Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 24, 2013, 10:49:19 ÖS

Başlık: Pencere
Gönderen: Fatih - Kasım 24, 2013, 10:49:19 ÖS
Dünyaya kendi ruh yapımız ile bakar ve bu bakıştan elde ettiğimiz malzeme ile fikri bir takım değerlendirmelere gideriz. Yaşadığımız mekana her gün bir pencereden giren dış dünya, bize her gün değişen, her gün canlılığını tazeleyen alemden bir parça sunar. Sonbaharın şu günlerinde bütün renkleri ile kısa bir zaman diliminde şahid olunan değişiklikler, sadece etrafta uçuşan sararmış yapraklardan ibaret degil; hiç bitmeyecek gibi görünen uzun ve sıcak yaz günleri ağızlarda buruk bir tad bırakıp gitti. Penceremizden her gün yeni bir tablo ile insani temaşa zevkinin en doyulmazlarına cevap veren şu mevsim, fotoğraf kareleri ile tesbit edilemeyecek kadar da zengin görünüyor.

Bir pencere deyip geçmeyin, kendi dar dünyamızla, geniş alem arasında en kolay ve tekellüfsüz alışeriş yaptığımız menfezler bu pencerelerdir. Hatta evinden çıkamayan insanlar için pencere bütün bir dünya demektir. O, ışığa, hürriyete, insanlara, gökyüzüne, boşluğa, sonsuzluğa açıldığımız küçük ama yaşadığımız mekanların vazgeçilmez parçalarıdır. Yüksek duvarlı mabedlerin kalın gövdelerine konan pencereler, mabedin içini ışık cümbüşüne boğar. Medresenin dar ve sade odasına konan küçük pencere, sabaha karşı mahmurlaşan talebenin sararan yüzünde geleceğin bir gün daha yaklaştığı haberini verir. Bilmem kaçıncı erbainini deneyen, kararlı mürid inzivanın sınırsız koridorlarında gezerken, sabahın ilk ışıklarına o minik penceresinden uyanır. Gecenin zifiri karanlığında kaybolan çaresizler, umutlarını pencerelerine vuracak yeni güne bağlarlar; yeni günün getireceği sürprizlere ta baştan evet diyerek.

Sıradan insanlarda sadece yaşadığımız dünyanın değişen boyutlarına açılan pencereler, Hz. Peygamber (sav) de cennet ve cehennemi müşahede buyurdukları bir menfez halini alır; yakın arkadaşlarından birinde kilometrelerce ötedeki bir ordu komutanına imdat edecebileceği dürülen bir mesafe, O’nun(sav) ümmetinden bir velide berzah alemine, kabirlere ve misal alemine açılan koridorlar haline gelebilir.

Hz. Peygamber(sav) bir gün mihrabta namaz kıldırırken, bir şeyden sakınır gibi geriye çekilmişti. Biraz sonra da, bir şeyler koparırcasına ileriye doğru uzanmıştı. Namazdan sonra Ashab-ı Kiram’dan bazıları ne olduğunu sormuş, Efendimiz(sav)de cennet ve cehennemi temaşa ettiğini söylemişlerdi.

Hz. Ömer(ra), düşmanları tarafından sıkıştırılan ordu kumandanı Sariye (ra)’a “Ya Sariye el- Cebel ! el-Cebel” “Sariye! Dağa doğru! Dağa doğru” diye bağırmış ve ordu komutanı da bunu işitmişti.

Davud et-Tai için anlatılır: Bir kadının kabristanda, vefat eden eşi için şöyle seslendiğini işitti; “Ey hayat arkadaşım! Dün seninle beraberdik. Şimdi beni bıraktın, çürüme hangi yanağından başladı, sağdan mı soldan mı?” Davut et-Tai, bunları duyunca oraya yığıldı kaldı. Onu tanıyanlar bu hadiseyi anlatırken bu büyük Hak Dostunun o an kabirde cerayan eden şeyleri gördüğünü söylerlerdi. Halk onun keşf-ı kubur’a (kabirdeki hadiseleri bilmek) mazhar olduğunu bilirdi.

Pencere deyince, onun bir mahkum için ne ifade ettiğini hatırlamamak mümkün mü? Zindan hatıralarından, hep kalın duvarların dışında kanat çırpmaya susamış kalp çırpınışları taşar. Bir mahpus için sadece dış dünyanın hürriyeti demek olmayan pencere, “Çile” li şair-i şehir’imizin ifadesi ile “küçücük minicik pencerecik, dünyaya kapalı Allah’a açık” bir keyfiyet alır. Yıllarca, milletinin imanını selamette görmenin hasreti ile yaşamış Medrese-i Yusufiye’nin büyük Üstadı Bediüzzaman için de, bir hapishane penceresi kendisinde, geleceğin seyredildiği, ardından kabrin ve oradan da berzahın temaşa edildiği bir sinema perdesi haline gelir. Bu müşahedeyi kendi ifadelerinden izleyelim:

“Bir zaman Eskişehir hapishanesinin penceresinde oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları,onun avlusunda gülerek raksediyorlardı.Birden manevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi, kabirde toprak oluyorlar. Azab çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş-seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinin iffetini muhafaza etmediğinden, sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Kat’i müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler; geldiler, sordular. Ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.

Evet gördüğüm hakikattir, hayal değil. Nasıl ki, bu yaz ve güzün ahiri kıştır. Öyle de gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzahtır.”

Bu gün, bir koltuğa oturup bütün bir dünyayı karşımıza alıp seyretmek artık sıradan bir hal aldı. Ama her insan kendi aradıkları ve bulmayı umdukları (aradığı ve bulmayı ümit ettiği şeyler) ile karşılaşmak istiyor. Halbuki, daha aşkın bir temaşa sınırına yükselmek, yükselerek geleceği, kabri, berzahı kendi penceremizden yakalamaya çalışmak, bizim için meçhul olan bu alemlerde karşılaşacağımız sürprizleri daha bir ciddiye almamızı sağlayacaktır.
Başlık: Ynt: Pencere
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 06:40:58 ÖS
 eys bravoo bravoo