Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 19, 2013, 06:04:15 ÖS

Başlık: Beş Asırlık Eskimeyen Vesika
Gönderen: Fatih - Kasım 19, 2013, 06:04:15 ÖS
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/405/5672.jpg)

Yeryüzünde yaşayan üç semavî din, kendinden önceki dinin devamı ve tamamlayıcısı olması sebebiyle birbirinin rakibi ve düşmanı değil; bilakis dostu, akrabasıdır. Dinler arasında olması gereken bu devamlılık ve diyalogu her üç mukaddes kitabın tavsiyelerinde de görmek mümkündür. Semavî dinler arasındaki bu dostluk ve diyalog, inananları da bağlayıcı bir emir olmasına rağmen, bazı dinlere mensup insanlar maalesef bu hükme uymamışlar ve zaman zaman büyük savaşlara veya en az onlar kadar tarihte derin ve acı izler bırakan talihsiz hâdiselerin yaşanmasına sebebiyet vermişlerdir. Ancak tarih sadece bu olumsuz hâdiselerden ibaret değildir; inananlardan bazıları da kendi dinlerinden olmayan topluluklara dostluk ve yardım elini uzatarak insanca davranmışlardır. İşte ifade etmeye çalıştığımız böyle hem acı ve vahim, hem de güzel ve dostane iki hâdise günümüzden yaklaşık beş asır önce yaşanmıştır. 15. yüzyılda insanlık önce din adına yaşanan vahim bir acıya, daha sonra ise yine dinden kaynaklanan bir insanlık örneğine şahit olmuştur.

Emevî ailesi mensup­larınca, bugünkü İspan­ya'da Endülüs Devleti ve muhteşem bir İslâm medeniyeti kurulmuştu. Mimarî şaheserlerin yanında mükemmel bir idarî sistemin de kurulduğu bu coğrafyada Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler, İslâmiyet'in diğer din mensuplarına tanımış olduğu hak ve hürriyetler sayesinde bir arada huzur içinde yaşamaktaydılar.

İspanya'da Hristiyanların yanında Yahudilerin varlığı da çok eskilere dayanmaktaydı. Yahudilerin buraya ilk olarak Fenike kolonileri aracılığıyla yerleştiği, bir süre burada Vizigot idaresi altında yaşadığı ve 8. yüzyılda Kuzey Afrika'dan gelen Müslümanlarla iyi bir münasebet tesis ettiği bilinmektedir. İberik Yarımadası'na yayılmış olan Yahudiler, ülkenin Endülüs Devleti'ne dâhil olması neticesinde, Hristiyanlarla da yaşamaya başladılar.

İspanya Müslümanlarının Endülüs'teki son kalesi olan Ben-i Ahmer Devleti'nin iyice zayıflamasıyla Kuzey İspanya'ya sıkışıp kalmış Katolik Aristokrasi kendini toplamaya başladı. Zamanla yarımada Müslümanların idaresinden çıktı. Çok sayıda Müslüman genellikle kılıçtan geçirilerek vahşice öldürüldü, Müslümanların bir kısmı, dağlara saklanarak orada hayatlarını sürdürmeye çalıştı. Bu esnada "Cem Sultan" gailesiyle uğraşan Osmanlı Devleti, bölgenin uzaklığı sebebiyle yaşananlara direkt müdahalede bulunamadı. Ancak İspanya'ya gemiler yollayarak Müslüman nüfusun Kuzey Afrika'ya geçmesini sağladı. Özellikle Kemal Reis adlı kahraman gemici, gerçekleştirmiş olduğu kurtarma çalışmaları sebebiyle hâlen minnetle anılmaktadır.

