Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Site Hakkında Gelişmeler »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Sağlık ::.. => Kullanılmayan Bölümler => Çocuk Sağlığı ve Bakımı => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 19, 2013, 11:20:11 ÖS

Başlık: Cenine Uzanan Şefkat Eli
Gönderen: Fatih - Kasım 19, 2013, 11:20:11 ÖS
(http://www.sizinti.com.tr/img/spotimg/411/5770.jpg)

Anne karnındaki ceninin beslenmesi, hamileliğin başından sonuna kadar çok sayıda harika hâdiseyi ihtiva etmektedir. Hatta yavrunun doğumdan sonraki gıdası olan anne sütü, henüz o dünyaya gelmeden hazırlanmaktadır. Döllenme, rahmin kenarındaki tüplerde meydana gelir. Döllenmiş yumurta (zigot) art arda bölünmelerle çoğalarak dördüncü günün sonunda yaklaşık 100 kadar hücreden ibaret, blastosist adı verilen içi boş bir küre şeklini alır. Hücreler bir taraftan çoğalırken, diğer taraftan tüplerin içindeki kirpikli hücrelerin hareketiyle rahime doğru yollanır. Çoğalan hücreler, hem kendi kaynaklarından hem de tüplerin iç yüzeyindeki hücreler-den salgılanan bir sıvı ile beslenir. Tüp boyunca ilerleyip rahime ulaşan blastosist, buradan salgılanan sıvılarla beslenmeye başlar. Blastosist umumiyetle döllenmeden sonraki beşinci veya altıncı günde anne rahmine tutunur (implantasyon). Blastosist, bir tohum gibi rahime ekilmeden önce, rahim duvarı östrojen ve progesteron gibi hormonların tesiriyle kalınlaştırılarak, cenine uygun bir mekân hâline getirilir. Rahim duvarının kalınlaştırılmasıyla birlikte kan damarlarıyla beslenmesi de artırılmıştır. Bu hâdiseyi toprağın çapa ile kabartılmasına benzetebiliriz. Bu esnada rahim duvarı hücrelerine şeker (glikojen), protein, yağ ve bazı gerekli mineraller depolanmıştır. Bu harikuladeliklerin ne kendi kendine ne de kör tesadüf veya akıllardan uzak evrim neticesinde olması düşünülemez. Bütün bunların Hakîm bir el tarafından idare edildiği çok açıktır.

Blastosist, rahim duvarına yüzeyindeki trofoblast hücreleriyle tutunur. Bu hücreler, bir bitkinin kökleri gibi rahim duvarında girinti ve çukurluklar oluşturmaya başlar ve rahim duvarındaki hücreleri parçalayan hususi enzimler salgılar. Parçalanan bu hücrelerden açığa çıkan sıvı ve besinler blastosistin istifadesine sunulur. Rahme tutunmadan sonra, trofoblast hücreleri ve civarındaki rahim duvarına ait hücreler hızla çoğaltılarak, anne ile yavru arasında bir irtibat organı olan -halk arasında bebeğin "eş" adı verilen- plâsenta ve çeşitli koruyucu zarlar yaratılır.

Blastosistteki trofoblast hücrelerinin rahim duvarında meydana getirdiği girintilere plâsenta villusları adı verilir. Bu girintilerin sayısı zamanla artarken, tekâmül eden yavrunun dolaşım sisteminden kaynaklanan kılcal damarlar bu villusların içine doğru gelişir. Bu hâdiselerle eş zamanlı olarak villusların çevresinde anneden gelişen damarların içini kan ile doldurduğu boşluklar meydana gelir. Neticede villusların bir tarafında yavru kanı diğer tarafında anne kanı bulunur. Artık anne ile yavru arasında irtibat sağlanmıştır. Hamilelik ilerledikçe villusların sayısı ve büyüklüğü artar. Plâsentanın gelişmesi tamamlandığında villusların toplam yüzey alanı bir kaç metrekareyi bulur.

