onca tedirgin zaferler arıttık oysa
seni düşmelerinde kaldırabildiğim zamanlarda büyümeye başladım
elini tutabilmenin adamlığını kavradım boylu boyunca aşkta
ne çok karamsar yapraklar kopardık takvimlerden biliyorum
özlemler iki yüreğin sarkacı altında düşlerken vuslatı
ne çok yaralandı kavuşmayan iki ruhun çocuk yanı
ben gelme ihtimallerinin olmadığı yollara şiirler uğurluyordum
sen gelmediğin zamanlara yalancıktan sevmeler katıyordun
uzak suskunlukların kaçak maceraları olup kaldık işte
pencere buğularında özendiğim kayıp giden damlaları
ve kayıp gittiği yolun sonunda ulaştığı sevdasını kıskandım
kırgın birer serçenin göz yaşları olup kaldığımız hayatın
hiç ulaşılamayacak düşlerine ortak olduk sağır kelimelerle
oysa ne çok yandık koyu mavilerin yangın yerinde
buluşmalar hesaplayarak sonraki mevsimin dirhem ayında
büyük kaybolmalar türettik saklı kalmış keşke bitimlerine
olmadı acılarla beslendi ortada buluşabileceğimiz ömür
ne çok zavallı unutkanlıklar olup aklımızı tüketmişiz
en bilinmeyen şarkıların hüzünlerine bata çıka
berduş tutkuların toplamında kaybetmişiz ruhlarımızı
ve istikameti farklı doğruların iki yanlışı olmuşuz farkında olmadan
anlıyorum demek isterken sana
kendimi anlayamadığım duvarlara çarpıyorum sensizlikle
düşüp sırt üstü ıslak anılar paylaşımlarına
ellerimle yüzüne dokunuyorum hayali parçalı yağmurlarda
anlıyorum seni belkide
belkide anladıklarımı rehin alıyorum yokluğunda
suskun bir adamın eskilerinde yatıp kalkan sahipsizim artık
sen dolu o biriktirdiğim sesler konuşamayan lal figürler
ve anlamlar katan hayatın serseri dolanan bir rüzgarı artık benliğim
hatırladığım saçlarına dokunmak erdemli kılardı beni
utanarak saklamak istediğin dudaklarında yelken açardı aklım
gözlerine kurduğum bir ülke kirpiklerinde yağmurlu kentler vardı
tenine bulaşan ıhlamurlar salınırdı bahar gelmemiş havada
ve mahcup sesli ağzından akan ırmakta yıkanıp
en serin voltalar da koynuma doldururdum seni
onca boyadığımız ahşap güzeli yarınlar yıkıldı ansızın
dünde anılar vicdanı , bugünde arsız bir kayıp kaldı
bunca çekilen dirayetli acıların ardı kimsesizlik biliyorum
hasret kurarak saatin geceler arası gezinmelerine
uykusuzluk gölgeleri direniyor karanlık suskunlukta
sen şimdi ağır bir ölüyü taşıyıp duruyorsun
ben kanayan şiirlerde def ediliyorum sensizliğe
ardıma düşen bildiğim senli hatırladıklarım hasta şimdi
ve en karmaşık hislerimle bakıyorum onlara
üstüme serilen kokuna sarılıp sıkıyorum yumruklarımı
ve dudaklarına bir güz yelinde dokunan dudaklarımı
koparıyorum dalından
öylesine değildi yaşananlar dediğin
en basit renklerin başkalaştığı türdendi aşk
çocuklarla sevmiştik bizi
onların yüreğine düşmüştü hasretler
en kırılgan yerinde korurlardı iki kişilik yalnızlığımızı
ne büyük ihtilaller yaptık umutlar üzerine
uğrunda terk edilen ne çok geçmişimiz oldu
şimdi paramparça bir kitabın ayrılmış yaprakları yüreğimiz
oysa ecele koşarız şarkısını söylerdik iklimler senfonisiyle
doğmamış bebeklerin isimlerinde büyürdü kaybettiklerimiz
bir hikayenin en masum yerinde sabahlardı sözcükler
ve tanıdık hiçbir sadakatsiz sevda uğramazdı gecemize
neleri feda ediyor insan sevgi üzerine
uğrunda en masum tutkularını boğuyor sessizce
küsebiliyor kurduğu tüm düşlerine
sadece onunla barışık hayaller basıyor geleceğine
aşkı büyük olan yorulmuyor
istasyonunda gelmeyecek treni gözlemekten
belki gelir diye gemilerin kustuğu insanlarda aramaktan vazgeçmiyor
ve bıkmıyor her gün aynı peronun önünde düş kurmaktan
çoğalan en narin zamanlar kalıyor işte aşk sonrası
ve son bir doğrulma yetmiyor yeni bir ömrün sevimliliğine
ben ona uzak diyarların yaşamlarını
o bana hayatının yaşanmamış yanlarını anlatırdı
öğrenmek için erdemli heceleri
hiç ses çıkarmadan toplardık dilimizden düşenleri
yorgun düşünce dudaklar
tütünler yollardık aramızdaki kentlere
dışarıda izdiham bir hayat akardı
biz en durgun halinde gecenin
çocuksu düşler sallardık duygu beşiğinde
kitapların teorideki koşullarını pratikte çözerdik aklımızca
en uç noktalarda kavga ederdik bazen
ben şarkısı yasak ozan
o direnen kadınlar olurdu
ve barışırdık uykuya dalmadan önceki karanlıkta
mırıldanan gecenin sesine özenir
kısık alevli kelimeler söylerdik
sonra geçerdi zaman
en sancılı yerinde uyanırdık yorgunca
sanırım
gerçeklerin acısı yaşlandırıyor aşkı
umursamaz olmasa da
bir neden yazılıp atılıyor masaya
ve çok büyük sevdalar
eşya gibi bırakılıp kaçılıyor emanetçiye
burası bitti kelimesinin son noktası oluyor
ve sonrasını boşluklar dolduruyor
sana olan özlemin dar ağacında zaferi kazanmış yiğit gibi ölebilirim
Yazar: Bülent aslan (aslan bülent)