Gönderen Konu: MUTLU SONBAHAR  (Okunma sayısı 646 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Egeden Esinti

  • ...Günahlarınız ömrünüzden uzun olmasın...
  • Admin Radyo Müdürü
  • *
  • İleti: 607
  • Rep 2960
  • Cinsiyet: Bayan
  • ay tutuldu yine gözlerinde,gece karanlığı çöktü..
    • @egedenesinti
  • Takımınız: Fenerbahçe
  • İlişki Durumunuz: Evli
MUTLU SONBAHAR
« : Aralık 25, 2019, 07:56:35 ÖS »
Serin rüzgarların, sararan ve dökülen yaprakların, kuşların çok daha sıcak ülkelere göçünden midir bilmem, hüzün mevsimi diye adlandırılan bir sonbahar hikayesi bu.

_offff yine okul var, bu çile ne zaman bitecek

mızıltılarıyla yataktan kalktım, günün bana ne getireceğini bilemezdim ki… Yıpranmış fakat hala inatla annemin değiştirmediği o koca koca güllü perdenin arasından pırıl pırıl ışık odama girmeye çalışıyor bense inatla reddediyorum. Biliyorum okul yoluna düşünce tüm huysuzluğum geçecek, hele o bahçeli evin önüne geldiğimde içim ferahlayacak ve yine şapşal şapşal hayaller kuracağım. İki yıldır herkes o evi konuşuyor, şehir efsanesi oldu resmen. Küçük yerlerde insanlar pek bi severler fısıltıları, yeni gelenler hakkında kulaktan kulağa oynarlar kendi aralarında. Annemin günündeki kokoş Mualla’nın dediğine göre orta yaşlarda bir kadın kocası öldükten sonra almış o evi. Çok para harcamış evin içine ama değmiş, kadının bir de oğlu varmış okuyan, kimsecikler görmemiş daha. Hayırsız, aramaz, sormaz, şımarık şehir çocuğu olma ihtimali çok yüksekmiş. Zaten kadın da insanlara pek bulaşmazmış. Hatta laf arasında dediki

_ayyyyyyyy  tatlım kadın akmaz kokmaz tavşan boku gibi, bazen bahçede görüyorum, eğreti bir gülümsemeyle selam verip sırtını dönüyor. Sanki iki laf etse gitcez kurulcaz evine.

_Hey yavrum heyyy kokoş Mualla seni gören cadı kazanına düşüyor diyemedim tabiki.

_az kaldı, kurtulacağım bu dedikodu çukuru kasabadan, üniversiteye gidip bir daha geri gelmeyeceğim. Bu gün Cuma, mübarek gün, dua edip, simit alıp dağıtayım da kabul olmasına vesile olsun dualarımın.
İşte Ziya dedenin köpeği Tekila, bekliyor köşe başında bu sabahki nasibini. Evde akşamdan kalan yemek ve kırık ekmekleri tekila ve İrma’lar için yanıma alıyorum. İrma’lar diyorum çünkü onlar çöpleri karıştıran sevimli üç beş kedi ve hepsi dişi. Yolumu gözler her biri, sokak hayvanı deseler de benden farkı yok onların.

 
Meraklı Pakize nine ve üçüncü eşi Rıfkı dede yine perde arkasından yolu kolaçan ediyorlar. İçimden mırıldanıyorum ‘’yahu sabahın köründe kim gelip geçecekte size lezzetli etten dedikodu malzemesi verecek, deli misiniz nesiniz? Zaten o ağzınıza sakız yapıp çiğnediğiniz skandalların kemiği boğazınızı alacak ve ölüm sebebiniz olacak bir gün’’ Sokakla kapısı bir olan, tek katlı eski bir ev, annemlerin genciğin de bile varmış, tül perdesi sararmış eskilikten, pencere tahtalarının cilası kalmamış, kabarmış, dokunsan yıkılacak gibi duruyor. Kokoş Mualla diyor ki

_ kadın 85 yaşında benden sağlam ayol, Rıfkı amca ölse yine evlenir bu cadı, koca dayandırmıyor. İkisini gömdü sıra bunda.
Sanırım bizim kokoş kıskanıyor bu hızlı Pakize’yi, kendisi hala evlenemedi.
Altın günleri yüzünden ben de kınadığım kadınlara döndüm, sabah sabah ne çok gıybet ettim diye hayıflanıyor ve yola devam ediyorum. Yüz metre kadar ileride dakikalarca seyrettiğim bahçeli ev var, az kaldı yine gözüm bayram edecek. Acaba bu sabah bahçede birini görecek miyim? Adımlarım eve yaklaştıkça ağırlaşıyor, başım evden tarafa, gözlerim bahçede. Aman yarabbim bu sabah bahçe daha bir güzel, dünden bu yana kasım patıları tüm cazibeleri ile tamamen açmış, rengarenk, öbek öbekler. Bakmaya doyamıyorum, hatta öyle doyamıyorum ki kamelyada oturan annem yaşlarında ki kadını farkedemiyorum. Derinden bir

