Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 21, 2013, 12:08:15 ÖÖ

Başlık: Babama Açık Mektup
Gönderen: Fatih - Kasım 21, 2013, 12:08:15 ÖÖ
İnsan evlâdı her yaşta babasının kendisi hakkında ne düşündüğünü, ne kadar sevdiğini, bazı şeyleri zorla niçin yaptırdığını, hattâ kendisine niçin kızdığını ve azarlayıp durduğunu merak eder. Oysa, anneninki kadar duyguları ağır basmaz çoğu babanın. Onlar, peşin sevgi ve şefkat yerine, meyveleri ileride toplanacak tohumlar eker evlâdı için. O meyveleri toplarken babasını hatırlayabilmek, işte bütün mesele bu.
Aslında, nasıl ve nereden başlayacağımı bilemiyorum, çünkü bizim kültürümüzde baba ile oğul arasında sevgi gösterileri pek de hoş karşılanmaz; uzaktan sever babalar ve oğullar. Geçen bayramda bunu bir kere daha derinden hissettim. Yaşım ne olursa olsun, annemin karşısında çocuk gibi davranabiliyor; onun dizine başımı koyup dertleşebiliyor; ona karşı muziplikler, küçük yaramazlıklar yapabiliyorum. Aslında senin de böyle şeylerden hoşlanacağını hafif kıskanan gözlerle bakışından ve gülümsemene sinen hüznünden anlayabiliyorum. Ama olur mu hiç; kocaman bir delikanlı, kırklı yaşlarının ahirini idrak eden, saçına sakalına ak düşmüş adama takılabilir mi, muziplik yapabilir mi, yanaklarına ıslak öpücükler kondurabilir mi, nerede görülmüş? Hiç olur mu öyle şey?

"Nasılsın?", "işlerin nasıl?" gibi beylik bir iki sorudan sonra, öbür odada annem ve kardeşlerimle sonu gelmez ve sık sık kahkahalarla bölünen muhabbetlere giriyorum ve sonra gelip karşında öyle ciddi ciddi oturuyorum. Ah babacığım! Sana, seni de çok, pek çok sevdiğimi ne kadar söylemek isterdim! Ama, olmuyor; baba ile oğul arasında o ciddiyet, hürmet ve mehabetten örülmüş duvar aşılamıyor...

Senin de beni ne kadar çok sevdiğini sadece bakışlarından anlayabiliyorum, bir de ben yanındayken başını dikleştirip adımlarını pekleştiren iftiharından. Ben yanında iken bir başka oluyorsun, dünyaya meydan okuyan bir tavrın oluyor. Sözlerinle demesen de duruşun diyor ki: 'İşte bu benim oğlum, ve ben onun babasıyım. Onun bütün başarılarında, hayat karşısında bütün muvaffakiyetlerinde benim bitmek bilmez gayretim var! Bu, benim eserim ve eserlerimin içinde en ehemmiyet verdiğim eserim.'

Hele ikinci girişimde de olsa üniversiteyi kazandığım zaman! Mahallede beni yanına alıp paşalar gibi yürümüş ve o gün bakkala, manava varıncaya kadar herkesin; benim üniversiteyi kazandığımdan, yok yok, Hasan Bey'in oğlunun üniversiteyi kazandığından haberi olmuştu. Elbise mağazasındaki çalışanların bile...

Sana şunu söyleyebilirim babacığım: Henüz yirmili yaşlarımda az çok başarılarım oldu. Kimi imtihanlardan dereceler, çeşitli takdirnameler, saydığım kişilerden övgüler aldım. Fakat hiçbirisi ama hiçbirisi senin bir 'Aferin benim oğluma' deyişin kadar bana neşe ve mutluluk vermemiştir. Çünkü sen benim babamsın!

Gerçi o zamanlar söyleyemezdim ama, küçükken sana çok kızardım. Eve yorgun suratla gelen, ciddi ciddi gazete okuyup, gürültü yapmamamızı söyleyen, bazen öven, en çok da hayatıma sürekli karışan tuhaf bir adam. Bizi seviyor mu gerçekten, o da belli değil. Gerçi arada sırada şakalaşıyor, öpüyor ve en önemlisi harçlık veriyor, ama bazen de kızıyor, eve geç kalsam cezalandırıyor, dersler meselesinde bitmez sorguya çekiyor, vazifelerimi yapmadığım zaman bağırıyor, inat edersem dövüyor, hasta olduğum zaman da annem gibi ağlamak yerine; ciddi bir edayla dişçi, iğneci gibi can yakan adamlara götürüyor... 'Acaba bu adam neden bu kadar kötü?' diye çok düşünmüş, özellikle onaltı-onyedi yaşlarımdayken gıyabında çok kızmıştım.

