Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Hikayeler & Öyküler => Konuyu başlatan: Fatih - Kasım 29, 2013, 11:15:37 ÖS

Başlık: Kapıdaki Ölüm
Gönderen: Fatih - Kasım 29, 2013, 11:15:37 ÖS
Doktor Bey, doktor bey! diye bir ses işitildi. Gecenin sessizliğini bölen bu ses pek heyecanlı ve korku doluydu. Kapının zilini çalan kişinin yanında bir de omuzuna dayalı biri vardı. Tamamen kendini kapıyı çalanın omuzlarına bırakmış kişinin, bir hasta veya yaralı olduğu belliydi. Kapının zilini tekrar tekrar çaldı adam. Bir taraftan da tedirgin bir şekilde başka bir doktora götürme fikriyle sokağın iki tarafından taksi geçip geçmediğini kontrol ediyordu. Bir ara demir kapı açıldı. Kapıda görünen adam gözlerini oğuşturup gözlüklerini taktı: "Kimsiniz ne istiyorsunuz?" diye sordu. Kapıyı çalan kişi çok heyecanlı bir sesle: "Kardeşim çok hasta doktor bey! Bizim mahalleye en yakın doktor siz olduğunuz için size geldik" dedi. Doktor sinirlenmiş olacaktı ki: "Bu saatte de insan rahatsız edilmez ki canım" dedi. Genç adam: "Birden bire fenalaştı ne olduğunu anlayamadık. Daha önce böyle bir rahatsızlığı yoktu. Sigortası olmadığı için de sigorta hastanesine kaldıramadık. Ameledir kardeşim. İnşaatlarda çalışır. Önce "yorgunluktandır" dedik fakat kalbini tutup kıvranmaya başlayınca "bir kriz olabilir" diye derhal size getirdik. Ne olur doktor bey kardeşimi kurtarın. Birkaç günlüğüne bizi ziyarete gelmişti. Evi falan yok. Kirası uygun bir ev bulunca taşınacaktı. Doktor kapıda öylece duruyordu. "Kardeşim, bizim muayenehanemizdeki aletler Avrupadan geliyor. Onun için çok para ödüyoruz. Daha taksitlerini bile ödeyemedik aletlerin. Oldukça pahalı aletler. Bu sebepten fiyatlarımız biraz yüksektir" dedi. Adam birden bire konuşmasını kesti, durgunlaştı. Sonra da "Fakat doktor bey şimdi yanımda beş kuruş para yok. Yalnız ben sizin istediğiniz ücreti bulmaya çalışırım. Siz ne olur kardeşimi kurtarın. Evimdeki eşyaları satar yine öderim paranızı" diye konuştu yalvaran ağlamaklı bir sesle. Doktor: "Kardeşim bizde tedavi ücreti peşin alınır. 'Sona kalan dona kalır' diye bir atasözü vardır ya. Bizim para alma işi ne zaman sona kaldı biz de dona kaldık her seferinde." Hasta hâlâ bir eliyle kalbini tutuyor ve inliyordu. Ara sıra düşecek gibi oluyor fakat ağabeyi onu daha sıkı omuzlayarak düşmekten kurtarıyordu. Adamın, gecenin karanlığında belli belirsiz yüz çizgilerinden oldukça kederli olduğu anlaşılıyordu. Sonra da "Doktor bey isterseniz size hüviyetimi rehin bırakayım. Ne isterseniz yaparım. Yeterki siz kardeşimi kurtarın" diye yalvarıyordu. Doktor alayımsı bir ifade takınarak: "Kardeşim ne yapayım ben senin hüviyetini, bu gün böyle şeyler bir işe yaramıyor. Paranın ucunu göstermedikçe içeriye alamam hastanızı" dedi cılız sesiyle. Ağabey ağlamaya başladı. "Ne olur doktor bey iş işten geçmeden bakın kardeşime. Sonra ne isterseniz yaparım, kulunuz köleniz olayım kurtarın kardeşimi" dedi. Doktor gözlüklerinin arkasındaki donuk bakışlarından hiçbir şey değişmemiş bir şekilde sadece ağlayan ağabeye bakıyordu. Bir