapıldı. Bu faaliyetler hâlâ büyük bir ivmeyle devam ediyor. Artık yaşlılık emareleri; estetik ameliyat, kırışıklık giderici krem, losyon, saç dikimi ve benzeri uygulamalarla yok ediliyor veya geciktirilebiliyor (!)

Bütün bunlara paralel olarak, yaşlıların hayatını kolaylaştıran düzenlemeler de yapılmıştır. Yaşlılara özel arabalar, asansörler, tuvaletler, yol kenarlarında ve binalarda yumuşak plâtformlar bunlardan akla ilk gelenlerdir. Bu iyi plânlamış âletler yaşlıların hayatlarını belli ölçüde kolaylaştırsa da, onları esas mutlu eden şey, zor olsa da kalkmalarına destek olan sıcak bir el, merhametli, vefakar bir evlâttır.

Yaşlılarla alâkalı konulardan biri de onların bakımıdır. Bazı Avrupa ülkelerinde yaşlılara huzurevlerinde (orada yaygın adıyla emekli evlerinde) bakılır. Bunların maliyetleri yüksek, fonksiyonelliği az olduğundan son yıllarda evde bakım hizmetleri yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Meselâ Danimarka'da huzurevinde veya bakım yurdunda kalan 75 yaş ve üstünde olanların oranı 1980–2000 yılları arasında yaklaşık yarıya düşmüştür. Avrupa, yaşlanan nüfusuyla emekli aylığı, sağlık ve bakım hizmetleri bütçesi yüzünden büyük ekonomik güçlüklerle karşı karşıyadır. Bu da yaşlılara olumsuz yansımaktadır. Meselâ Almanya'da yurtlarda istihdam edilen personel azaltıldığından, orada kalan yaşlıların neredeyse yarısı koltuklarına, yataklarına bağlanma veya ilâç verilerek hareketsiz hâle getirilme gibi istenmeyen uygulamalara maruz kalmıştır.

İslâm'ın yaşlılığa bakışı
Yaşlılık, bir bilgi ve tecrübe birikimidir. Kur'ân-ı Kerîm'de insanın yaşlılık dönemini ifade etmek için "şeyh" (çoğ. şuyûh) kelimesi kullanılır. Şeyh, sadece yaşlı demek değildir; o aynı zamanda olgunluk yaşını geçmiş tecrübeli, saygın, bilge, örnek insan demektir. İslâm'da yaşlı asla işi bitmiş, topluma faydasız, aileye ayak bağı ve yük olarak görülmez. Hayat bir bütündür ve yaşlılık dönemi de bu bütünün bir parçasıdır. Diğer yandan toplum ve daha özelde ise aile; çocuk, genç, olgun ve yaşlısıyla bir bütündür; bir grup diğerini dışlamaz ve ayrımcılığa tâbi tutmaz. Tam aksine yaşlılara karşı saygı ve ikramda bulunulması istenir. "Size bir kavmin büyüğü geldiği zaman ona ikram ediniz." buyuran Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatı boyunca ihtiyarlarla yakından ilgilenmiş ve Müslüman olmasalar bile onlara saygı göstermiştir.

Müslüman kişi, bütün ihtiyarlara, bunlar içinde de öncelikle anne-babasına, sonra da yaşlı akrabalara hürmet, hizmet ve iyilik etmekle mükelleftir. Herkes bilir ki, anne-baba evlâtlarına karşı çok şefkatlidir. Hak ve hukuk, onların o şefkatlerine mukabil hürmeti gerektirir. Kur'ân-ı Kerîm'de bunu emreden pek çok âyet-i kerîme bulunur: "Biz insana anne-babasına iyilik etmesini emrettik." (Ankebut 8); "Biz insana anne-babasına iyi davranmayı emrettik." (Ahkaf 15); "Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne-babaya, ……iyilik edeceksiniz." (Bakara 83); "Hayır olarak ne harcarsanız o, anne-baba,…içindir." (Bakara 215); "Rabb'in, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anaya-babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi yahut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara 'öf!' bile deme, onları azarlama! Onlara güzel söz söyle. Onları esirgeyerek, alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: 'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et!' diyerek duâ et." (İsra/23-24); "Rabbim! Beni, anne-babamı, … bağışla." (Nuh 28); "Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anne-babamı ve inananları bağışla." (İbrahim 41).