_günaydın küçük hanım

Sesi ile kendime geliyorum, hemen toparlanıp

_günaydın diyorum

Nasıl sıcak bir gülümseme bu böyle, gözlerinin içi gülüyor teyzenin, annemin gülüşüne benziyor.

_çok mu seviyorsun krizantemleri?

_krizantem?

_evet, az önce hayranlıkla izlediğin çiçeklerin adı.

_kasım patı diyoruz biz buralarda bu güzellere

_bizim oralarda da krizantem diyoruz.

_hiç bilmiyordum ilk kez duydum, teşekkür ederim.

_hikayesini bilir misin peki?

_yoooo hikayeleri mi var?

_her çiçeğin hikayesi vardır genç bayan, vaktin olsa idi buyur ederdim, hem sana anlatır hem de birlikte bir çay içerdik tarçınla kekle lakin okula gidiyorsun galiba.

İçim kaynıyor teyzenin bu sözleriyle, okula falan gidesim yok deyip çökmek istiyorum kamelyaya ama ayıp olmasından korkuyorum ve aklıma gelen ilk yalanı istemsizce döküveriyorum ortaya.



_evet okula gidiyorum ama ilk iki dersimiz boş, eğer zahmet olmayacaksa gelmek isterim elbet.

_aa bu güzel işte, hadi gel bakalım, buyur kamelyaya

Diyor teyze ve bende son anda vazgeçer korkusuyla kendimi bahçeden içeri atıyorum resmen. Eve uzanan dar bir patikaya benzeyen yol, sağı solu kasım patılarıyla aaaaa pardon krizantemlerle dolu, bir iki portakal ve mandalina ağacı başlarında yeşilden sararmaya yüz tutmuş meyveleriyle, bir erik ve büyük ceviz ağacı ilk gözüme kestirdiklerim. Kendime inanamıyorum ya…her gün gelir geçerken bu ağaçlara neymiş ki bunlar diye hiç bakmamışım, ağaç işte demiş geçmişim krizantemlerin sevdasıyla demek ki. Bahçe dışarıdan görüldüğünden daha büyük, betonun üzerine konan demir parmaklıklar net görmeyi engelliyormuş, yuvarlakımsı beyaz taşlardan bahçe içine yollar yapılmış, sanırım bu çiçekleri korumak amaçlı. Kamelya ceviz ağacının dallarının altında, ahşap, el işçilikli besbelli, ortada yuvarlak masa etrafındaki sandalyeler masa örtüsü ile aynı renkte minderli, üzerlerinde küçük küçük etamin çiçekleri var. Annem her yaz başımın etini yerdi bu etamin işi yüzünden.

_hadi öğrenmen lazım yarın öbür gün evine bişiyler yaparsın, sadece okumakla olmaz!!!

Haklıymış galiba yaaaa, baksana şunun güzelliğine.

Bu kadar kısa zamanda ne ara bunca şey aklımdan geçti hiç bilmiyorum. Sandalyeyi çekip teyzenin oturmasını bekliyorum, gülen gözleriyle bana bakıp

_sen otur, çayım hazırdı zaten, hemen kekle çay getireyim sonra sohbetimize ara vermek zorunda kalmayalım.

_peki nasıl isterseniz.

Hay benim bu aklıma ne diyeyim ki. Annem duysa çenesiyle öldürür tanımadığın yerde ne işin var diye, babamsa herhalde eşşek sudan gelene kadar döver. Bu yaşıma kadar dayak yemedim ama bu davranışım babamı çileden çıkarır sanırım. Bir anda korkudan tüylerim ürperiyor,  ‘’amannnnnn nereden duyacaklar yaa sabahın bu saatinde kim görecek beni’’ çarçabuk unutuyorum korkuyu. Allah ’ım nasıl güzel bir ev, geniş olduğu dışarıdan da belli, tek katlı ve taraçası var, demirden çardak yapılmış ve asma dolanmış. Hayret üzümleri de hiç görmedim ki! Tabi görmem çünkü kasımpatı mevsiminin dışında bahçenin başka çiçekleri de var, has güllerden tutunda berber lavantalarına kadar. Ama ben en çok kasımpatılı ( offff krizantem kızım krizantemmm ) zamanında buradan geçiyorum, bu halini çok seviyorum. Demir parmaklıklı evin pencereleri, dışa doğru bombeli ve yaprak motifli. Perdeler de hiç bizimkilere benzemiyor, tülleri beyaz hem de kar beyaz, belli yeniler. Dış cephesi inişli çıkışlı dekoratif taştan örülmüş. Kokoş Mualla haklıymış, çok para harcamışlar çokkkk. Kulağıma çalınan ayak sesi ile toparlanıyorum.