taraftan da "Kardeşim siz isterseniz başka bir doktora gidin, kendinize uygun bir doktor bulursunuz herhalde. Muayene ücreti size uygun bir doktor" diyordu.. Ağabey daha da mahzunlaştı. Bu bir nevî kovulmaktı. Parası olmadığı için kardeşinin kolları arasında ölümüne göz göre göre şahit mi olacaktı. "Doktor Bey, kardeşim bildiğim kadarıyla bir kalp krizi geçiriyor. Bu hastalığın insanı bir anda götürebileceğini cümle alem bilir. Ben sizin paranızı ödeyeceğimi tekeffül ediyorum. Bir parça güven yok mu sizde" deyince doktor sırıttı "Size mi güveneceğim. Haydi kardeşim haydi başka kapıya. Sizler duyguları sömürerek insanların sırtından geçinirsiniz ömür boyu. Bizler çalışırız, sizler bedavadan geçinmenin yollarını ararsınız. Dilenmek sizde, hırsızlık sizde, dolandırıcılık sizde. Kendine açındırıp insanların maddî mânevî gücünü sömürmek sizde. Ben sizin neyinize güveneceğim. Siz bana güvence vermiyorsunuz ki size güveneyim" dedi. Güvence derken başparmağı ile şehadet parmağını bir birine sürterek para işareti yapmaktan da geri kalmayan doktor en son kapıyı kapatacakken, üzgün ağabey: 'Tamam, sizin istediğiniz parayı bulacağım. Hastayı içeriye alalım. Ben gelinceye kadar siz muayene işini bitirmiş veya ilk müdahale gerekiyorsa onu yapmış olursunuz" dedi heyecanla. Doktor "Hayır kardeşim olmaz" dedi. "Hastanız kapıda dursun. Siz gelinceye kadar ölmez ya." Hasta solgun yüzünü ağabeyinin omuzuna dayamış bir eliyle kalbini tutuyordu. Adam bu kadar maddiyat düşünen bir kişiyle karşılaşacağını hiç tahmin etmemişti. "İnsanlar ne kadar vicdansız ve kalpsiz olabiliyor" diye mırıldandı gözlerinden akan yaşla ıslanmış dudakları. Doktor "Ne dediniz?" diye sorunca 0: "Bir şey yok" diye geçiştirdi soruyu.. Sonra kardeşini merdivenlere oturttu. Buna oturtmak denmezdi bir nevî uzatmak dense daha iyi olurdu. Hasta merdivenlere öylece uzanmış inlerken yaslı ağabey koşa koşa sokağın başında kayboldu. Doktor kapıyı kapattı. Kapatırken de "Parayı getiren düdüğü çalar" diye mırıldandı. "Güvenceymiş hal" deyip içeriye girdi.

İkindiden beri çiselemiş olan havanın etkisinden toprak nemliydi. Bazı yerlerde biraz çamur birikintisi oluşmuştu. Gecenin sessizliği bu su birikintilerinde bir acının senfonisini örüyor gibiydi. Yıldızlar hafif bulutlu olan havanın yer yer açık turkuaz parçalarından bir mücevher parçası gibi gülümsüyordu. Merdivendeki adam inliyordu. Solgun yüzü şimdi kireç gibi bembeyaz olmuştu. Serin havanın onu üşüttüğü titremesinden belli oluyordu. Üzerinde ince bir gömlek vardı adamın. Nemli merdivenler vücudunun ısısını gittikçe emiyor gibiydi. Doktor içeriye girince elektriği söndürmüştü. "Gelince kapıyı çalar ben de hastasına bakarım" diye girmişti içeriye. Ara sıra uzaklardan gelen köpek ulumaları gecenin sessizliğini bıçak gibi ikiye bölüyordu. Karşı dağlarda ara sıra yanıp sönen ışıklar belli ki avlanmak için çıkan av ekiplerinin yaktığı selektörlerden başka bir şey değildi. Apartmanlarda tek tük ışıklar vardı. Bu ışıklar ölü bir şehre bir canlılık katıyordu. Uyuyan bir şehirde bir dert ortağı bulabilmenin