Şiir Fm | Şiirler | Şairler | Sesli Şiirler | Aşk Şiirleri | Fon Müzikleri | İbretlik Sesli Hikayeler

»»-(¯`v´¯)-» Web Ailem Dostuk Sevgi Forumları »»-(¯`v´¯)-» => ..:: Paylaşmak İstediklerim ::.. => Konuyu başlatan: Fatih - Aralık 12, 2013, 11:19:36 ÖS

Başlık: Patlayan Balonlar
Gönderen: Fatih - Aralık 12, 2013, 11:19:36 ÖS
Bir gün uçan balon satan bir adam, balonların içine uçucu gaz doldurup reklam amacıyla havaya salıyormuş. Balonlar yükseliyor, yükseliyor göklerde kayboluyormuş. Bir tane beyaz balon uçurmuş, arkasından bir tane kırmızı balon, arkasından sarı balon. Orada duran zenci çocuk yaklaşarak, “amca” demiş siyah balonun da var mı? Baloncu “var tabii” demiş. Çocuk, “Peki siyah balonu da bıraksan o da öbürleri gibi uçar mı?” diye sormuş. Baloncu “Tabii ki uçar !” demiş. Ve hemen bir siyah balonun içine uçucu gaz doldurup, havaya salıvermiş. Ve balon göklere yükselmiş kaybolmuş. Baloncu, çocuğun kulağına eğilerek, “Evladım” demiş. “Onları uçuran rengi değil, içindeki gazdır.” Doğru gaz doldurulduğunda bütün balonlar uçar!.. Ama gazı fazla doldurursan o zaman da balon patlar!…

Niçin anlattım bu hikayeyi? Ali’nin bana şikayet ettiği ailevi problemini daha rahat anlatabilmek için. Malum temsili hikayeler hakikatların daha net anlaşılması için iyi bir vesiledir. Tabii ki misallerde takılıp kalmamak ve misallerden hakikatlara kapılar açıp yollar bulmak şartıyla.

Önce Ali’yi bir kaç cümle içinde tanıyalım; Ali küçük bir kasabada muhafazakar bir ortamda yetişmiş ve 32 yaşına merdiven dayamış bir insan. Üniversite ve master eğitimini İstanbul’da yapmış. Yetiştiği yörenin anlayışı içinde evliliği oldukça geç kalmış; geç kalmış çünkü Ali’nin akranları çoktan evlenmiş, çoluk-çocuğa karışmış, hatta kendinden küçük kuzenleri bile evlenmiş. Hemen herkesin tahmin edeceği gibi bu durum Ali’nin anne-babasının yegâne derdi haline gelmiş. Dünya gözü ile oğullarını everme, mürüvvetini görme vs.

Nihayet Ali master sonrası evlenebilirim mesajını verince dünya onların olmuş ve daha önceden gözlerine kestirdikleri kasabalarından biri ile oğullarını nişanlamışlar. Yaklaşık 6 aylık nişanlılık döneminde aynı kasabada yaşamalarının da etkisiyle Ali’nin anne-babası gelin kızlarını yere-göge sığdıramaz olmuşlar. Öyle ki dünürlerini rahatsız edecek, ‘yeter artık bir an önce şu düğün olsun da bitsin bu iş’ dedirtecek ölçüde hediyeler getirmişler, ziyaretler yapmışlar. Sağda-solda gelin kızlarının gıyabında ve tamamıyla müsbet konuşmalar da cabası.

Fakat evlilik sonrası herşey değişmis. Düğünden bu yana geçen 2 yıl içinde Ali’nin anne-babası gelin kızları ile gelinleri arasındaki aynı kişi olduğu halde tanıyamamışlar, hergün yüz yüze oldukları ve hem oğulları Ali hem de kendileri ile ilgili münasebetlerindeki  korkunç değişiklik karşısında şaşırıp kalmışlar. Sanki Nesrin çocukluğundan beri tanıdıkları sevecen, mütevazi, etrafa neşe saçan Nesrin değil de ‘burnundan kıl aldırmayan’ birisi olmuş.

Bu vak’ada ‘denge’ bir başka tabirle ‘istikamet’ hiç nazar-ı itibare alınmamış. Halbuki günlük namazlarımızda günde 40 defa istediğimiz ve İslam dininin en temel esası olan istikamet hayatın bütün alanlarında gözetilmesi gerekli olan bir olgudur. Yemede-içmede denge, sevmede-yermede denge, kazanmada-harcamada denge vs. Hayatımızın her bir karesinde denge. Rastgele, akla ilk geldigi için söylediğimiz su üç hususta dengesizliği ifade eden şu kavramlara dikkat edin; israf, obur, meddah, nemmam, tembel, cimri. Ne kadar da çirkin yüzlere sahip kavramlar değil mi? Yüzlerini görmek istemediğimiz insanlar gibi!