_işte geldim, bu arada adın neydi, adınla hitap etmek isterim.

_Süreyya  teyzecim, ya sizin?

_memnun oldum Süreyyacım ben de Makbule.

_ben de çok memnun oldum.

_hadi buyur soğutma çayını, kekini de ye, beğenirsen yanına da veririm okulda yersin. Oğlum çok sever benim tarçınlı kekimi.

_beğenirim tabiki, mis gibi kokuyor, ellerinize sağlık. Oğlunuz mu var? (sanki bilmiyormuş gibi soruyorum, napayım merak ediyorum iştee)

_üniversite son sınıf, inşallah bu yıl bitecek ve veteriner olacak. Hayvanları çok sever, iki yılda üç kere gelebildi buraya, kendini geliştirmek için


okul haricinde bir hayvan kliniğinde çalışıyor. Sen ne zaman sınava gireceksin? Ne olmak istiyorsun?

Ahhh makbule teyze ahhh can evimden vurdun beni. Veteriner haa, üstelik çalışkanda. Senin oğlan için neler dediklerini duysan hasta olursun üzüntüden.

_bu sene gireceğim sınava ve ne güzel bir tesadüf ben de veteriner olmak istiyorum.

_aaaa bu çok güzel, inşallah gönlündeki olur Süreyyacım.

_amin teyzecim inşallah. Şeyy bana krizantemleri anlatacaktınız?

_lafa daldım unuttum. Krizantemler dünya genelinde ölüm çiçeği olarak adlandırılır ama bizim ülkemizde sevgiyi, aşkı anlatan özüne bağlı, değişime uğramayan bir çiçektir. Adı Ante olan dünya güzeli kız, ormanda genç ve oldukça yakışıklı bir delikanlıya rastlamış. Yakışıklı delikanlı, tam ayağının altında duran inanılmaz güzellikte olan çiçeği koklayıp öpmüş. Ante bu gençten o kadar etkilenmiş ki,  yanına gidip delikanlı ile tanışmak istemiş, işin ilginç tarafı yanına giderken onu birden gözden kaybetmiş. Büyük bir üzüntü ile gencin öptüğü çiçeğin yanına gitmiş ve tam delikanlının çiçeği öptüğü yere dudaklarını dokundurarak öpmüş. Delikanlının dudaklarının sıcaklığını dudaklarında hisseden kızın utançtan yanakları al al olmuş ve bu haliyle daha da muhteşem bir güzelliğe bürünen genç kızı kıskanan kasımpatı, kızın dudaklarının değdiği kısımdan genç kızın kanını çekerek onu öldürmüş. Bir masum öpücük uğruna canını veren genç kızı bu kasımpatının olduğu yere gömmüşler. Zaman içinde kızı öldürdüğüne pişman olan kasımpatı, her bahar mevsiminde çiçek açıp yapraklarını kızın mezarının üzerine dökmüş. İşte bu  çiçeğin hikayesi böyle. Güzelliği göz kamaştıran kasımpatı, içerisinde hem mutluluk hem de büyük bir acı barındıran tek his olan aşkı en açık simgeleyen çiçeklerden biridir.

_çok hüzünlü, çok güzelmiş.

_tüm çiçeklerin hikayesi vardır Süreyya’cım, sık sık gel ben sana her seferinde bir tane anlatayım.

_tabiki gelirim sizin için sakıncası yoksa.

_şimdi okuluna geç kalma, bu yl önemli bir yıl, engel olmak istemem. Bak tanıştık arkadaş olduk, derslerden bunalınca çık gel.

Nasıl şevkatli, sevgi dolu bir kadın, hiç gidesim yok.

_haklısınız, zaman çabuk geçti, üçüncü derse yetişirim merak etmeyin. Tekrar görüşmek üzere.