ümidini duyuruyordu yüreklere. Fakat bunların konken partileri, yahut birtakım cümbüşlerin aydınlığı olmaması şartıyla.. Yoksa sokakta yalpalayarak giden sarhoşlar bu ışıkların altında oyun oynayanlardan daha anlayışlı çıkardı insana. İşte sokağın başında bir siluet belirdi. Yarım saate yakın kaybolan adam yine koşa koşa doktorun evine doğru geliyordu. Kapının eşiğine geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Merdivenlerde uzanan kardeşini ayağa kaldırmak istedi. Fakat kalkmıyordu kardeşi. Gözlerini bir noktaya dikmiş öylece duruyordu. Vücudu biraz sertleşmişti. Buz gibi teni sanki havanın bütün soğukluğunu ve nemini emmiş gibiydi. Nabzını yokladı kardeşinin. Durmuştu. O sırada genç adam bir çığlık kopardı ve kapandı üzerine kardeşinin. Sonra da: "Kardeşim, garip kardeşim" diye inlemeye başladı. "Sana bakamadım. Üzerime düşen görevi yapamadım. Köyden geldiğinde sana bakacağıma dair anneme babama söz vermiştim. Fakat zalim şehir seni yuttu. Kalpsizlerin, para delilerinin insafsız bakışları altında can verdin. Ah kardeşim, vah kardeşim" diye inliyordu. Sarsıla sarsıla ağlayan o değildi sanki; dağlar taşlardı. Gök yüzüydü, yıldızlardı. Küçülen, geçici değerler için kalbini, ruhunu, vicdanını satan kalpsizler için ağlıyordu yer gök. Belki de böylesine insanlığını unutmuş zavallıları boğmak için damlalarını gönderiyordu yere. Bir tufan oluşsun, bir girdap oluşsun da onları yutsun, yokluğa savursun diye.. Hava hafif hafif çiselerken yaslı adam doğruldu. Kapının zilini tekrar çaldı. Işıklar bu sefer daha çabuk yandı. Para bulduğu belliydi gelenin. Zira bulamasaydı zilini niçin çalacaktı. Kardeşini alıp giderdi oradan. Doktorun sıcak yatağından kalkmak işine gelmemişti ama para kokusu onu daima canlandırırdı. Kapıyı açıp gözlüklerini taktığında karşısında gözleri yaşlı ağabeyi gördü. Şaşırdı, niçin ağlıyordu? Parayı bulduysa hemen içeriye alacaktı kardeşini. Ağabey yaşlı gözlerini bir bıçak gibi sapladı kapıdaki gözlüklü adama. Doktor niçin beklediğini ve niçin baktığını bilmeden öylece seyrediyordu karşıdakini. Sonra "getirdin mi parayı?" dedi. Ağabey bir süre daha baktı ruhunu, vicdanını kaybetmiş put kesilmiş adama.. Sonra da elindeki parayı "Evet getirdim al!" deyip doktorun yüzüne çarptı. Doktorun yüzüne çarpan para demeti hafif esen rüzgârla yerlere dağıtmıştı. Birkaç banknot da merdivenlerden uçuşup bir çamur birikintisine kondu ve yavaş yavaş pis suda yüzmeye başladı... Herhalde bu su birikintisi kapıda duran gözlüklü adamın yüreğinden daha temizdi. Gecenin sesizliğinde kucağına aldığı kardeşini zorla taşımaya çalışan bir adam yine geldiği sokaktan uzaklaştı gitti. Onunla beraber bir hıçkırık sesi de sokağın başında gecenin karanlığında eriyip kayboldu. Acaba onu kapıdan donuk bakışlarla seyreden doktorun yüreğinde, neler, ne zaman kaybolmuştu, hangi duygu, hangi his.. Belki insanlık duygusu, acıma duygusu. Belki de hepsi... Ama çok zaman evvel...
Başlık: Ynt: Kapıdaki Ölüm
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 25, 2017, 08:37:46 ÖS
 eys bravoo bravoo