Efendimizin (sav) arkadaşını aşırı bir şekilde medh eden sahabiye: “Kardeşinin boynunu vurdun” demesi bir ikazın ötesinde müslümanları dengeye, istikamete çağıran bir davetiyedir. Tabii ki aynı zamanda Peygamberlerin, asfiyaların, evliyaların derecelerine göre ancak muttali olabilecekleri eşyanın perde arkasına yönelik bir hakikatın ifadesidir. İhtimal ki bu şekliyle medh u sena edilen insanlar zati değerleri itibariyle o vasıflara sahip olmasalar bile, başkaları öyle gördüğü, öyle zannettiği için vehme kapılacak, kendilerini başkalarının gördüğü makam ve mevkilerde görecekler ve bu durum onlarda karakter değişikliğine yol açacak. Zannediyorum vasat derecede hayat tecrübesine sahip, etrafında cereyan eden hadiseleri iyi gözlemleyebilen ve iyi okuyabilen hemen herkes bu çizgide nice örnekler hatırlıyordur şimdi.

Yine Efendimizin bir ganimet dağıtımı esnasında Sa’d b Ebi Vakkas’ın bir şahsı : “Allah’a kasem olsun, ben onu mü’min görüyorum!” tezkiyesine karşılık Efendimizin “Müslüman (görüyorum de!) ” buyurması, konumuza işareti açısından oldukça önemlidir. Mümin ile müslüman kavramlarının İslami literatürdeki yerini bilen herkes bununla Allah Rasulünün (sav) Sa’d b. Ebi Vakkas’i arkadaşını medh u sena etmede dengeye çağırdığını anlar.

Örneğimize geri dönecek olursak; Efendimize ait bu iki hadisinden hareketle rahatlıkla ve gayet açıkça diyebiliriz ki; 6 aylık nişanlılık döneminde gerek yapılan medh u senalar, gerekse ziyaret ve hediyelerdeki aşırılık Nesrin’in ayaklarını yerden kesmiş. Yani uçan balon misali Nesrin’in içine gaz doldurulmuş ve o da uçmuş. Ama gazın ayarı iyi yapılamadığı, ölçü ve denge sağlanamadığı için Nesrin patlamış.

İkinci husus; işin manevi cephesi. Hakiki anlamda medh u sena edilme sadece ve sadece O’nun, Allah’ın hakkıdır. Dolayısıyla esasında Allah’a verilecek olan şeyler başkalarına verilemez. İbadet ü taatın başkasına yapıldığını düşünün. İslam buna şirk demiyor mu? Verilse ne olur? İnsan maksadının aksiyle tokat yer. O tokatın şiddet derecesi de o kişinin Allah ile olan irtibatının seviyesine göre değişir. Hocamın “Ne zaman birisini haddinden fazla medh u sena ettiysem, 24 saat içinde hem de o şahsın eliyle tokat yedim” demesi bence hepimizin üzerinde dikkatle düşünmesi gerekli olan bir tesbit ve tecrübesidir.

Dikkat ederseniz; Ali ile Nesrin’in 2 yıllık evlilik hayatları içinde karı-koca, gelin-kayınvalide ve kayınpeder ilişkileri adına detaylara hiç girmedim. Çünkü bugünkü duruma gelişlerinde  eften-püften, fındık kabuğunu doldurmayacak hadiselerin  gerçek sebep olmadığını düşündüm. Tabii o hadiselerin bütününü dinledikten sonra bu karara vardım ve sizlere de onu yansıtmaya çalıştım.

Ne olacak şimdi? Bence maddeten yapılacak şeylerin yanıbaşında esas yapılması gerekli olan şey -eğer tesbitim doğruysa- Cenab-ı Hakk’a gönülden yapılacak teveccühtür, tevdedir, duadır. Ama can u gönülden!



1-Buharî, Zekât 3, İman 53; Müslim, İman 236, Ebu Dâvud, Sünnet 16; Nesâî, İman 7.
Başlık: Ynt: Patlayan Balonlar
Gönderen: Kuskün Çiçek - Şubat 24, 2017, 07:09:09 ÖS
 eys bravoo bravoo