Yukarıda mealen zikredilen âyetlerde Allah'a ibadet etme ve ona ortak koşmama emirlerinden hemen sonra, insanın anne-babasına iyilik etmesi ve iyi davranması emredilir. Onlara sabırla, şefkatle, merhametle, sevgiyle, hürmetle muamelede bulunulması, alçak gönüllü ve güzel sözlü olunması ve dua edilmesi istenir. Bu emre uyan insan Allah katında büyük sevap kazandığı gibi, dünyada da hayır, bereket ve saadet bulur ve ihtiyarlayınca evlâtları tarafından hep iyilik görür. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Genç bir insan, yaşlı birisine ihtimam gösterirse, yaşlandığında Allah da ona ihtimam gösterecek birisini nasip eder." Bediüzzaman, anne-babasına iyilik edenin dünyada karşılığını aldığına dâir şu misâli verir: "Âhiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zât vardı. Dininde, dünyasında muvaffakiyetli görüyordum. Sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o zât, ihtiyar peder ve vâlidelerinin haklarını anlamış, o hukuka tam riayet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş." Bu örnekteki gibi, tarihimiz yaşlı anne-babasına baktığı için maddeten ve mânen kazanan ve rahat eden insanlarla doludur.

İhtiyarlık kötü bir şey değildir, aksine iyi değerlendirildiğinde insana ebedî saadetin kapılarını açar. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): "İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun, ameli güzel olanıdır." beyanıyla bunu işaret eder. İhtiyarlığın böyle güzel yanları olmasına karşılık, "İhtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur." ikazıyla belirtilen tehlikeli yönleri de vardır. Günümüzde bir taraftan medya bir taraftan da hevesâta hitap eden mekânlar, kırklı-ellili ve hattâ daha ileri yaştaki insanları bile hadîste tarif edilen "kötü ihtiyar" olmaya davet etmektedir. Bu davete ancak sağlam bir iman ve iradeye sahip olan ve mânevî yönden sürekli beslenen erkek ve kadınlar iltifat etmemekte, o tuzaklara düşmemektedir.

Yaşlılık, gücü elverenler için çalışmaktan elini ayağını çekmek demek de değildir. İslâm'da genel bir prensip olarak geçimini, rızkını temin etmek için çalışmak esastır. Gücü yettiği hâlde başkasından istemek hoş olmaz. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. En hayırlı olan rızık, kişinin kendi el emeği ve alın teriyle kazandığıdır. Bu prensiplere uyan bir insan yaşlılık zamanını da düşünür, başkasına ekonomik bakımdan muhtaç olmamaya ve izzetiyle yaşamaya çalışır. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri şöyle bir misâl verir: "Bir zaman, zenginliğiyle meşhur Hâtem-i Tâî büyük bir ziyafet düzenler. Misafirlerine çok hediyeler de verir. Bu esnada, ihtiyar fakir bir adamın, bir yük dikenli çalı ve geveni beline yüklediğini, onların da cesedine battığını ve kanattığını görür. Hâtem ona, 'Hâtem-i Tâî hediyelerle beraber büyük bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git; beş kuruşluk çalı yüküne bedel beş yüz kuruş alırsın.' der. O muktesid ihtiyar demiş ki: 'Ben, bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım. Hâtem-i Tâî'nin minnetini almam.'" İşte kişinin minnet altına girmemesi ve izzetiyle yaşaması kimseye muhtaç olmayacak şekilde çalışmasına bağlıdır. Nice zengin insan vardır ki, ihtiyaçları olmadığı hâlde güçlerinin yettiği son âna kadar işlerine devam etmişlerdir. Bu, evlâtlarının onlarla ilgilenmemesinden değil, kendi izzetlerindendir.

Netice olarak, yaşlı insanlar, daha önceki hayatlarında olduğu gibi, aile fertlerinden sıcak bir alâka, sevgi ve saygı görmeyi ister; bu onların önemli bir hakkı, çocuklarının ise vazifesidir. Bu yüzden, başta anne-baba olmak üzere yaşlılarımızla olan alâkamızı çok sıkı tutmalı, onları sık sık ziyaret etmeli, gönüllerini almalı ve ihtiyaçlarını karşılamalıyız. Çok zor dönemlerinde onlara bir de gönül burukluğu ve yalnızlık acısı çektirmemeliyiz. Diğer yandan akl-ı selim toplum, yaşlanmaya başlayan insanlardan daha oturaklı, olgun ve ölçülü olmasını bekler. Bu yüzden, saçına beyaz teller düşen ve ihtiyarlığa adım atan insanlar, bu beklentinin aksine gençlere özenip, giyim, konuşma, espri ve hayat tarzlarıyla onlara benzemeye çalışmamalıdır.

Yaşlılara nasıl davranılacağı ve yaşlıların nasıl olması gerektiği ile alâkalı en güzel metotlar, usûller, hassasiyetler ve ölçüler İlâhî Beyan'da ve Sünnet'te bulunur. Bunlara uyulması insanın hem dünyası hem de ahireti için büyük kazançtır.
Başlık: Ynt: Toplum Yaşlılığa Hazır mı?
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 04:17:06 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Toplum Yaşlılığa Hazır mı?
Gönderen: Özgür Kız - Temmuz 29, 2018, 02:28:27 ÖS
 eys