Eski topraklarını tekrar ele geçiren Katolik otoritelerin icraatlarından biri de bölgede bulunan Yahudilerin Hristiyanlaştırılması oldu. Yahudilerin bir kısmı dinlerinden dönerek Hristiyanlığı kabul etti veya öyle göründü (Aslında bu durum, sonradan kovulmaya önemli bir sebep teşkil edecekti). Böylece İspanya'da, "Konversolar" isimli yeni bir grup ortaya çıktı. "Konverso" Katolikliği sonradan kabul eden kişileri tanımlamak için kullanılan, "dönmüş, dönme" mânâsına gelen bir ifadeydi. Halk arasında ise, Yahudi kökenli Konversolara "domuz" mânâsındaki "Marrano" ismi takılmıştı. Bazı Konversolar yeni dinlerini aynen benimsiyor ve eski inançlarını olduğu gibi bırakıyor; önemli bir kısmı ise zâhiren Katolik görünmekle beraber, eski inanç ve ibadetlerini gizlice devam ettiriyordu. Bunlar genellikle kendi aralarından evleniyorlardı. Bu da toplum ve idareciler tarafından şüpheyle karşılanıyordu. Hattâ kimin samimi, kimin göstermelik Hristiyan olduğunu belirlemek isterken Engizisyon mahkemelerinin yaptığı haksızlık ve adaletsizlikler, Avrupa tarihine vahşetin had safhalarda yaşandığı, karanlık bir sayfa olarak geçti.

Bunu takiben, İspanya Kraliçesi İzabella ile Aragon Kralı Ferdinand, Kiliseyle işbirliği yaparak 31 Mart 1492 tarihinde ülkedeki bütün Yahudilerin 2 Ağustos 1492 tarihine kadar ülkeyi terk etmeleri için bir ferman çıkardılar. İmzalandığı yerin adından dolayı "Elhamra Kararnamesi" denilen bu fermana göre, Yahudi olan veya menşelerinde bu dine inanmış birileri olan herkes İspanya'yı terk edecek ve yanına altın, para vb. ziynet eşyası almayacaktı. Kararnamenin muhataplarına ülkeyi terk etmek için 31 Temmuz tarihine kadar zaman verilmiş ve bu süre sonunda da ülkeyi terk etmeyenlerin idam edileceği belirtilmişti.

Bu durum, yüz binlerce İspanya Yahudi'sini iyice zor durumda bırakmıştı. Bu ferman üzerine, çeşitli Avrupa ülkelerinden sığınma hakkı isteyen Yahudilerin bir kısmı hızla Kuzey Afrika'ya, önemli bir kesimi de Portekiz'e geçerken, Hollanda ve İngiltere'ye yönelenler de oldu. İskandinavya'ya gidenler de vardı. Ama Osmanlı Devleti dışında onlara sürekli kalmaları üzere kapılarını açan olmadı. Sultan 2. Bayezid'in kendilerine sığınma hakkı tanıması üzerine, aralarında bilhassa diplomat, zanaatkâr, tüccar, ilim adamı ve din bilginlerinin başını çektiği 150 bin kadar İspanya Yahudi'si doğrudan, bir kısmı da Rusya üzerinden Osmanlı topraklarına geldi. Hristiyanların tahammülsüzlüğü ve hoşgörüsüzlüğünden kaçıp Müslüman Osmanlı'nın hoşgörüsüne sığınan ve kendilerine "Sefarad Yahudileri" denilen İspanya Yahudilerinin büyük çoğunluğu Selanik ve İstanbul'a yerleştirildi. İslâm hukukunun zımmî statüsüne göre vatandaşlık haklarına sahip olan Yahudiler; huzur, emniyet ve refahı İslâm topraklarında buldu, sığınabilecekleri tek yer Müslümanların hoşgörüsü oldu. Burada "Eğer Yahudiler, Osmanlı tarafından kabul edilmeselerdi, belki de soyları tükenecek veya en azından sayıları oldukça azalacaktı." demek çok da yanlış olmaz. Nitekim Portekiz'e geçenler önlerindeki beş yıl içinde daha acı süreçlerle karşılaşırken, Kuzey Afrika'ya geçen birçok kafile de telef olmuştur.

Mal varlıklarının çoğunu İspanya'da bırakan, yanlarına aldıklarını da İtalya'da uğradıkları limanlarda soyduran Sefarad Yahudileri, Osmanlı topraklarına eli boş gelmelerine rağmen, burada kendilerine sağlanan imkânlarla kısa zamanda durumlarını düzelttiler. Bunların bazıları ticarî alanda, bazıları da devlet kademelerinde önemli mevkilere geldiler.