Bütün bu hâdiseler Bediüzzaman Hazretleri tarafından şöyle dile getirilir: "Vücud-ı insan, tavırdan tavra geçtikçe acîb ve muntazam inkılablar geçiriyor. Nutfeden alakaya (embriyo), alakadan mudgaya, mudgadan azm ve lahme (kemik ve ete), azm ve lahmden halk-ı cedide (yeni bir yaratılışa) yani insan suretine inkılâbı, gayet dakik (ince) düsturlara tabidir. O tavırların her birisinin öyle kavanini mahsusa (hususi kanunlar) ve öyle nizamatı muayyene (belirlenmiş intizamlar) ve öyle harekâtı muttarideleri (düzenli hareketleri) vardır ki; cam gibi, altında bir kasd, bir irade, bir ihtiyar, bir hikmetin cilvelerini gösterir."

Anne ile yavru arasında irtibatı sağlayan plâsenta villuslerindeki zengin kılcal damar ağı toplana toplana iki atardamar ve bir toplardamardan ibaret göbek kordonunu yapar. Villusların çevresinde anneden kaynaklanan kan damarları ile ceninin kan damarlarının birbirine geçmesiyle meydana gelen bu seçici geçirgen özellikteki yapıda (plâsenta) gıda maddeleri ve oksijen, anneden cenine, ceninde meydana gelen atık ürünler de annenin toplardamarlarına geçer. Anneden yavruya oksijen geçmesine mukabil yavrudan anneye karbondioksit geçmektedir. Yavrunun kanındaki karbondioksit seviyesi anne kanındakinden biraz daha fazla olacak şekilde ayarlanmıştır. Yine burada da gayet hassas bir ayar müşahede edilmektedir. Bu fazlalığın sebep olduğu mekanizma ile karbondioksitin ceninden anneye geçmesi sağlanır. Plâsenta villuslarına gelip temizlenen ve gıda maddeleriyle donatılan kan, göbek kordonundaki toplardamar ile tekrar cenine gönderilir.

Plâsenta, anne kanı ile yavru kanı arasında birçok madde alış-verişini sağlamak için, çok geniş bir yüzey sahasına sahip olmalıdır. Bundan dolayı göbek kordonunun çapıyla kıyaslandığında, bütün villuslar birkaç m2'yi bulan toplam yüzey alanına sahip kılınmıştır. Plâsentanın bu şekilde iç içe kıvrımlarla yaratılmış olması, ince bağırsağın yaratılışına benzer. İnce bağırsağın iç yüzeyinde de pek çok girinti ve çıkıntı vardır. Bu yapılar sayesinde ince bağırsağın yüzey alanı yaklaşık 200 m2'yi bulur. Bu büyük alan besin maddelerinin kolayca emilmesine imkân verir.

Plâsentadaki villusların teşkiline katılan ceninin üzerini örten tabakalara ait damarlar ile annenin rahim duvarından gelen damarlar arasında bu kontrollü ve seçici madde alış-verişine vesile olan özel zarlar vardır.

Hamileliğin ilk aylarında bu zarlar daha kalındır, zamanla giderek incelir. Benzer şekilde plâsentanın büyüklüğü ve bahsettiğimiz yüzey alanı da zamanla artmaktadır. Bu durumun hikmeti kolayca anlaşılabilir. Yavru büyüdükçe daha çok madde alış-verişine ihtiyaç duyulmaktadır. Yalnız burada önemli bir husus vardır: Hamileliğin ilk 2–3 ayında embriyonik tabakalardan ceninin organlarının temeli atılmaktadır ki, bu dönemde, yavrunun çeşitli ilâç ve kimyevî maddelere, bazı mikroorganizmalara mâruz kalması, organlarda birtakım bozukluklara sebep olabilmektedir. Plâsentayı teşkil eden zarların bu hassas zamanlarda kalın olması, kandaki bazı zararlı maddelerin ve mikroorganizmaların yavruya geçişine engel olur.