Ayaklarım gitmek istemese de el sallayıp o cennet evden ayrılıyorum, sokağın sonuna kadar arkamı dönüp el sallıyorum, Makbule teyze de bahçe kapısında ben gözden kaybolana kadar bekliyor. Ne güzel bir güne başlama şekliydi, artık her fırsatta dayanırım kapısına hem belki bana da öğretir krizantem yetiştirmeyi kim bilir?
Günler koşturmaca geçiyor, sınav yaklaşıyor ve ben neredeyse üç güne bir Makbule teyzeye gidip sohbet ediyorum. Öyle iyi geliyor ki bana, enerjimi hep diri tutuyor. Yarın yine gideceğim, bana kurabiye yapacak ama özel kurabiyesini çünkü oğlu da gelicekmiş. Muhtemelen onu göremem, çok ta merak ediyorum ama konuya çok girmiyorum zira yanlış anlamasından korkuyorum. Ama ne yalan diyeyim ziyaretlerimden birinde oda da fotoğrafını gördüm, sanki canım ayak uçlarımdan aktı gitti. O gün bu gündür kafam o odadan yana, geliş geçişde göz kırpıp geçiyorum Doru’ğa.  Aaa bu arada adı Doruk
Bu sabah aynayı çatlatmadım yada ayna beni kovmadı ya başka hiç bi vakit ne çatlar nede kovar. Saçlarım, kıyafetim, ayakkabılarım tiril tiril. Evett bu gün o gün işte, kalbim duracak mı yerinden mi çıkacak, ayaklarım beni titremekten taşıyacak mı bilemiyorum. Yarabbim neler oluyor diye diye cennet evin bahçe kapısına varıyorum, sesler çalınıyor kulağıma ama demir kapıdan mı kalbimden mi geliyor anlayamıyorum.

_Süreyya’cım gel gel durma kapıda öyle.

Bu Makbule teyzemin sesi ama onu göremiyorum, kör mü oldum ne? Sadece onu değil hiçbir şeyi göremiyorum ki! Bütün renkler birbirine girmiş gibi.

_kızımm iyi misin? Bişiy mi oldu? Betin benzin atmış?

Hadi buyrunn ne diyeceğim şimdi. ‘’yok teyzem bişiy olmadı senin oğlanı görme heycanı sardı’’ diyecek değilim tabikide.

_yok teyzecim köpeklerden korktum

Diyveriyorum bir çırpıda. Tutuyor elimden çekiştire çekiştire kamelyaya oturtuyor

_dur çok korkmuşsun sen, su içirelim

Diyor ve seleniyor.

_Dorukkkk koş annem bir bardak su getir.

Ayyy içim eziliyor, bayılacam galiba şimdi, elektrik teline yapışmış gibi titriyor iç organlarım. Bakamıyorum evden tarafa ama ayak seslerini duyuyorum. Emin adımlarla geliyor, telaş yok, acele yok.

_buyur Süreyya iç hadi bir yudum.

Sürayya mı? Bana mı dedi? Adımı biliyor, aman Allah ım adımı biliyor diye geçiriyorum içimden ve yüzümde kocaman şapşal bir gülümseme meydana geliyor.



_teşekkür ederim, sizi de telaşa verdim, kusura bakmayın, köpekler havlayıp koşturunca korktum.

‘’Pehhhh yalana bak, kızım sen ne ara bu kadar yalancı oldun da ayak üstü kıvırıyon’’ suyu içiyorum bardağı masaya bırakıyorum, tam karşıma yerleşiyor Doruk. İçimden’’ bittin kızım sen, Doruğa sevdanlandın’’ diyorum.

Tüm heyecanıma rağmen çok güzel bir sohbet oluyor. Doruk bir hafta kalıyor ve biz her gün birlikte bir şeyler yapıyoruz. O haftanın sonunda güle güle demek için buluşuyoruz, Doruk bana birkitap uzatıyor

_çok sevdiğim bir kitaptır, senin de beğeneceğini umuyorum

_teşekkür ederim, çok hoş düşünmüşsün

Diyor ve birkaç kelamdan sonra yanından ayrılıyorum. Yürürken paketi açıyorum, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiir denizi 1 adlı kitabı çıkıyor, içinde ise kabarık duran bir sayfa. Aralıyorum ve dört ayrı renkte kurutulmuş krizantem bana göz kırpıyor. 
Bu hikayeyi size o cennet evin bahçesinde yıllar sonra yine bir krizantem mevsiminde yazıyorum. Kim bilir bir başka hikayede Doruklara sevdalanan kızı ve aşkını yazarım J))


SEYİDE DOYRAN
21.12.2019