Sonra sonra, üzerimde esen kavak yelleri durulup da aklım başıma yavaş yavaş gelince anladım aslında beni ne kadar sevdiğini! Senin sevginin ebediyete kadar uzanan bir istikbali kapsayan bir sevgi olduğunu. Bana kızdığın zaman, beni ameliyat eden doktorun gösterdiği cinsten bir şefkat gösterdiğini... Ameliyat dedim de aklıma geldi, 12 yaşımda ameliyat olduğum zaman her işi bırakıp üç gün yanımda refakatçi kalışını ve gerektiğinde hiç çekinmeden altımı temizleyişini de hiç unutamam babacığım. O zaman anladım ki senin evin bazı işlerini yapmaman sadece annemle aranızdaki iş bölümünden kaynaklanıyormuş; gerektiğinde onun kadar ilgilenebiliyormuşsun...

Ama gözümde en çok, ikiz kardeşlerimin doğup da evde altı çocuk olduğu sene, bir kurumdan aldığın yüklü bir maaş içeren iş teklifini hizmet düşüncesi ile reddettiğini öğrenince büyüdün. Belki o zamanlar hiçbir şey bilmeden, istediğim elbiseyi almadığın için çok surat asmış olabilirim. Ama o ilk müesseselerde senin ve senin gibi insanların fedakârlıklarının eserlerini, bugün beş kıtada görünce; sen ve senin mesai arkadaşların gözümde devleşiyor, sahabe gibi bir hüviyet kesbediyor. Hiç üzülme baba, 'çocuklarıma dünyalık pek bir şey bırakamıyorum' diye. Çünkü ben işlerimde çok tuhaf bir kolaylık ve gelirimde bitmez bir bereket buluyorum. Bence bu tamamen senin kendini hizmete adayıp çocuklarının geçimini Allah'a havale etmenin neticesi. Rabbim vallahi de kendisine havale edeni ihmal etmiyor. Senin gönlün müsterih olsun.

Hele hele 'terbiye vermek için yaptığım tedipler, azarlar çocuklarımın gönlünde bir kırıklık oluşturdu mu?' diye hiç düşünme. Gerçi çocukken gücenmiştim, sanırım kardeşlerim de şimdi güceniyorlardır. Ama yaşımız ilerleyip de hayatın içine girdiğimizde, babalarının terbiye vermediği, din ve iman adına bir şeyler öğretmediği kişilerin içler acısı durumlarını, hem bugünlerini hem ahiretlerini mahveden hâllerini gördüğümde, bana senin oğlun olmayı nasip eden Rabbime tekrar tekrar hamdediyorum. Ders çalışmak için zorlamaların da, küçükken bir yalanımı yakaladığın vakit çok ciddi cezalandırman da, hele hele beni küçük yaşlardan itibaren mahallemizde oturan üniversiteli öğrencilerin evine cebren gönderişlerin de şimdi en çok sevdiğim hatıralarım. Çünkü kendime baktığımda gördüğüm bütün güzel şeyler hep onların meyvesi.

Ben doğduğumda sen hayatının baharında yirmibeş yaşında bir gençmişsin; ben en hayatî ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz bir bebek. Şimdi ben aşağı yukarı o yaşlarda, eğitimli ve sağlıklı bir delikanlıyım; sen ise kırklı yaşların ahirinde, üzerinde ihtiyarlık alâmetleri belirmiş bir adam. Görüyorum ki sürekli kendinden fedakârlık ederek beni büyütmüşsün. Şimdi, babasına asi olan bir adama peygamberin, neden, "sen ve malın, babana aitsiniz" dediğini anlıyorum; seni yok farzetsek, ortada benden hiç, ama hiçbir şey kalmıyor.

Neyse babacığım, sana söylemek istediğim çok şey vardı, ama bilirsin, her his söze gelmiyor; kelimeler çoğu zaman kifayetsiz kalıyor. Her ne kadar sana gösteremesem de seni gerçekten çok seviyorum babacığım, çok ama pek çok. Hakkını helâl et ve beni duasız bırakma; çünkü okudum ki, Hz. Peygamber (sas), "Babanın evlâda ettiği dua reddedilmez." demiş...

Bâki selâmlar.
Başlık: Ynt: Babama Açık Mektup
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 06:11:15 ÖS
 eys bravoo bravoo
Başlık: Ynt: Babama Açık Mektup
Gönderen: Özgür Kız - Eylül 30, 2018, 11:19:04 ÖÖ
 eys