İspanya Yahudileri göç etmeden önce de Osmanlı coğrafyasında Yahudiler yaşamaktaydı. Endülüs İslâm Devleti'nde olduğu gibi her türlü hak ve hürriyete sahip olan Yahudiler; memurluk, tercümanlık, doktorluk gibi meslekleri icra edebiliyor; zanaatla ve ticaretle uğraşabiliyordu. Yahudilerin bu durumları Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar da devam etmiştir.

Yahudilerin, Osmanlı'nın kendilerine yapmış olduğu bu büyük iyiliği unutmadıkları ve ona müteşekkir oldukları Osmanlı Arşivlerindeki belgelerden anlaşılmaktadır. Bunlardan birine göre, 1892 yılında 2. Abdülhamid'e Cemiyet-i Umumiye-i Musevîye tarafından dünya Musevîleri adına bir teşekkür mektubu kaleme alınmıştır. Mektupta Yahudiler, dedelerinin her türlü zulme maruz kaldıkları bir zamanda kendilerini kurtaran Osmanlı'ya teşekkür, Cenab-ı Hakk'a da şükür ettiklerini belirtip ilticalarının 400. yıl dönümünde saygılarını arz etmektedirler.

1992 yılında, ülkemizde yaşayan Yahudiler, Osmanlı Devleti tarafından kabul edilişlerinin 500. yılını çeşitli faaliyetlerle kutlamışlardır. 1993 yılında Avrupa Konseyi'nce yeni bir "İnsan Hakları Binası" inşa ettirilmiş, üye ülkelerden de müzenin kuruluş gayesine uygun, kendi ülkelerinin insan haklarına verdiği önemi gösteren birer örnek vesika göndermeleri istenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, 15. yüzyılda İspanya'dan sürülen Yahudilerin Osmanlı topraklarına kabul edildiklerine dâir belgeyi sergilenmek üzere buraya göndermiştir. Böylece Osmanlı'nın bu örnek hareketi dünya kamuoyu nezdinde hak ettiği değeri görmüştür.

Kaynaklar
- AKGÜN Mustafa, Yahudi'nin Tahta Kılıcı, İst., 2006.
- AYDIN Mehmet, "İstanbul'un Fethinden Önce ve Sonra İstanbul'daki Yahudi Cemaatları", Selçuk Üni. İlahiyat Fak. Dergisi, XIV, (Güz) Konya, 2002.
- BENBASSA Esther-Aron Rodrigue, Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi, (Çev. A. Atasoy), İst., 2003.
- BESALEL Yusuf, Yahudi Tarihi, İst., 2003.
- BOZKURT Gülnihal, "Osmanlı-Yahudi İlişkilerine Genel Bir Bakış", Belleten, c.LVII, Ank., 1994.
- ERYILMAZ Bilal, Osmanlı Devleti'nde Gayr-i Müslim Teb'anın Yönetimi, İst., 1990.
- KAYA Önder, Tanzimat'tan Lozan'a Azınlıklar, İst., 2004.
- KÜÇÜK Abdurrahman, Dönmeler Tarihi, Ank., 2001.
- LEWS Bernard, Semitizm ve Antisemitizm, (Çev. Hür Güldü), İst., 2004.
- ONUR Oral, 1492'den Günümüze Edirne Yahudi Cemaati, İst., 2005.
- Mc CARTY Justin, Osmanlı Anadolu Topraklarındaki Müslüman ve Azınlık Nufus, (Çev. Hasan Gürbay), Ank., 1995.
- SHARON Moshe S, Türkiye Yahudileri, İst., 1992.
Başlık: Ynt: Beş Asırlık Eskimeyen Vesika
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 04:27:24 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Beş Asırlık Eskimeyen Vesika
Gönderen: Özgür Kız - Haziran 22, 2018, 06:08:19 ÖS
 eys