Cenine hususi hemoglobin
Anneden cenine geçen oksijenin basıncı normale göre çok düşüktür. Yetişkinlerin kanındaki oksijen basıncı yaklaşık 95 mm Hg iken, plâsentadan cenine kan götüren damarlarda bu basınç 30 mm Hg'ya kadar düşmüştür. Dolayısıyla bu durumda ceninin kanına oksijen bağlanması nasıl olmaktadır? İşte burada, üç hâdise yavrunun imdadına koşturulmuştur. Birincisi, cenindeki hemoglobinin biyokimyevî yapısı ile alâkalıdır; özellikle düşük oksijen basıncında, erişkin hemoglobininden daha fazla oksijen bağlayabilecek şekilde yaratılmıştır. İkincisi; ceninin kanındaki hemoglobin miktarı erişkin kanındaki hemoglobin miktarından yaklaşık % 50 daha fazladır. Üçüncü hâdise ise; hemoglobinin karbondioksit basıncı az olduğu zaman daha çok oksijen bağlaması ile ilgilidir. Plâsentaya gelen yavru kanı, yüksek miktarda karbondioksit ihtiva eder; fakat bunun çoğu anne kanına geçer. Cenin tarafındaki karbondioksitin âniden azalışı, plâsentadaki yavru kanını daha bazik yapar ki, bu durum da yavru hemoglobininin daha fazla oksijen bağlamasını temin eder. Diğer taraftan yavrudan anneye karbondioksit geçişi, anne kanındaki karbondioksit miktarını artırır. Bu artış plâsenta civarındaki anne kanını daha asidik yapar, bu da anne hemoglobininin oksijen bağlamasını azaltır. Diğer bir deyişle anne tarafında oksijen bağlanması azalırken, yavru tarafında artmaktadır. Neticede karbondioksitin yavrudan anneye geçişi, anne kanındaki oksije-nin yavru kanına geçmesi için itici bir güç teşkil eder.

Gıdalar da aynen oksijen gibi anne kanından cenin kanına geçer. Yalnız bazı hususi durumlar vardır. Hamileliğin ileri safhasında cenin neredeyse anne kadar şeker (glikoz) tüketir. Bu kadar fazla glikozun cenine gönderilebilmesi için, villusları döşeyen trofoblast hücrelerinin üzerine, glikozu cenine taşımakla vazifeli proteinler yerleştirilmiştir. Ayrıca bu hücrelerde glikoz, glikojen şeklinde depolanarak ceninin ihtiyacına cevap verilir. Yağlar, plâsenta hücrelerinin zarlarında çözünerek, yavru kanına geçer. Çünkü hücre zarları yağlı bir yapıda yaratılmıştır. Bundan dolayı yağlar, hücre zarında kolayca çözünebilmekte ve yavruya geçebilmektedir. Proteinler ise plâsentadan geçemeyecek kadar büyük olmasına rağmen, onların yapı taşları olan aminoasitler ve peptidler, plâsentadan geçebilir. Anneden cenine gıdaların geçmesine mukabil, üre ve kreatinin gibi atık maddeler de cenin kanından anne kanına geçer. Plâsentadaki bu hâdiseler öyle bir incelikle ayarlanmıştır ki büyüyen ve her ân gelişen ve yeni yeni organlarla donatılan cenine, ihtiyaç duyduğu gıdalar ne fazla ne de eksik olarak gönderilmekte, mükemmel bir şekilde beslenmektedir.

Plâsenta sadece bir alış-veriş organı olmayıp, aynı zamanda ceninin her türlü ihtiyacını anneye bildirmekle de vazifelendirilmiştir. Bu vazife; östrojen, progesteron ve insan plâsental laktojeni gibi çeşitli hormonların salgılatılmasıyla yerine getirilir. Bu hormonlar vasıtasıyla annenin glikoz, protein ve yağ seviyeleri Rahmeti Sonsuz'un takdiriyle yavrunun ihtiyacına göre ayarlanır. Ayrıca bu hormonlar, hamileliğin devamının sağlanmasına ve rahmin gelişen cenine göre büyümesine de vesile olur. Bu hormonların ayrıca anne sütü yapımına vesile olması için uyarması da dikkate değer bir husustur. Demek ki, yavrunun doğumdan sonraki gıdası, daha cenin annesinin karnındayken hazırlanmaktadır. Bütün bunları görüp de, daha anne karnındayken bile, Rahîm isminin tecellisi olarak yavruya uzanan şefkat elini görmemek hiç mümkün müdür?



Kaynaklar
-Langman's Medikal Embriyoloji. (Çev.Ed: Başaklar AC) 1996
-Textbook of Medical Physiology. Guyton 2006
-Tıbbi Farmakoloji. Kayaalp O, 2009.
Başlık: Ynt: Cenine Uzanan Şefkat Eli
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 27, 2017, 03:30:14 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Cenine Uzanan Şefkat Eli
Gönderen: вαşκαп - Ekim 21, 2017, 01:29:02 ÖS
 Emeğine Yüreğine Sağlık